Murat BÜYÜKYILMAZ

Başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere tüm yurtta şiddetli bir kuraklık yaşanıyor. Çiftçilerin ve uzmanların aylar öncesinde dile getirdiği uyarılara karşın hiçbir önlem alınmaması sebebiyle geçmiş yıllara kıyasla elde edilen ürün miktarında ciddi bir düşüş yaşanıyor. Özellikle hububat üretiminde gözlemlenen üretim miktarı düşüşü, tüketici fiyatlarını doğrudan ve ciddi oranda etkileyecek bir düzeyde. Halkın temel besin maddelerinin başında gelen hububat üretiminde bir krize sürüklendiğimizi söylemek abartı olmayacaktır.

Türkiye tarım ve gıda sisteminin neresini tutarsanız elinizde kalan cinsten bir krizler yumağı oluşunun üzerine gelen bu şiddetli kuraklık, bize tarım ve gıda sisteminde köklü ve stratejik bir dönüşümün zorunlu olduğunu yeniden hatırlatıyor.

Kişisel açıdan benim için içerisine sürüklendiğimiz bu şiddetli kuralık ise tam bir “Kırmızı Pazartesi”.

Bir araştırma yaparken rastladığım bilginin izini sürerek 6 ay önce iklim krizine ve La Nina döngüsüne bağlı olarak beklenen kuraklığı uzmanlara sormuş, anlamaya/anlatmaya çalışmıştım.

ABD İklim Tahmin Merkezi, La Nina döngüsüne girildiğini ve etkisi 2021'in ilk aylarına kadar sürdüreceğini açıklamıştı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı "Havza Bazında Yağışın El Nino ve La Nina İlişkisi" (2014) raporuna göre ise, La Nina döngüsünün gerçekleştiği yıllarda Türkiye'de havza bazlı yağışlarda azalma meydana geliyordu. Her ne kadar La Nina döngüsünün Türkiye'ye etkisinin bilimsel olarak kanıtlanmadığına dair görüşler mevcut olsa da, Türkiye’deki yağışlara etkisinin olabileceği ihtimali de göz ardı edilemiyordu.

İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Türkiye tarımında iklim değişikliğine uyum çalışmaları yapılmasının ve hava, su, iklim şartlarının uzun vadeli takibinin önemine değinmişti.

Türkiye’deki iklim koşullarında yaşanabilecek bir değişimin, özelde tarım, enerji ve ekonomi alanlarında genelde ise tüm toplumsal yaşamda ne gibi etkileri olabileceği konusuna değinen Kadıoğlu, “Tamamen hava şartlarından etkilenen üstü açık bir fabrika olan tarım başta olmak üzere hava ve suya bağımlı birçok sektörün küresel iklim değişikliğinden olumsuz etkilenmesi beklenmektedir. Daha sıcak ve kurak olabilecek iklim şartlarına göre bu sektörlerin uyum çalışmaları büyük önem taşımaktadır” şeklinde konuştu.

İklim koşullarındaki değişimlerin tarım ve enerji alanına etkilerini düzenlemek ve denetlemek için orta ve uzun vadede ne yapılabileceği sorusunu da yanıtlayan Kadıoğlu, kendisinin de hazırlayıcıları arasında bulunduğu “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik” raporuna değindi.

İklim değişikliğine uyum

Söz konusu raporun sonuç bölümünde yapılan değerlendirmeler arasında şu ifadeler yer alıyor:

“Küresel iklim değişikliği, gelecekte Türkiye’de tarımı ve gıda üretimini doğrudan ve dolaylı yollardan önemli ölçüde etkileyecektir. Böylece, Türkiye’de iklim değişikliğine bağlı olarak ülke genelinde bitki büyüme dönemlerinde kısalmalar, fenolojik dönemlerde erkene kaymalar ve buna bağlı verimde azalmalar olacağı, verimdeki azalmalar nedeniyle de üretim miktarının azalacağı varsayılmaktadır. Üretim deseninde ve ekim alanlarında bölgeler itibarıyla değişiklikler olacağı, buğday ve ayçiçeğinde ihracatın azalacağı, mısır ve pamukta ithalatın artacağı, kuraklık, sel, dolu gibi şiddetli hava olaylarının şiddeti, görülme sıklığı, etkili oldukları alan ve süre bakımından artması sonucunda da ürün kayıplarında önemli artışlar olacağı ve yurt içinde ürün maliyetlerinin artacağı öngörülmektedir.”

Kadıoğlu, sözlerini “Bu raporun son kısmında açıklandığı gibi İklim Değişikliğine Uyum çalışmaları yapmalıyız. Aynı zamanda ve bir an önce hava, su ve iklim şartlarını daha uzun vadeli ve uzmanlık seviyesinde takip etmeliyiz” vurgusuyla sonlandırmıştı.

La Nina döngüsü

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez ise, beklenen yağış değerlerinin normalin çok altında olduğuna ve gıda fiyatlarında artış olabileceğine işaret etti, arz eksiği ve dışalım yoluyla eksiğin kapatılması kısır döngüsünden kurtulmak için kamu yönetiminin piyasada etkin olması gerektiğinin altını çizdi.

2020 yılını ve sonbahar aylarını iklim koşulları açısından değerlendiren Suiçmez, “Tüm Dünyada olduğu gibi ülkemizde de Kovid-19 pandemisinin yanı sıra olağandışı denebilecek meteorolojik olaylar sonuçları itibariyle felaketlere dönüşmekte ve felaketlerin sürekli arttığı bir süreci de yaşamaktayız. Bu süreçte La Nina döngüsünün dünya ülkelerinin çoğu gibi ülkemizde de iklimi ve yağış rejimini etkilediği doğrudur” dedi.

Tarımsal altyapı sorunlarının çözülmediği, dışa bağımlı girdi fiyatlarının sürekli arttığı, uygun kredi olanaklarının yaratılmadığı, desteklerin yeterli ve zamanında ödenmediği önümüzdeki üretim döneminde iklim koşullarındaki olumsuzlukların da çiftçileri daha zor bir dönemin beklediğini gösterdiğini işaret eden Suiçmez, “Kuraklığın tarla ürünlerinde yüzde 10-50 arasında verim kaybına yol açabilmesi tarımsal üretimin azalmasına yol açacaktır. Ülkemizdeki yanlış tarım politikalarına ek olarak kuraklık nedeniyle yaşanabilecek üretim düşüklüğü arz açığını, bu da talep nedeniyle tüketiciler için gıda fiyatlarının artması sonucunu doğuracaktır. Üreticilerin bir kez üretimden koptuktan sonra tekrar tarımsal üretime dönmeleri oldukça zordur ve hatta olanaksızdır. Yetersiz üretim ve artan gıda fiyatları ise zorunlu olarak dışalımı gündeme getirecektir. Oysa özellikle pandemi süreci ülkelerin kendine yeterliliğinin önemini göstermiştir” diye konuştu.

Ülkemizde yaşanması muhtemel tarımsal kuraklığın etkilerini azaltmak ve bu hususta alınacak tedbirleri belirlemek için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı koordinatörlüğünde ülkemiz şartlarına uygun olarak 2008-2012 dönemini kapsayan 5 yıllık “Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı”nın hazırlandığını ve uygulamaya konulduğunu aktaran Suiçmez, şöyle devam etti:

“Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2013 yılında 'Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı'nı (2013-2017) yenilemiştir. Kuraklık öncesi, kuraklık anında ve kuraklık sonrası yapılması gereken çalışmaların yer aldığı planlarda ülkemizin zayıf yönleri; ülkesel ölçekte kuraklık erken uyarı ve izleme bilgi altyapısı ve yönetim sisteminin olmayışı, tarımdaki işletme yapısının küçük ve çok parçalı olması, tarımsal toprak ve su kaynaklarının havza temelli yönetilememesi, toplam alan içerisinde sulanabilir alanın düşük olması nedeniyle üretimde yağışlara bağımlılık, kuraklık konusunda Ar-Ge çalışma sayısının az olması şeklinde sıralanmıştır. Yıllar itibarıyla bu planlar için somut adımlar atılamamış ve belirlenen hedeflerin büyük çoğunluğuna ulaşılamamıştır.”

Meteoroloji Genel Müdürlüğü bünyesinde anlık ve uzun dönemlere yönelik yağış, sıcaklık, hidrolojik ve kuraklığa yönelik çalışmalar yapılmakta ve işin tarımsal boyutu ile ilgili de uyarı ve raporlarını kendisine ait internet sayfasından yayınlandığını belirten Suiçmez, “Ancak yapılacak öngörülerin tutarlılığında olabilecek başarısızlıklar işin başka boyutudur. Çiftçiler ile bu tür bilgilerin paylaşı zinciri oluşmuş değil ve bu bilgileri nasıl kullanacakları ve ne anlam ifade ettikleri pek bilinmemektedir” dedi.

Suiçmez’e göre, arz eksiği ve dışalım yoluyla eksiğin kapatılması kısır döngüsünden kurtulabilmemiz için önceliğimiz; kamu yönetiminin piyasada etkin olması, ek ekonomik paketlerle girdi maliyetlerini düşürmesi, kredi ortamının iyileştirilmesi, desteklerin artırılarak zamanında ödenmesi, uzun vadeli destek yönlendirmesiyle üretim planlamasına geçilmesi, üretimden vazgeçilen alanlarda arz açığı nedeniyle dışalım yapılan temel ürünlerin teşviki, alım taban fiyatlarının maliyetin üstünde belirlenmesi ve üreticiden yeterli alımın zamanında yapılması olmalıdır.

Dünya ölçeğinde ağırlaşarak devam eden iklim krizi tüm yaşamı olduğu gibi tarımsal üretimi de kritik düzeyde etkiliyor. İklim krizini acil bir müdahale ile durdurmak mümkün olmasa da onarıcı bir ekolojik yaşam tarzına geçiş, uzun soluklu bir yaşam mücadelesi olarak önümüzde duruyor. Diğer yandan ise gıda egemenliği mücadelesi, tarım ve gıda krizinin her düzeyince mümkün ve gerekli tek alternatif onarak önem kazanıyor.

Herkesin görebildiği ama önlem alınmadığı için bir felakete dönüşen Tarımda Kırmızı Pazartesi meselesini konuşmaya tartışmaya devam edeceğiz.