Ege'nin incisi İzmir, son yılların en zorlu yazını yaşıyor. Bir yanda rekor seviyelere ulaşan hava sıcaklıkları ve kenti saran orman yangınları, diğer yanda ise bu felaketlerin en acı sonuçlarından biri olan kuraklık tehlikesi. Kış ve ilkbahar aylarında beklenen yağışların alınamaması, yaz aylarında artan buharlaşma ve aşırı su tüketimiyle birleşince, kentin içme ve kullanma suyunu sağlayan barajlardaki su seviyeleri, kritik eşiğin altına indi.
İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi'nin (İZSU) 7 Temmuz 2025 tarihinde yayımladığı resmi baraj doluluk oranları raporu, durumun vahametini rakamlarla gözler önüne serdi. Geçen yılın aynı dönemine göre neredeyse tüm barajlarda yarı yarıya, hatta daha fazla bir düşüş yaşanması, kentin su geleceği adına ciddi bir alarm niteliği taşıyor. Bu tablo, sadece bir iklim sorunu değil, aynı zamanda milyonlarca insanın yaşam kalitesini ve kentin ekonomik geleceğini doğrudan etkileyen acil bir krizle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Kentin can damarları alarm veriyor: Tahtalı ve Gördes'te durum kritik
İzmir'in içme suyu ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılayan iki stratejik barajdaki durum, tablonun en endişe verici kısmını oluşturuyor. Kentin ana su kaynağı konumundaki Tahtalı Barajı, adeta can çekişiyor. Geçtiğimiz yılın aynı döneminde aktif doluluk oranı yüzde 25,92 olan Tahtalı, bu yıl yüzde 11,17'ye kadar geriledi. Bu, barajdaki kullanılabilir su hacminin bir yıl içinde yarıdan fazla eridiği anlamına geliyor. 287 milyon metreküplük kullanılabilir su kapasitesine sahip dev barajda, an itibarıyla sadece 32 milyon metreküp su kalmış durumda.
Durumun daha da kritik olduğu bir diğer nokta ise, Manisa'da bulunmasına rağmen İzmir'in su sistemine entegre olan ve kentin sigortası olarak görülen Gördes Barajı. Geçen yıl yüzde 9,07'lik bir doluluğa sahip olan Gördes, bu yıl kelimenin tam anlamıyla kuruma noktasına gelerek, yüzde 1,05'lik bir doluluk oranına düştü. 434 milyon metreküplük devasa bir kapasiteye sahip olan barajda, kullanılabilir su hacminin sadece 4,5 milyon metreküpe gerilemesi, bu önemli su kaynağından artık kente takviye yapılamayacağı anlamına geliyor. Bu iki büyük barajdaki çöküş, İzmir'in su arz güvenliğinin ne denli büyük bir risk altında olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.
Geçen yıla göre büyük düşüş: rakamlarla tehlikenin boyutları
Tehlike çanları sadece Tahtalı ve Gördes için çalmıyor. İZSU'nun verileri, kente su sağlayan diğer tüm barajlarda da benzer bir erime yaşandığını gösteriyor. İşte geçen yılla bu yıl arasındaki çarpıcı karşılaştırma:
-
Balçova Barajı: Geçen yıl yüzde 60,22 olan doluluk, bu yıl yüzde 40,55'e geriledi.
-
Ürkmez Barajı: Geçtiğimiz sene yüzde 34,10 olan oran, bu yıl neredeyse yarıya düşerek yüzde 18,34 oldu.
-
Güzelhisar Barajı: Geçen yıl yüzde 78,67 ile en dolu barajlardan biri olan Güzelhisar'da bile ciddi bir düşüş yaşanarak, oran yüzde 60,48'e indi.
-
Alaçatı Kutlu Aktaş Barajı: Özellikle Çeşme yarımadası için hayati önem taşıyan bu barajda, geçen yıl yüzde 28,86 olan doluluk, bu yıl dibi görerek yüzde 7,11'e düştü.
Bu rakamlar, sorunun tek bir bölgeyle sınırlı olmadığını, kuraklık ve aşırı tüketimin tüm İzmir'i ve havzalarını etkisi altına aldığını gösteriyor. "Aktif doluluk oranı"nın, barajın toplam su hacmini değil, "kullanılabilir" su miktarını ifade ettiği düşünüldüğünde, durumun ciddiyeti daha da net bir şekilde anlaşılıyor.
Uzmanlar uyarıyor: tasarruf seferberliği şart, kesintiler kapıda mı?
Peki, bu krizin arkasındaki nedenler ne? Uzmanlar, durumu birkaç temel faktöre bağlıyor. Birincisi, son yıllarda giderek belirginleşen iklim değişikliğinin bir sonucu olan yetersiz yağışlar. Özellikle kış aylarında barajları besleyen dağlardaki kar miktarının az olması ve ilkbahar yağmurlarının zayıf geçmesi, barajların yeterince dolamamasına neden oldu.
İkinci ve en önemli faktör ise, artan sıcaklıklarla birlikte tırmanışa geçen su tüketimi. Hem evsel kullanımın artması hem de son haftalarda yaşanan büyük orman yangınlarıyla mücadelede helikopterler ve arazözler tarafından barajlardan çekilen tonlarca su, mevcut kaynakların hızla tükenmesine yol açtı. Artan nüfus ve plansız su kullanımı da bu "mükemmel fırtınanın" diğer bileşenlerini oluşturuyor.
İZSU yetkilileri, henüz resmi bir su kesintisi takvimi açıklamasa da, mevcut verilerin, eğer acil bir tasarruf seferberliği başlatılmazsa, kesintilerin kaçınılmaz olabileceğini gösterdiğini belirtiyor. Uzmanlar, her bir İzmirli'nin, bu krizi kişisel bir sorumluluk olarak görmesi ve günlük su tüketim alışkanlıklarını acilen değiştirmesi gerektiğini vurguluyor.
Her damla önemli: ne yapabiliriz?
Bu büyük krizle başa çıkmak, sadece yetkililerin değil, tüm vatandaşların ortak sorumluluğunda. İşte her birimizin evinde kolayca uygulayabileceği bazı hayat kurtaran tasarruf yöntemleri:
-
Duş Süresini Kısaltın: Duşta geçirilen her bir dakika, onlarca litre suyun boşa akması anlamına geliyor. Duş sürelerini 5 dakikayla sınırlamak, büyük bir fark yaratabilir.
-
Muslukları Kapatın: Diş fırçalarken, tıraş olurken veya bulaşıkları sabunlarken musluğu açık bırakmayın. Bu basit alışkanlık, yılda tonlarca suyun kurtarılmasını sağlayabilir.
-
Sızıntıları Onarın: Damlayan bir musluk veya sızdıran bir klozet, günde yüzlerce litre suyun israf olmasına neden olabilir. Evdeki tüm tesisatı kontrol edin ve sızıntıları derhal onarın.
-
Doğru Sulama Yapın: Bahçenizi veya balkonunuzdaki bitkileri, suyun buharlaşmasının en az olduğu sabah erken veya akşam geç saatlerde sulayın.
-
Makineleri Tam Doldurun: Bulaşık ve çamaşır makinelerini, tam dolmadan çalıştırmayın. Bu, hem su hem de enerji tasarrufu sağlar.
İzmir'in barajlarındaki bu "SOS" sinyali, sadece bir su krizi uyarısı değil, aynı zamanda doğayla olan ilişkimizi ve tüketim alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirmemiz için acı bir çağrıdır. Her damlanın hayati önem kazandığı bu dönemde, bugün atacağımız her tasarruf adımı, yarın musluklarımızdan akacak suyun garantisi olacaktır.