Mart soğuğu herkesin bildiği gibi İzmir’de de çok vurucu olur. Bizse içimize neşe veren bir haberle yola koyulduk bu sefer. Şair-yazar Fatma Aras ablamın teklifi ile sevgili şair-yazar Tuğrul Keskin’in de içinde olduğu çok değerli bir ekiple daha önce çok duyduğum ama hiç gitmediğimiz Ağrı Dağı’nın kucağında şefkatle oturan güzel Iğdır’a davetliydik. Yılsa 2019, aylardan Mart. Iğdır çocukluğumda rüyalarımıza giren Kars soğuklarına inat ovasında pamuk hatta narenciye, kayısı yetişen bir coğrafya olarak hep ilgimi çekerdi. Bu sefer Nevruz dolayısıyla 1 Gün 3 Ülke etkinliğine davetliydik, yüreğimiz pırpır ederek. İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndan bindiğimiz uçak daha Iğdır’a iner inmez, Doğu’nun bu güzel kenti samimiyetiyle bizi karşıladı. Hatta Ağrı Dağı göz kırparak dedi ki: “Kimi Ararat der kimi Ağrı, Kuh-i Nuh, kimi Cebel’ül Haris... Sen ne dersen de, yeter ki sev diye!” Koca Ağrı seni görmek nasip oldu dedik. 2019 yılındaki bu gezi; eşim Neslihan ile yeni tanıştığımız bu süreçte birbirimizi tanımamıza da yol açmıştı
Iğdır... 3 Haziran 1992 yılında il olan bu güzel şehir sokaklarından geçerken bizi şaşırttı çünkü modern binaları, yollarıyla kentleşme yolunda büyük ilerleme kaydetmişti. Hem İran hem de Nahçıvan hem de Ermenistan’a komşu bir sınır ili olarak hızlı büyümenin sancısını çekiyordu. Dostlar bize hemen Iğdır Öğretmenevi’nde yer ayırtmışlardı. Yerleşip dinlendikten sonra Aşıklar Kahvesi ve bir şiir sohbeti bizi bekliyordu.
Iğdır, üniversitesi ve tarımsal üretim faaliyetleriyle üretken bir kent. Bu güzel kentteki herkesin kardeş ülke Azerbaycan’da mutlaka akrabaları var. Iğdır Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Karaağaç Kampüsü’nde “Nevruz’da Hoş bir Seda-Kültür Sanat Edebiyat Söyleşisi”ne katılıyoruz. Şöyleşide İzmir’den beraber yolculuk ettiğimiz şairler Tuğrul Keskin, Fatma Aras, Nesrin Z. İnankul, Dilek Özkan, Semiha Taş Özenç, Serpil Susamcıoğlu, eşim Neslihan Perşembe Kulakoğlu yer aldı. Şiirlerini üniversite öğrencilerine seslendirdiler. İstanbul’dan memleketi Iğdır’a gelen, bu güzel geziye, etkinliğe emekleri geçen araştırmacı-yazar Tuğşad Ata Türkmen güzel bir konuşma yaptı. Iğdırlı doktor-yazar Mehmet Kum da etkinliğin moderatörüydü.
Ertesi gün güzel bir kahvaltıdan sonra otobüste şiirler okuyarak önce ülkemize şiir tarlası görevi yapan ülkenin en uç doğu noktası Aralık’a geliyoruz. Şair-yazar dostlarımız sevgili Tuğrul Keskin, Fatma Aras’ın ata toprağını tanıma mutluluğunu, onların rehberliğinde yaşıyoruz. Yavaş yavaş Ağrı’nın yüzünü okşayarak Aras Nehri’nin bulanık suyu üzerinden Nahçıvan’a geçmek için sınır kapısına geliyoruz. 16 Mart 1921’de Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan Moskova Antlaşması’yla, Nahçıvan özerk bir yapıya sahip olur. Başka bir devlete terk edilmemesi şartıyla Azerbaycan’ın himayesine bırakılır. Mustafa Kemal’in “Türk Kapısı” dediği Nahçıvan Kalesi gayet muntazam bir tarihçe ile bizi karşıladı. Güzel bir öğle yemeği yedik. Ancak yemeğe geciktiğimiz için garsonlar yemekleri soğuk getirdi. Bunu hoş karşılayarak şehirdeki şehitlik ziyaretinde bulunduk. Nahçıvan’ın güzel mimarisi, geniş, temiz caddelerinde bir şehir turu ile yola çıktık. Saat Meydanı, Sarayı ve Bayrak Meydanı’nı mutlaka görmelisiniz. Akşama doğru Culfa Sınır Kapısı’ndan gizemli coğrafya İran sınırındayız. Yine sıcak bir karşılama ile Tebriz’e giriyoruz. Halılarıyla, coşkusuyla, tebessümlü insanlarıyla Tebriz, çok daha uzun anlatılacak harika bir Türk Yurdu olduğunu ispatlıyor. Herkes bizi kucaklıyor. Şehriyar mahlası şiirler yazmış İranlı şair Seyid Muhammed Hüseyin Behçet-Tebrizi’nin şehri bize, neden bu coğrafyanın o güzel diliyle şairler dünyası olduğunu ispatlıyor. Her duruşu bir şiir buklesi Tebriz, sen ne güzel kentsin! Şiirler, şarkılar yetmez sana! Nevruz’un tüm İran’da bayram ve tatil sonunda bizde bayram olabileceği anlaşıldı.
Ertesi gün gözlerimiz dolu veda ediyoruz heykellerle dolu Tebriz’e. Akşama doğru Iğdır’dayız çünkü o güzel baharın başlangıcı Nevruz’u Melekli Köyü’nde semeni geleneğiyle ateşiyle bizi karşılıyor. Nevruz’un kardeşlik, dostluk ve barış olduğunu yaşayan Melekli halkı bize o kadar güzel gösterdi ki... Anlatılmaz, yaşanır bu güzellik, dostluk... İyi ki varsınız, nice nevruzlar barış dolu geçsin diyerek sözü eşim Neslihan Perşembe Kulakoğlu’na bırakıyorum.
BİR GÜN ÜÇ ÜLKE
Bir günde üç ülkede olmak... Şaka gibi geliyor değil mi? Hızlı trenlerin olduğu bir çağda Avrupa’da yaşayanlar birlik olmanın avantajıyla, bir ülkeden bir ülkeye çalışmaya gidiyorlar, anlayacağınız şaka değil Sevgili Dokuz Eylül Okurlarımız. Bahar... Her şeyin yeşerdiği, tüm canlıların içinin sevinçle kaplandığı bir ay değil midir? Daha doğrusu bir uyanış değil midir? Sabah kahvaltısını Iğdır’da ettiğimiz, öğle yemeğini Nahçıvan’a yediğimiz, akşam yemeğinde İran’ın Tebriz şehrinde olduğumuz bu güzel geziyi 2019 Mart ayında gerçekleştirdik ancak hâlâ unutamadık. Üç ayrı ülkede sadece yemek mi yedik? Tabi ki hayır. Yemek üç ülkenin lezzetiydi, daha lezzetli olansa dostluk, barış ve tabiatın uyanmaktan vazgeçmemesi, kültürel, sanatsal etkinlikler, ritüellerdi. Iğdır’da kaldığımız süreçte, o zaman Iğdır Belediye Başkanı olan doğup büyüdüğü Iğdır’a hizmet eden Murat Yikit de bizi makamında karşıladı, çok güzel ağırladı, şiirlerimizi seslendirdiğimiz etkinliğe katıldı. Murat Yikit, hukuk eğitimini İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi’nde almıştı. Ve bize bir sürpriz yapıp İzmir sevgisiyle Iğdır’ın İzmir Caddesi’ni gösterdi.
Bir gezinin renkleri rehberleridir. Bu rehberler profesyonel bir şekilde işlerinin hakkını veren turist rehberleri olduğu gibi gezdiğiniz yörede doğup büyümüş, yaşamış ve memleketlerine de vefa duygusuyla emek vermiş insanları; fahri rehberleridir de. Tıpkı Mehmet Kum, Tuğşad Ata Türkmen, Fatma Aras, Tuğrul Keskin ve de Coşkun Oğuz gibi... Nevruz Bayramı’nda yaşananları elimizden geldğince sizlerle paylaşmaya çalıştık. Tabi ki eksiklerimiz çoktur. Sözü fahri rehberlerimize bırakalım.
MELEKLİ’DE ATA OCAĞI
Bir gün üç ülke gezimizde konukseverliğiyle bizi evimizde hissettiren Coşkun Oğuz araştırmacı-yazar olmasının yanı sıra Iğdır-Melekli Beldesi’nde Ata Ocağı’nı kurmasıyla doğup büyüdüğü, yaşadığı yere büyük katkı koymuş tarih ve kültür gönüllüsü. Ata Ocağı bir etnografya müzesi. Coşkun Oğuz’ın Dönem Yayıncılık tarafından yayınlanmış ‘Evrenin Dili Nevruz’ adlı kitbına özellikle değinmek istedim çünkü tam da yazımızla ilgili. Kitaba dair şöyle deniliyor: “...bu kitap 12 hayvanlı takvimin sırlarının keşfederken sizi kadim kültürel mirasımızın derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkaracaktır. Umuyorum ki bu çalışma, Nevruz’un evrensel mesajını tüm insanlığa ulaştırır ve doğanın ritmiyle uyum içinde yaşamanın önemini bir kez daha hatırlatır bizlere.” Coşkun Oğuz, Iğdır’ın üç ülkeye sınırı olan tek şehir olduğunu belirtiyor. İşte bu nedenle de bir günde üç ülkeye giderek bu etkinliği gerçekleştirdiğimizi söylüyor. Iğdır’ın kuzey ve kuzeydoğuda Ermenistan, doğusunda Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti (Azerbaycan), güneydoğusunda da İran ile komşu olduğunu kaydediyor. Coşkun Oğuz güneşin ülkemize ilk doğduğu yer Iğdır’ın farklı kültürleri barındırdığına dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü:
FARKLI BİR KENT
“Türkiyenin en yaşlı doğal ormanına sahip Iğdır, hem Anadolu hem de Güney Kafkasya kültürüyle harmanlandı. Ağrı Dağı Milli Parkı, Tuz Mağaraları, İrem Bağları, Ahura Vadisi, Tekelti Dağı Vadisi, Ekerek Vadisi, Gökküşağı Tepeleri, görülmeye değerdir. Ağrı Dağı ile Aras Nehri’ni içine alıyor. Büyük tufan sonrası Hz Nuh’un gemisinin Iğdır’da bulunan Ağrı Dağı’nda karaya oturduğu, gemiyle getirilen tohumların ilk olarak Iğdır Ovasına dikildiği rivayet edilir. Hurriler, Erigua krallığı, Urartular, Sakalar, Kayılar, İlhanlılar, Timurlar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler ve Gacarlar gibi medeniyetler tarafından yerleşim birimi olmuştur. Iğdır’ın diğer şehirlerimizden farklı özellikleri vardır. Mutfağı taşköfte, ekşili pilav, bozbaş, yoğurt aşı, ayran aşı, kaysafa, patlıcan ve ceviz reçeliyle tanınır, beğenilir. Kutsal kitaplarda adı geçen ihtişamlı Ağrı Dağı’nın karlarla kaplı halinde de her mevsimde de baktığınızda sizi büyüler. Kahramanlık, asalet, yardımseverlik, vatan sevgisi, aşk, tabiat sevgisi gibi birçok öğenin işlendiği halk oyunlarında genellikle kadınlar, erkeklerle birlikte oynarlar. Âşıklar geleneği ise eski orta asya kültürü olan Dedekorkut geleneğinin günümüze yansıyan bir parçasıdır. Tüm illerimizde segah ve hicaz makamında okunan ezan, Iğdır’da farklılık göstererek Rast makamında okunur. Iğdır’da mezar taşları mermerden ziyade kırmızı ve siyah bazalt taşlarla birlikte Akkoyunlu, Karakoyunlu, Gacar Türkmen geleneğinin parçası Koç figürlerinden oluşur. olan bu koçbaşlı mezar taşlarına Iğdır’da bulunan tüm mezarlıklarda rastlamanız mümkündür. Mezar taşlarının arkasına yazılmış dörtlük şiirler yer alır. Ölen kişinin resmi, mezar taşına işlenir. Nevruz; Iğdır’da bayramların şahıdır. 12 hayvanlı Türk takvimine göre yılbaşı olarak kutlanan Nevruz bayramı Iğdır’da cemrelerin düşmesiyle başlar ve 21 Mart'a kadar devam eder, kutlamalar yedi aşamadan oluşur ve bu aşamalardan birisi de Ölüler bayramıdır.” Ölüler Bayramı’nda sözü araştırmacı-yazar Tuğşad Ata Türkmen’e vereceğiz.
KOSA KOSA OYUNU
Iğdır’ın doktorlarından ve yazarlarından Mehmet Kum, Nevruz Bayramı’nda ve hemen sonrasında özellikle ilaç yazdırmaya gelen 7’den 77’ye çok sayıda kişiden boyanmış yumurtalardan, çikolataya, şekerlemelere, çiçeklere çok sayıda hediye geldiğini söylüyor. Mehmet Kum, Hayal Yayınları tarafından yayınlanan ‘Mozalan’ adlı öykü kitabında da Nevruz’u anlatıyor. Nevruz Bayramı’nın binlerce yıl öncesinden bu yana yaşatıldığını belirten Mehmet Kum, şunları anlatıyor: “Semeni ve yedi levin Gök Tanrı inancının günümüze yansıması Nevruz Bayramı ritüelleri arasında yer alır. Nevruz'un ritüellerinden birisi de ‘Kosa Kosa Oyunu’dur. Bu oyun, çile ayları çıkınca oynanır. Kışın gidişi, baharın gelişi kutlanır. Oyunu oynayanların hepsi erkektir. Kadın kostümleri ve kafalarına kar maskesi benzeri maskeler takarlar. Gece ev ev gezerek hediyelerini alırlar. Evlerde hiçbir şey yoksa un verilir. Oyunu oynayanlardan birisi kış ayını, birisi bahar ayını temsil eder. Ayrıca un toplayan, it kavalayan türküs söyler. Oyun sonunda bahar ayını temsil eden kış ayını kovar, hediyesini alır başka bir eve gider.”
KÜLTÜRE VE ATA TOPRAĞINA VEFA
Araştırmacı-yazar Tuğşad Ata Türkmen, Azerbaycan Türkleri’nde şaman inancının devamı niteliğinde ola ölü bayramı adını verdikleri bir gelenek olduğunu söylüyor. Bu bayramın Nevruz Bayramı haftasının son salı gününde kutlandığına dikkat çekerek şöyle diyor: “Ölü Bayramı’nda, yitirdiğimiz yakınlarımıza baharı müjdeleriz ve onları da bayrama dahil ederiz. Ölü Bayramı, bizler için Nevruz kadar önemlidir. İstanbul'da yaşamama rağmen yakınlarımla senede bir kez de olsa muhakkak mezar ziyareti yaparız. Bu bizim kültürümüze ve ata topraklarımıza olan sevdamızı canlı tutuyor. Bizler için çok önemli olan bu özel günde; şehitlerimize, atalarımıza, dünyasını değişen akraba, hemşehrilerime, sizlerin vefat etmiş yakınlarınıza ve mazlum, masum ölen herkese Yüce Tanrı'dan rahmet diliyorum. Nevruz haftasını Iğdır'da geçirmek bir ayrıcalıktır. Melekli’de kutlamalara katılırsanız Türk Dünyası’nın en önemli bayramıdır Nevruz nasıl kutlanırmış tanık olursunuz. Bir günde üç ülkede olduğumuz bu yolculuğumuzla Doğu Expresi heyecanını yaşıyoruz.”
DÜNYA ŞİİR GÜNÜ
Bir gün üç ülke etkinliği kapsamında Nevruz kutlamalarına bizimle İzmir’den memleketi Iğdır’a gelen şair-yazar Tuğrul Keskin, binlerce yıldır birçok halk tarafından kutlanan Nevruz Bayramı’nın Pers takviminde yılın ilk günü olduğunu belirtiyor. Anadolu ve Orta Asya Türk halklarında Göktürklerin Ergenekon'dan çıkışı olduğunu, baharın gelişi olarak kutlandığını belirterek, “Kürtler de, Demirci Kawa Efsanesi'ne dayandığına baharın gelişinin müjdecisi olduğuna inanmıştır” dedi. Tuğrul Keskin 21 Mart’ın aynı zamanda ‘Dünya Şiir Günü’ olarak da kutlandığına dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Şiir gününün amacı ulusal, evrensel, bölgesel şiir hareketlerine taze bir enerji sağlayarak sorgulamak, farkındalık yaratmaktır. Şiir, karanlık dünyalarımızı aydınlatır. Kardeşliğe, dostluğa, barışa yol açar.”
KONUŞMAMA ORUCU
Tuğrul Keskin gibi İzmir’den doğup büyüdüğü şehre gelen şair-yazar Fatma Aras’ın Mart ayı ortalarında İzmir’de de evine gittiğimizde boyanmış yumurtalar görürdük. Hatta doğumu, üretkenliğin simgesi bu boyanan yumurtaları dayanışma ve birlik içinde yaşama dileğiyle tokuşturmuştuk. “Nevruz Bayramınız kutlu olsun. Iğdır Melekli Beldesi’nde Nevruz ateşinin yandığı bu yerde olmanın sevincini yaşadık. Nevruz Bayramına günler kaldı. Bu gece gulağ asma gecesi. Güzel konuşalım” diyen Fatma Aras, Nevruz Bayramı’nın çocukluğuna, gençkızlık dönemine kendisini götürdüğünü belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Karşılıklı hediyelerle kankardeşler aile büyükleriyle ağırlanırdı Nevruz Bayramı’nda. Gençkızlar birimizin evinde Nevruza az kala son salı akşamı toplanırdık. Bir, iki saat konuşmama orucu tutardık. Oyun bitene kadar bahçedeki artezyen kuyusuna ya da yakın çaydan bayda dediğimiz derin bir kap su almaya konuşmadan giderdik. Sonra iki dikiş iğnesine bir cimcik pamuk giydirirdik. Bir niyet tutardık. Kapdaki suya bırakırdık. Bu niyeti de paylaşmazdık. İğneleri izlerdik. Suda dolanan pamuklu iğne bir araya gelirse o kişinin niyeti olur diye düşünürdük. Oyun el değiştirirdi. İğneler bir araya gelmediğinde ayrılık var diye düşünürdük. Tek tek bunu kaç arkadaşsak denerdik, sevincimizi belli etmeden. Geceye doğru kimimiz mutlu, kimimiz bulutlu baydadaki suyu akan çaya dökerdik. Niyetimizi suya fısıldardık. İçimizdeki gizli niyeti suya nakışlardık.”