Batı Anadolu'nun en aktif deprem kuşaklarından birinin üzerinde kurulu olan İzmir, tarihi boyunca doğal afetlerin en yıkıcısıyla, depremlerle yaşamaya alışmış bir kenttir. Antik çağlardan günümüze uzanan kayıtlara göre şehir, sayısız kez yerle bir olmuş, limanları zarar görmüş, on binlerce insanını kaybetmiş ancak stratejik konumu ve yaşam enerjisi sayesinde her seferinde küllerinden yeniden doğmuştur. İzmir'in sismik tarihi, sadece bir felaketler listesi değil, aynı zamanda bir kentin direnişinin, yeniden inşa iradesinin ve günümüz için alınması gereken derslerin de öyküsüdür. Bu tarih, kentin altından geçen aktif fayların her an yeni bir büyük deprem üretebileceği gerçeğini unutmamamız için en önemli uyarıcıdır.

Antik çağların küllerinden doğan şehir

İzmir'in depremlerle imtihanı, Roma İmparatorluğu dönemine kadar uzanan yazılı kaynaklarla belgelenmiştir. Kayıtlara geçen ilk büyük afetlerden biri, M.S. 17 yılında meydana geldi. Romalı tarihçi Tacitus'un da aktardığı bu 7 büyüklüğündeki deprem, sadece İzmir'i (Smyrna) değil, Efes'ten Manisa'ya kadar geniş bir bölgeyi etkileyerek büyük bir yıkıma neden oldu. Kentin maruz kaldığı bir diğer büyük felaket ise M.S. 178 yılında yaşandı. Bu deprem o kadar yıkıcıydı ki, dönemin Roma İmparatoru Marcus Aurelius, kentin yeniden imarı için özel ilgi göstermiş ve İzmir'i 10 yıl boyunca vergiden muaf tutmuştur. Bu dönemler, İzmir'in antik çağlarda bile büyük sismik olaylarla karşılaştığını ve her seferinde imparatorlukların desteğiyle yeniden ayağa kalktığını göstermektedir.

Osmanlı'yı sarsan büyük felaket: 1688 depremi

İzmir tarihinin belki de en yıkıcı depremi, Osmanlı döneminde, 10 Temmuz 1688'de yaşandı. Yaklaşık 6.8 büyüklüğündeki sarsıntı, sadece 20-30 saniye sürmesine rağmen kenti adeta bir harabeye çevirdi. Depremin merkez üssü olan ve bugün bile adını taşıyan Sancak Kalesi tamamen yıkıldı ve bulunduğu yarımada, karadan 30 metre koparak bir adacığa dönüştü. Deprem, kentin kıyıya yakın alçak kesimlerindeki evlerin ve binaların dörtte üçünü yıktı. Yerde açılan yarıklardan sular fışkırırken, körfezde oluşan tsunami dalgaları limandaki gemileri altüst etti ve kara yaklaşık 60 cm çöktü. Bu felaketi, kentin ticaret bölgesini küle çeviren büyük bir yangın takip etti. Deprem ve yangın sonucunda, farklı kaynaklara göre 15.000 ila 20.000 arasında insan hayatını kaybetti. Bu olay, İzmir'in tarihindeki en büyük travmalardan biri olarak kayıtlara geçti. Kent, 17. ve 18. yüzyıllarda 1653, 1739 ve 1778 yıllarında da büyük depremlerle sarsılmaya devam etti.

Cumhuriyetin ilk yaraları: Torbalı ve Dikili depremleri

Cumhuriyet döneminde İzmir'in yaşadığı ilk büyük sarsıntı, 31 Mart 1928'de sabaha karşı meydana gelen Torbalı merkezli depremdi. 6.5 büyüklüğündeki bu deprem, yaklaşık 15 saniye sürdü ve tüm Ege Bölgesi'nde, hatta İstanbul'da bile hissedildi. Depremde yaklaşık 2.000 ev yıkılırken, 50 kişi hayatını kaybetti. Felaketin en sembolik hasarlarından biri, İzmir'in simgesi olan Konak Meydanı'ndaki Saat Kulesi'nin zarar görmesiydi. Kordon'un bazı bölümleri denize kayarken, Torbalı'da 80 metreyi bulan zemin çöküntüleri oluştu. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bir diğer önemli deprem ise 22 Eylül 1939'da yaşanan 6.6 büyüklüğündeki Dikili depremiydi. Bu sarsıntıda da yaklaşık 1.000 ev yıkıldı ve 41 kişi yaşamını yitirdi. Bu depremler, genç Cumhuriyetin afetlerle mücadelesinde önemli tecrübeler olarak tarihe geçti.

CHP'li Belediye Başkanı Haşim Ali Arıkan'dan AK Gençlik üyelerine tepki!
CHP'li Belediye Başkanı Haşim Ali Arıkan'dan AK Gençlik üyelerine tepki!
İçeriği Görüntüle

Yakın tarihin en acı dersi: 30 Ekim 2020

İzmir'in deprem gerçeği, en son ve en acı haliyle 30 Ekim 2020'de kendini hatırlattı. Merkez üssü İzmir'in Seferihisar ilçesi açıkları olan ve Sisam Adası'nın kuzeyinde gerçekleşen 6.9-7.0 büyüklüğündeki deprem, tüm Türkiye'yi yasa boğdu. Depremin merkez üssüne yaklaşık 70 km uzakta olmasına rağmen, en büyük yıkım alüvyon zemin üzerinde yer alan Bayraklı ve Bornova ilçelerindeki bazı binalarda yaşandı. Deprem, bu binaların saniyeler içinde çökmesine neden olarak 117 kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı. Sarsıntının ardından Seferihisar'ın Sığacık mahallesinde küçük çaplı bir tsunami meydana geldi; deniz suları sokaklara girerek maddi hasara neden oldu. 30 Ekim depremi, zemin etüdünün ve depreme dayanıklı yapı üretiminin ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gösteren acı bir ders oldu.

İzmir'in altındaki aktif faylar ve gelecek riski

İzmir ve çevresi, Seferihisar, İzmir, Tuzla, Gülbahçe ve Yağcılar gibi birçok aktif fay hattı barındırmaktadır. Tarihsel kayıtlar ve bilimsel araştırmalar, bu fayların geçmişte olduğu gibi gelecekte de yıkıcı depremler üretme potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir. Özellikle İzmir fayı gibi büyük ve kentin içinden geçen fayların yaratabileceği riskler, uzmanlar tarafından sürekli olarak dile getirilmektedir. Kentin binlerce yıllık sarsıcı tarihi, geleceğe yönelik en önemli yol haritasıdır. Depremle yaşamayı öğrenmek, yapı stokunu güçlendirmek, kentsel dönüşümü bilimsel veriler ışığında gerçekleştirmek ve toplumda afet bilincini artırmak, İzmir'in gelecekteki büyük bir depremden en az hasarla çıkabilmesi için en büyük zorunluluklardır.

Kaynak: haber merkezi