Enerji Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ENSİA) Başkanı Alper Kalaycı, Dokuz Eylül TV’de Yazı İşleri’nin konuğu oldu, enerji sektöründe yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Türkiye’nin sahip olduğu rüzgar, güneş ve jeotermal potansiyeline değinen Kalaycı, uluslararası yatırımlarla bir zamanlar örnek gösterilen İzmir’de bugün yaşanan krize dikkat çekti. Kalaycı, "Rüzgar enerjisinde 2006 yılındaki üretim hacmine ve istihdam sayısına geri döndük" değerlendirmesinde bulundu.

Ege'nin incisi İzmir, sahip olduğu eşsiz rüzgar, güneş ve jeotermal potansiyeliyle Türkiye'nin temiz enerjiye geçiş sürecinde lokomotif bir rol üstlenirken, madalyonun diğer yüzünde derin bir kriz yaşanıyor. Özellikle rüzgar enerjisi sanayisinde bir "başarı hikayesi" olarak dünyaya örnek gösterilen kent, son birkaç yıldır art arda gelen fabrika kapanışları ve on binlerce kişiyi etkileyen istihdam kayıplarıyla sarsılıyor.

Yabancı yatırımcıların "üretim üssü" olarak seçtiği İzmir'de bu sektörde önemli kayıplar yaşanıyor.

Dokuz Eylül TV’de Yazı İşleri’ne konuk olan ENSİA Başkanı Alper Kalaycı, yenilenebilir enerji konusunda Türkiye ve İzmir’deki son gelişmeleri değerlendirdi. Alper Kalaycı, rüzgar sektöründe yaşananlara dikkat çekerek, İzmir'de binlerce kişiye istihdam sağlayan rüzgar türbini kanadı yatırımlarının son iki yılda önemli oranda gerilediğini belirtti.

İŞTEN ÇIKARMALAR

Kalaycı, iki yıl öncesine kadar kentte 3 firmaya ait 4 fabrikanın tam kapasite üretim yaptığı ve doğrudan 7 bin 500 kişilik bir istihdam sağlayan sektörün geldiği durumu şöyle anlattı; “2024 Nisan ayında Bergama'daki Amerikan menşeli fabrikanın 720 çalışanıyla birlikte kapısına kilit vurdu. Sektörün en büyük oyuncularından TPI Kompozit ilk etapta iki tesisinde binden fazla kişiyi işten çıkardı, ardından iflasını açıkladı. ESBAŞ'taki Alman firması da kapasitesini yarı yarıya düşürdü. Bugün geldiğimiz noktada 7 bin 500 kişilere kadar çıkmış direkt istihdam sayısı 250'lere düştü, 7 bin 250 civarı direkt istihdam kaybetmiş durumdayız. Bu, servisi, tedarikçisi, yemekçisi, ailesi dahil edildiğinde dolaylı olarak 20 bin kişinin etkilendiği bir durum. 20 yıldır çabalarla gelinen noktada bugün, adeta 20 yıl öncesine, o dönemin rakamlarına geri döndük" ifadelerini kullandı.

MALİYET ARTIŞI, KUR BASKISI

Türkiye'nin önem verdiği sektörde yaşanan gerilemeye ilişkin değerlendirmede bulunan Alper Kalaycı, ekonomi politikalarının etkisine değindi. Özellikle rüzgar türbini kanadı gibi el emeği yoğun bir üretimde işçilik maliyetlerinin döviz bazında Avrupa'daki rakipleri geçmesinin, yabancı yatırımcılar için Türkiye'yi cazip bir üretim merkezi olmaktan çıkardığını vurgulayan Kalaycı, çarpıcı bir karşılaştırma yaptı: "Eskiden Polonya, Portekiz gibi ülkelerle aramızda yüzde 15-20'lik bir ucuzluk avantajımız vardı. Yatırımcı bu yüzden bizi tercih ediyordu. Ancak bugün durum terse döndü. Artan işçilik, enerji, kira ve servis maliyetleri nedeniyle şu an aynı ürünü Polonya'da yapmak daha ucuza geliyor. Hal böyle olunca, küresel firmalar da ihracat yapma şansını kaybederek tesislerini tek tek kapatıyor"

Kalaycı, bu süreçte yabancı yatırımcıların yalnız bırakıldığını belirterek şunları söyledi:

“İzmir'deki yerel yönetimlerin, odalarımızın, diğer kurumlarımızın, karar verici pozisyon olan kurumlarımızın yabancı şirketleri yeteri kadar desteklediklerini, onların Türkiye'den gitmemeleri için çaba sarf ettiklerini, şartları iyileştirmek için bir hamle yaptıklarını çok düşünmüyorum. Yabancı firmaların hem yerel yönetiminden hem merkezi yönetim tarafından yalnız bırakıldığını düşünüyorum, görüyorum da diyebiliriz yani. Keşke o destekler verilseydi, firmaların gitmemesi için biraz çaba göstermiş olsaydı, ama görmediklerini biliyorum. Yalnız bırakıldıklarını düşünüyorum.”

POTANSİYEL VE ALT YAPI

İzmir rüzgar sanayisindeki kan kaybını yaşayarken, sahip olduğu potansiyeli kullanamama gibi bir durumla karşı karşıya olduğunu aktaran Alper Kalaycı, en büyük engelin de yetersiz şebeke altyapısı olduğunu belirtti.

Dağıtım şebekelerinin doluluğu nedeniyle yeni bağlantı izni alınamadığına dikkat çeken Kalaycı, "Çeşme gibi bir bölgede yazlığınıza güneş paneli kurup, kullanmadığınız dönemde ürettiğiniz elektriği şebekeye satmak istediğinizde 'kapasite yok' cevabını alıyorsunuz. Çünkü trafo merkezleri eski, altyapı yıllar önceki tüketime göre planlanmış. Biz elektrifikasyondan, yani her alanda daha fazla elektrik kullanmaktan bahsederken, mevcut şebeke bunu kaldırmıyor. Bu durum, potansiyelin kullanılmasının önündeki en büyük kilit haline geldi" dedi.

RES’LERİN ETKİSİ

RES’lerin bulunduğu yerlerdeki doğal yaşamı etkisine ilişkin de değerlendirmede bulunan Alper Kalaycı, türbinlerin 100-120 metre yükseklikte çalıştığına işaret ederek “Yukarıda bir hareket var ve bunun zeminde oluşturduğu bir rüzgar akımı, rüzgar etkisi yok. Rüzgarı kesme, rüzgarı yarmadan dolayı bir ses oluşma gibi durumlar yok. Oradaki türbinin üzerine mekanik parçalar var, mekanik sesi oluşuyor. RES’in bulunduğu noktanın 400-500 metre mesafesinde yaşam olmaması yeterli. Tarım, hayvancılık tarafında şu an yapılmış ve kanıtlanmış bir çalışma yok. Kuş ölümleriyle ilgili muhtelif haberler çıkıyor. Amerika'da bununla ilgili bir çalışma yapılmış; gökdelenlere, trene, otomobile çarparak ölen kuş sayısı rüzgar türbinlerine çarparak ölenlerden kat be kat fazla” diye konuştu.

NÜKLEER ISRARI

Türkiye'nin enerji geleceği tartışmalarının odağında yer alan bir diğer konu ise nükleer enerji ısrarı. Rüzgardan elektriğin kilovatsaatini 3,5 sente mal etme imkanı varken, Akkuyu Nükleer Santrali için 12,35 sentten alım garantisi verilmesinin bir mühendis olarak aklına yatmadığını söyleyen Kalaycı, "Aynı elektriğe neden 4 kat fazla ödeyelim? Üstelik yakıt tedarikinde tek bir ülkeye ve tek bir firmaya göbekten bağlanıyoruz. Bu, doğalgazdan bile daha büyük bir bağımlılık riski demek," eleştirisinde bulundu.

Türkiye'deki sanayicinin üretim girdilerindeki enerji maliyetlerinin yüksekliğinden yakındığını, aynı şekilde vatandaşların da yüksek elektrik fiyatlarından şikayetçi olduğunun altını çizen Kalaycı, “Akkuyu'nun olmazsa olmaz olmadığını düşünüyorum. Özellikle de yeni nükleer yatırımlara da gerek yok. Yenilenebilir enerjiyle Türkiye'nin elektrik ihtiyacını rahatlıkla karşılayabiliyoruz. Depolama sistemlerinden bunu entegre ederek, yani bu tüketim üretimindeki dengesizliği de gidererek nükleer enerjisi siz hayatınızda idame ettirebiliriz” görüşünü paylaştı.

ÇEŞME’YE DOĞALGAZ MÜJDESİ

Kalaycı, bir "akıl tutulması"nın yerel Çeşme’de yaşandığını, rüzgar ve güneş cenneti bir ilçeye tankerlerle doğalgaz taşımanın "müjde" olarak sunulmasına anlam veremediğini söyledi. Kalaycı "O tankerleri taşıma, boruları döşeme maliyetiyle her eve bir ısı pompası ve birkaç panel kurularak, bölge halkı 20 yıl fatura ödemeden ısınabilirdi " dedi.

Nükleer santralin tehlikesinden bahsedildiğini ama bunun farkına bile varılamadığını aktaran Kalaycı “Her gün çeşmeye tankerler doğal gaz taşınmak, onun bir yerde depolamak. Çok ciddi tehlikeler barındırıyor. Bir de bunu 3 ay oturulan bir yere yapıyorsunuz” ifadesini kullandı.

Dolar ve euro haftaya yükselişle başladı: İşte 27 Ekim 2025 güncel döviz kurları
Dolar ve euro haftaya yükselişle başladı: İşte 27 Ekim 2025 güncel döviz kurları
İçeriği Görüntüle

ÇÖZÜMÜN YOL HARİTASI BELLİ

Alper Kalaycı'ya göre çözüm yolu, "devlet aklının" devreye girmesinden geçiyor. Öncelikle, yatırımcının önünü görebilmesi için 5 yıllık bir YEKA (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları) ihale takviminin şeffaf bir şekilde açıklanması gerektiğini belirten Kalaycı, bu ihalelerde yerli kanat kullanım zorunluluğunun devam etmesinin hayati önem taşıdığını vurguladı.

Ayrıca, yerel yönetimlerin de sorumluluk alması gerektiğini, güneş paneli kurulumu gibi süreçlerde belediyeler arasındaki farklı uygulamaların ve bürokratik engellerin kaldırılarak ortak bir standart getirilmesi gerektiğini söyledi. Kalaycı, "İzmir'deki tüm belediyelerin bu konuda hizalanması, Türkiye'ye örnek bir model oluşturabilir. Kaybettiğimiz istihdamı geri kazanmak ve bu potansiyeli heba etmemek için hem merkezi yönetimin hem de yerel dinamiklerin elini taşın altına koyması şart" dedi.

Kaynak: 9 EYLÜL GAZETESİ