Türkiye ekonomisinin en hassas göstergelerinden biri olan dış ticaret verileri, 2025 yılının ortasında endişe verici bir tablo çizdi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle hazırlanan Haziran 2025 raporuna göre, ihracat artarken ithalattaki kontrolsüz yükseliş, dış ticaret açığı sorununu derinleştirdi. Haziran ayında ihracat, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 7,9 artışla 20 milyar 515 milyon dolara ulaşsa da, bu başarı ithalat rakamlarındaki yüzde 15,2'lik devasa artışın gölgesinde kaldı. Aynı dönemde Türkiye'nin ithalat faturası 28 milyar 688 milyon dolara tırmandı.
Bu rakamların neticesinde, Haziran ayında aylık dış ticaret açığı geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 38,8'lik bir patlamayla 5 milyar 889 milyon dolardan 8 milyar 173 milyon dolara fırladı. Ekonominin en kritik metriklerinden biri olan ihracatın ithalatı karşılama oranı ise bir yılda ciddi bir erozyona uğradı. 2024 Haziran'ında yüzde 76,4 olan bu oran, bu yılın aynı ayında yüzde 71,5'e gerileyerek son yılların en düşük seviyelerinden birine indi. Bu durum, Türkiye'nin sattığından çok daha fazlasını aldığını ve döviz ihtiyacının arttığını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Yılın ilk yarısında açık 50 milyar dolara dayandı
Sorun sadece Haziran ayı ile sınırlı kalmadı. 2025 yılının ilk altı aylık dönemini kapsayan veriler, trendin kalıcı hale geldiğini gösteriyor. Ocak-Haziran döneminde toplam ihracat yüzde 4,1 artışla 131 milyar 408 milyon dolara yükselirken, toplam ithalat yüzde 7,2 artarak 180 milyar 845 milyon dolara ulaştı. Bunun sonucunda, yılın ilk yarısındaki dış ticaret açığı yüzde 16,3 artarak 42,5 milyar dolardan 49,4 milyar dolara çıktı. Altı aylık dönemde ihracatın ithalatı karşılama oranı da yüzde 74,8'den yüzde 72,7'ye düştü. Bu veriler, ekonominin döviz üretememe ve dışa bağımlılığının sürdüğüne dair güçlü sinyaller veriyor.
İthalatın lokomotifi ara ve tüketim malları
İthalat kalemleri incelendiğinde, Türkiye'nin üretim modeline dair yapısal sorunlar bir kez daha gün yüzüne çıktı. Haziran ayında yapılan toplam ithalatın yüzde 67,6'sını üretim için zorunlu olan ara malları (ham madde ve yarı mamuller) oluşturdu. Bu yüksek oran, Türkiye sanayisinin "ithalata dayalı üretim" modelinden kurtulamadığının bir kanıtı. Diğer yandan, tüketim malları ithalatının payının yüzde 17,6 gibi yüksek bir seviyede olması, iç talebin yerli üretimle karşılanamadığını ve dövizin lüks veya standart tüketim ürünleri için yurt dışına aktığını gösteriyor. Sermaye (yatırım) mallarının payı ise yüzde 14,6'da kaldı. Bu tablo, ülkenin hem üretmek hem de tüketmek için dövize olan ihtiyacının altını çiziyor.
İhracatın rotası değişmiyor: Almanya’ya satıyor, Çin’den alıyoruz
Türkiye'nin ticaret ortakları listesi, dış ticaretteki dengesizliğin coğrafi kaynaklarını da ortaya koyuyor. Haziran ayında en fazla ihracat yapılan ülke, 1 milyar 728 milyon dolar ile yine Türkiye'nin en büyük ticaret partneri olan Almanya oldu. Almanya'yı sırasıyla Birleşik Krallık, ABD, İtalya ve Fransa izledi. İlk beş ülkeye yapılan ihracat, toplam ihracatın yüzde 30'unu oluşturdu. Bu durum, Avrupa Birliği pazarının Türkiye ihracatı için hayati önemini koruduğunu gösteriyor.
Madalyonun diğer yüzünde ise ithalat faturası var. İthalatta aslan payını, 3 milyar 831 milyon dolar ile açık ara Çin aldı. Çin'i, 3 milyar 316 milyon dolarla Rusya Federasyonu ve 2 milyar 698 milyon dolarla Almanya takip etti. Sadece bu üç ülkeden yapılan ithalat, toplam ithalatın neredeyse yarısını oluşturuyor. Özellikle Çin ve Rusya ile olan ticarette Türkiye'nin verdiği devasa açık, ülkenin bu iki ekonomiye olan bağımlılığını ve bu ilişkideki kırılganlığını artırıyor.
Katma değer üretememe sorunu devam ediyor
Rakamların derinliklerine inildiğinde, Türkiye ekonomisinin en temel sorunlarından biri olan katma değer yaratma eksikliği göze çarpıyor. Toplam ihracatın yüzde 94,8'ini oluşturan imalat sanayi ürünleri içinde, yüksek teknolojili ürünlerin payı sadece yüzde 3,0 seviyesinde kaldı. Yılın ilk yarısındaki ortalama ise yüzde 3,5 oldu. Buna karşılık, imalat sanayi ithalatı içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 10,0 olarak gerçekleşti. Bu, Türkiye'nin ağırlıklı olarak düşük ve orta teknolojili, emek yoğun ürünler satıp; yüksek teknolojili, sermaye yoğun ve kâr marjı yüksek ürünleri satın aldığı anlamına geliyor. Bu yapısal problem, dış ticaret açığının kronikleşmesinin ve Türkiye'nin orta gelir tuzağından çıkamamasının temel nedenlerinden biri olarak görülüyor.
Mevsimsellikten arındırılmış veriler daha karamsar
TÜİK'in sunduğu mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış veriler, yıllık artış rakamlarının yarattığı olumlu havayı dağıtarak daha endişe verici bir eğilime işaret ediyor. Bir önceki aya göre (Mayıs 2025'e kıyasla), Haziran ayında ihracat yüzde 6,1 azalırken, ithalat yüzde 1,8 arttı. Aylık bazdaki bu zıt yönlü hareket, ihracatta bir yavaşlama eğiliminin başladığı, ithalat iştahının ise güçlenerek devam ettiği şeklinde yorumlanabilir. Bu durum, önümüzdeki aylarda dış ticaret açığının daha da artabileceğine dair bir öncü gösterge olarak değerlendiriliyor.
Ekonomistler, artan dış ticaret açığının cari açık üzerinde baskı oluşturduğunu, bunun da Türk Lirası'nın değeri ve ülkenin dış finansman ihtiyacı açısından ciddi riskler barındırdığını belirtiyor. Hükümetin bir yandan enflasyonu kontrol altına almaya çalışırken, diğer yandan büyüyen bu açığı nasıl finanse edeceği, önümüzdeki dönemin en kritik ekonomi gündemini oluşturacak.