Yağmur KARADAĞ/İş/Bilim İnsanı, Eczacı Enver Olgunsoy’un yaşam öyküsünü anlatan ‘Hep Beraber’ kitabı İzmir’in eczacılık ve sanayi tarihine ışık tutuyor. Anılar demeti olan kitap bir dönemi, dönemin birlikte yaşanmışlıklarına şahitlik eden aktörlerin görüş ve düşüncelerini aktardığını bir yazın olması amacıyla yazdıklarını ifade eden İş/Bilim İnsanı, Eczacı Enver Olgunsoy “Bir zamanlar yoktan var eden, insanını, ülkesini seven, onlara saygı duyan, kısacası daha insani bir yaşam olabildiğini anımsatırken, bir dönemi, dönemin birlikte yaşanmışlıklarına şahitlik eden aktörlerin de görüş ve düşüncelerini aktardıkları bir yazın olmasını hedefledik. Birlikte sevindik, birlikte üzüldük, birlikte yürüdük. Kısaca hayata birlikte yol verdik. Yaşama hep öyle bakmaya çalıştım. Ortak paydanın ‘birlikte’ sözcüğü olması için çaba sarf ettim” dedi.
“ÖĞRETMENİM SAYESİNDE KİMYADAN ÇOK ETKİLENDİM”
Eczacılık bölümünü seçmesinde kimyayı sevmesinin etkili olduğunu söyleyen Enver Olgunsoy, “Parlak bir öğrenciydim. Kimya öğretmenimiz Mübeccel Korkmaz, Nükleer Fizyonu anlatmak için bizi İstanbul Küçükçekmece’de Nükleer Araştırmalar Merkezi’ne bile götürmüştü. Öğretmenler çok önemliydi daha sonra olayları başarmak ve meslekte başarılı olmak için. Mübeccel hocanın etkisiyle kimyadan çok etkilendim. Kimyada özü yakaladığınızda kocaman formüller bir anda küçülür. Benim hayatımda özün etrafında şekillenir. Mutlaka konunun özünü sorarım. Kimyada beni bu cezbetti, bu nedenle eczacılık okudum. Eczacılık sevmeyenin başarılı olamayacağı bir meslekti. Eğitimi çok zor olmasına rağmen severek okunabilen okuldur. Çok eğlenceli bir ortam vardı. Aynı zamanda yoksul bir aileden de geliyorum. Kısa yoldan hayata atılıp aileme de destek olmak istedim” diye konuştu.
‘SÜPÜRGE TARAĞI’ İLE OKUDUM
Kendisini ‘Süpürge tarağı beni okuttu’ sözleriyle ifade eden Olgunsoy, “Süpürge bitkisi Edirne’de çok yetişen bir bitkiydi. Hem tohum olarak hem de çalı süpürgesi yapılarak satılırdı. Süpürge tarağını babam, Yunanistan’da görmüştü. Edirne’de kimsede yoktu. Babam yaptı, harmanda kullanılıyordu. Babamın maaşını bir günde kazanıyorduk. Üniversitede okumak oldukça masraflıydı. Süpürge tarağı sayesinde rahat okudum” dedi.
HERKES KÜLTÜR DEVRİMİNİN ESERİYDİ
Üniversite yıllarını hayatının çok güzel bir dönemi olarak değerlendiren Olgunsoy, “1961 Anayasası’nın ve onun meyana getirdiği anlayışın sonucu olarak bir kültür devrimi yaşanmıştı ve herkes o kültür devriminin eseri olmuştu. Ben de o insanlardan biriydim. Bu dönem beni çok zenginleştirdi. O tarihlerde o kadar umut doluyduk ki... Ülke olarak daima ileri gideceğiz diye düşünüyordum. O nedenle hep gelecekte yaşadım diyebilirim” diye konuştu.
Üniversitelerin ana amacının Ar-Ge ve üretime destek olduğunun altını çizen Olgunsoy, “Benim İzmir’de asistan olma sürecim Galenik farmasi dersimizin hocası Prof. Dr. Kasım Cemal Güven’e belgemi imzalatmak için gittiğimde notlarıma bakmasıyla oldu. Bana, ‘Sen cumartesi sabah benimle İzmir’e geliyorsun’ dedi. İzmir’de bir anda başasistan olarak göreve başladım. 12 Eylül Askeri darbesi sonrası üniversiteden atılanlar arasında yer aldım. Dört beş sene sonra biz YÖK’zedeler üniversiteye yeniden çağrıldık ama yeni bir yoldaydım, üretime başlamıştım” ifadelerini kullandı.
EDAK ÇATISI ALTINDA BİR ARAYA GELDİK
Eczacılık mesleğinin çok onurlu olduğunu ve meslekte örgütlenmenin önemli olduğunu vurgulayan Olgunsoy, “Eczacıları aşağılayacak uygulamalara karşıydık. Firmalar piyasaya yeterli ilaç vermiyorlardı. İlaç devleri eczacılara ilaç vermedi. Dayatmalarda bulundular. Oysaki biz halka hizmete inanan, toplumcu bakış açısına sahip bir kuşaktandık. Eczanelerin yaşadığı sorunlar sonucunda kooperatif çatısı altında bir araya gelmeye karar verdik. 1979 yılında İzmir Eczacılar Üretim Temin ve Dağıtım Kooperatifi (EDAK) İbrahim Yüncü’nün kurucu başkanlığında açıldı. 6 bin üyeye kadar genişledik. Kitapta Hüsnü Kaya’nın belirttiği gibi ‘Derdimiz Türkiye’yi ilaçsız bırakmamaktı’ ve Çağdaş Eczacılık Hareketi ve kooperatifçiliğin kökleri 1968 kuşağını şekillendiren geçmişte yatıyor” dedi.
İLAÇ ÜRETİMİNDE YER ALDILAR
Hem kendi laboratuvarını kuran hem de 1986 yılında kurulan Çağdaş Eczacılar Laboratuvarının da üretime geçmesi yönünde çaba sarf eden Olgunsoy, “Eczacı kooperatiflerinin ilaç üretiminde yer alması önemliydi. Olgunsoy Laboratuvarı’nda Türkiye’de konusunda üretilen ilk ruhsatlı ürünler, oksijenli su, tentürdiyot, dezenfektanlar, antiseptiklerdi” diye konuştu.
“AMACIMIZ ŞİFA ECZANESİ’Nİ İZMİR’E KAZANDIRMAKTI”
Müzeciliğe de katkıları olan Olgunsoy, “Urla Tahaffuzhanesi’ni müze projesine taşıdım. Bir odada tahaffuzhane, bir odada Asklepion yaşayacaktı. İzmir’in EXPO başvurusu kapsamında sağlıkla ilgili APİKAM’da geçici sergi müzesi yaptık. Amacımız Şifa Eczanesi’ni de İzmir’e kazandırmaktı” dedi.
KİRAZ’DA OKUL YAPTIRMAK İSTEDİM
İzmir Eczacı Odası yönetiminden ayrılarak Ege Bölgesi Sanayi Odası’na geçmesinin en büyük nedeninin ise İzmir’in en geri kalmış ilçelerinden biri olan Kiraz’da bir okul yaptırmak olduğunu söyleyen Olgunsoy, “Özellikle kız çocuklarıyla ilgili büyük sıkıntılar vardı. Kızlar okula gönderilmiyor, çocuk yaşta evlilikler olduğu için intiharla yaşanıyordu. Ben de bu amaçla harekete geçtim” diye konuştu.
YAŞAMA ‘BİRLİKTE’ İYİ GELELİM
“Hep Beraber” kitabının yazım sürecinden de bahseden Olgunsoy, “Kitabı oluştururken Gazeteciler Nihat Delibaşı ve Sinan Doğan ile konunun öznesi kişileri birlikte ziyaret ettik, söyleşileri gerçekleştirdik. Aktörlerimiz İzmir’i, mesleki, ekonomik gelişmelere ve ilişkilere dair yaşanmışlıklarını paylaştı. Böylece İzmir’in sanayi ve eczacılık tarihine ışık tutmuş olduk. Kitap için beni motive eden gazeteci arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Yaşama ‘birlikte’ iyi gelelim” dedi.