Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), piyasaların ve ekonomi yönetiminin yakından takip ettiği Mayıs 2025 dönemi Hizmet Üretici Fiyat Endeksi (H-ÜFE) verilerini kamuoyuyla paylaştı. Verilere göre H-ÜFE, Mayıs ayında bir önceki aya göre yüzde 2,37'lik bir artış gösterirken, yıllık bazdaki artış ise yüzde 38,16 olarak gerçekleşti. On iki aylık ortalamalara bakıldığında ise artışın yüzde 48,65 gibi oldukça yüksek bir seviyede olduğu görülüyor.
İlk bakışta, yıllık yüzde 38,16'lık artış, bir önceki yılın aynı döneminde kaydedilen yüzde 84,60'lık rekor seviyeye kıyasla ciddi bir yavaşlamaya işaret ediyor. Bu durum, büyük ölçüde "baz etkisi" olarak adlandırılan istatistiksel bir durumdan kaynaklanıyor. Yani, geçen yılın çok yüksek olan artış oranının bu yılki hesaplamadan çıkması, mevcut yıllık oranı matematiksel olarak aşağı çekiyor. Ancak bu "optik" iyileşme, hizmet üretmenin maliyetlerindeki artış baskısının ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Aksine, aylık yüzde 2,37'lik artış, hizmet sektöründeki fiyatlama davranışlarının hala güçlü olduğunu ve maliyetlerin artmaya devam ettiğini gösteriyor. Bu durum, Tüketici Fiyat Endeksi'ni (TÜFE) doğrudan etkileyerek, enflasyonla mücadelenin en inatçı ve "yapışkan" olduğu alanın hizmet sektörü olmaya devam edeceğinin sinyallerini veriyor.
Fiyat artışının şampiyonu mesleki hizmetler, en yavaşı ulaştırma
H-ÜFE'nin alt kalemleri incelendiğinde, yıllık bazda en yüksek fiyat artışının yaşandığı sektörün yüzde 48,69 ile "mesleki, bilimsel ve teknik hizmetler" olduğu görülüyor. Bu kategori, danışmanlık, hukuk, muhasebe, mimarlık ve mühendislik gibi birçok beyaz yaka hizmetini kapsıyor. Bu alandaki yüksek maliyet artışı, ekonominin genelindeki işletmelerin operasyonel giderlerini de doğrudan yukarı çekiyor.
Yıllık artışta ikinci sırayı ise yüzde 46,69 ile "bilgi ve iletişim hizmetleri" alıyor. Yazılım, telekomünikasyon ve bilişim teknolojileri gibi alanları içeren bu sektördeki maliyet artışları, dijitalleşen ekonominin tüm kılcal damarlarına yayılma potansiyeli taşıyor.
Diğer sektörlerdeki yıllık artışlar ise şu şekilde sıralanıyor:
-
İdari ve destek hizmetler: %43,68
-
Gayrimenkul hizmetleri: %43,04
-
Konaklama ve yiyecek hizmetleri: %38,38
-
Ulaştırma ve depolama hizmetleri: %31,33
Yıllık bazda en düşük artışın yüzde 31,33 ile ulaştırma ve depolama hizmetlerinde görülmesi, geçen yılki rekor akaryakıt zamlarının yarattığı yüksek baz etkisinden kaynaklanıyor. Ancak bu oranın bile, resmi tüketici enflasyonu hedefinin oldukça üzerinde olduğu unutulmamalıdır.
Aylık bazda gayrimenkul ve konaklama uçuşa geçti
Yıllık veriler genel eğilimi gösterirken, aylık değişimler ise mevcut fiyatlama momentumunu ortaya koyması açısından kritik önem taşıyor. Mayıs ayı verilerine göre, aylık bazda en yüksek fiyat artışı yüzde 7,41 gibi şok edici bir oranla "gayrimenkul hizmetleri"nde yaşandı. Emlakçılık komisyonları, kiralama ve işletme faaliyetleri gibi kalemleri içeren bu sektördeki fahiş aylık artış, özellikle büyükşehirlerdeki konut krizi ve kira artışlarının üretici tarafındaki yansıması olarak yorumlanıyor.
Aylık artışta ikinci sırayı ise, turizm sezonunun açılmasıyla birlikte beklendiği gibi yüzde 4,13 ile "konaklama ve yiyecek hizmetleri" aldı. Otel, pansiyon ve restoran gibi işletmelerin, artan talep ve maliyetler doğrultusunda fiyatlarını güncellediği görülüyor. Bu durum, yaz aylarında tatil yapmayı planlayan vatandaşların, daha yüksek konaklama ve yeme-içme faturalarıyla karşılaşacağı anlamına geliyor.
Diğer sektörlerdeki aylık artışlar ise daha sınırlı kaldı. Ulaştırma ve depolama hizmetlerinde yüzde 1,33, bilgi ve iletişim hizmetlerinde yüzde 1,02, mesleki, bilimsel ve teknik hizmetlerde ise yüzde 1,12'lik artışlar kaydedildi. Bu durum, enflasyonist baskının tüm sektörlere eşit yayılmadığını, ancak özellikle gayrimenkul ve turizm gibi alanlarda çok daha güçlü olduğunu gösteriyor.
Tüfe'yi besleyen gizli motor: hizmet maliyetleri neden kritik?
H-ÜFE verilerini tek başına okumak, resmin sadece bir parçasını görmemizi sağlar. Bu verileri asıl önemli kılan, tüketici enflasyonu (TÜFE) üzerindeki doğrudan etkisidir. H-ÜFE, adından da anlaşılacağı gibi, bir hizmeti sunan şirketin veya esnafın katlandığı maliyetleri ölçer. Bu maliyetler (personel, kira, enerji, hammadde vb.) arttığında, üreticiler de er ya da geç bu artışı, sundukları hizmetin nihai fiyatına yansıtmak zorunda kalırlar. Yani, bugünün yüksek H-ÜFE'si, yarının yüksek TÜFE hizmet enflasyonunun habercisidir.
Bu bağlantı, diğer enflasyon verileriyle karşılaştırıldığında daha da netleşiyor. Mayıs 2025'te tüketicinin hizmetlere ödediği yıllık fiyat artışının yüzde 50'nin üzerinde seyrettiği düşünüldüğünde, hizmet üretmenin yıllık maliyet artışının yüzde 38,16 olması, bu maliyetlerin üzerine kar marjlarının da eklenerek tüketiciye yansıtıldığını gösteriyor.
Dahası, sanayi ürünlerinin üretici fiyatlarını ölçen Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi'ndeki (Yİ-ÜFE) yıllık artışın Mayıs ayında yüzde 23,13 gibi çok daha düşük bir seviyede olması, enflasyonla mücadelenin ana zorluğunun sanayi üretiminden değil, hizmetler sektöründeki "yapışkan" maliyet artışlarından kaynaklandığını ortaya koyuyor. Hizmet enflasyonunun bu denli inatçı olması, Merkez Bankası'nın dezenflasyon programının önündeki en büyük "Aşil topuğu" olarak duruyor. Çünkü hizmet sektörü, büyük ölçüde ücretlere dayalıdır ve ücret artışları, bir kez gerçekleştikten sonra geri alınması çok zor olan, yapışkan bir nitelik taşır. Bu nedenle, hizmet üretici fiyatlarındaki bu yüksek seyir kırılmadan, tüketici enflasyonunda kalıcı bir düşüş sağlamak oldukça zor görünüyor.