Didem ÇAM/Şiddetin fiziksel olanı da psikolojik olanı da ekonomik olanı da başucundaydı. Hayatında bir şeyleri değiştirmek, en önemlisi de ‘insanca’ yaşamak istiyordu. Çok ağladı, hem de sabahlara kadar… Ama sadece ağlamadı, hayal de kurdu. En önemlisi inandı. “Ben başaracağım” diyerek yarınlara hep umutla baktı. “Bir gün gelecek!” dedi ve o gün geldi çattı. Öyle bir başardı ki, başarı öyküsü uluslararası boyuta taşındı. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından fark edildi, hikâyesi UNESCO’nun sayfasında yer aldı. Sadece kendi şehrinde, kendi ülkesinde değil, dünyada da marka oldu. İşte Kars Kaz Evi Kurucusu Nuran Oğuz Özyılmaz’ın başarılarla dolu o hikâyesi…
ŞİDDET… ÇARESİZLİK... EN ÇOK DA UMUT…
1976 yılında evlendi Nuran Oğuz Özyılmaz. Evliliği çok sıkıntılı geçti. Eşinin kumar ve alkol alışkanlığı vardı. Evliliği boyunca şiddetle de tanıştı. Yalnızca fiziksel değil, psikolojik ve ekonomik şiddet de yakasını bırakmadı. Dört kızı oldu. Erkek çocuk doğuramaması, eşi tarafından hep karşısına çıktı. Eşine ne sorarsa sorsun, “Erkek çocuk mu var?” yanıtıyla karşılaştı. Bu durum da onu oldukça üzdü.
Ticaret lisesi mezunuydu. Evliliğinin ilk yıllarında eşi çalışmasına müsaade etmedi. “Evlilikle özgürlüğüm kısıtlandı” dedi. O dönem çok çaresizlik yaşadı. “Maddi manevi destekçim hiç olmadı. Anneme dert yansam, ‘Aç değilsin, susuz değilsin’ diyordu. Evet, aç değildim ama insan olmak, ‘insanca’ yaşamak ayrı bir mevzu. Sabahlara kadar ağladığım günler oldu” diye ekledi. Fakat bir süre çaresizlik yaşasa da yarına hep umutla baktı, umudunu hiçbir zaman kaybetmedi.
Hep, “Ben başaracağım” dedi. Çünkü çok güçlüydü. Zaten güçlü olmasa o dönemleri asla atlatamazdı. “Ben bu değilim. Ben bir gün olacağım. Bir gün kendi ekmeğimi kendim kazanacağım.” cümleleri onu ayakta tutuyordu. Sürekli, “Bir gün gelecek!” de derdi. Süreç içerisinde, azar azar da olsa para biriktirmeyi başardı. Biriktirdiği paralarla birkaç bilezik aldı. Onlara gözü gibi baktı. Çünkü o bilezikler onun sermayesiydi.
HAYATINI DEĞİŞTİREN O SORU
Bir gün eşinin de tanıdığı bir iş adamı, “Abla seni çok farklı görüyorum” dedi ve hayatını değiştirecek o soruyu sordu: “Sarıkamış’ta kadınlar yün, tığ, şiş, ip gibi tuhafiye malzemeleri satarak geçimlerini sağlıyor. Sana bu malzemeleri versem satar mısın?” O anda bir ışık belirdi. Hiç düşünmeden “Tabii satarım” yanıtını verdi. Çocuklarının tüm masrafını üstleneceği için eşi bu sefer çalışmasına müsaade etti.
Eşiyle beraber tuhafiye malzemelerini almaya gitti. Malzemeler, 2 bin lira tuttu. Parayı eşi vermişti. Eve geldiklerinde Nuran Özyılmaz’ı kötü bir sürpriz bekliyordu. Eşi, verdiği parayı geri istemişti. “Eşimden maddi destek görmedim. Manevi desteği de olmazdı. Her gün, ‘Parayı ver’ demesin diye bilezikleri ona verdim, götürdü sattı. Biliyorum ki bir fatura, borç ödemek ya da birilerinin ihtiyacını karşılamak eşimin karakterinde yok. O yüzden parasını geri verdim” dedi.
90 YILINDA İŞ HAYATINA “MERHABA” DEDİ
Böylece, Nuran Özyılmaz o iş adamının yönlendirmesiyle evde tuhafiye malzemeleri satarak 1990 yılında iş hayatına “Merhaba” demiş oldu. Çevre mahallelerden herkes ona alışverişe geliyordu. Para kazandıkça hem ihtiyaçlarını karşılıyor hem de para biriktiriyordu. Bir yandan da örgü siparişi alıyordu. Bu arada, örgü makinelerinin daha çok para kazandırdığını gördü. Biriktirdiği parayla bir de örgü makinesi aldı. Ama makinenin nasıl kullanılacağını bilmiyordu. Sağdan soldan bilgiler edinip püf noktalarını birleştirerek makineyi kullanmayı da öğrendi.
O dönem, çuvallar dolusu örgü yapıyordu. Oldukça popüler bir örgücü oldu. İşi büyüttü. Artık eve sığmaz oldu. Dükkân kiralaması gerekiyordu. Onu da yaptı. Müşteri profili de değişti. Siparişler yetişmeyince bir örgü makinesi daha aldı. Yanında çalışan birkaç kişinin ve okuldan sonra kızlarının gelip destek vermesiyle bu işi 2006 yılına kadar sürdürdü.
O yıllarda bu iş son derece popülerdi ve iyi de para kazandırıyordu. Fakat 2006 yılı itibarıyla işler durma noktasına geldi. Alternatifler çoğalınca yaptığı iş hem pahalı hem de demode olmaya başladı. Nuran Oğuz Özyılmaz, başka bir arayış içinde oldu. Çünkü onunki hobi değildi, keyif değildi. Onunki geçim kaygısıydı.
İŞTE KARS KAZ EVİ’NİN DOĞUŞU
Elinin lezzetine de oldukça güveniyordu. 4 masalı ufak bir yer açarak günlük yemekler yapmaya başladı. Emniyete, adliyeye, valiliğe yakın olduğu için de çok şanslıydı. Çünkü yemek için herkes onu tercih ediyordu. Hatta dört masa olduğu için birçok kişi dışarıda kalıyor, yer bulamıyordu.
6 ayın sonunda, bölgede yöresel yemek yapan bir yerin olmadığını fark etti. Büyük bir dükkân vardı, bu sefer de orayı kiraladı. 15 masalı bir yer oldu. İkinci el eşyalar aldı. Güzel bir şekilde dizayn edip oraya şık bir restoran havası verdi. Ve artık ‘Kars Kaz Evi’ kurulmuş oldu.
Başlangıçta, baktı ki günlük yemekler tercih edilmiyor, müşteriler yöresel yemek istiyor, günlük yemekleri bir kenara bırakarak yöresel çalışmaya başladı. Kızlarıyla birlikte her işe koşturdu. Yerel yönetimlerin sıkça tercih etmesi, ona çok büyük destek oldu. Birçok siyasi isim, yemek için onu tercih etti. Bunlar ona hep güç verdi. Turlara, rehberlere, üniversite hocalarına, onların misafirlerine, pek çok yerli ve yabancı turiste hizmet etmeye başladı.
BM’DEN DAVET ALDI
Kazı, o kadar güzel anlattı ki önce medyanın sonra da sosyal medyanın ilgi odağı oldu. “Benimki bir emek, benimki bir çaba. Emeğin ve çabanın olduğu yerde mutlaka bereket vardır. Medya, o emeği ve o çabayı kat kat anlattı, hem de çok daha güzel anlattı” dedi. ‘Kars’ın markası, Kaz Evi’dir’ denmeye başlandı. Böylece hem şehir tanınmış oldu hem onun emeği fark edildi hem de işletmesi marka oldu.
2009 yılında, BM tarafından İspanya’ya davet edildi. Orada çok güzel bir şekilde ağırlandı. Bir gün Flamenko gösterisi izlerken “Bizde de Kafkas var. Bu dansı neden turizme tanıtmıyoruz?’ diye düşündü. O anda Kars’taki tarihi Rus evleri de aklına geldi. İspanya'dan iki hedefle döndü. Biri Kafkas oynatmak, diğeri de işini tarihi Rus binalarından birinde devam ettirmek. İlerleyen yıllarda o hedefini de gerçekleştirdi. Eski bir taş binayı restore ettirip içinde folklor oynattı ve orayı da turizme kazandırdı.
BİLİM İLE GELENEKSEL BULUŞTU
Kaz Yetiştiriciliği ve Irkını Devam Ettirme Derneği’ni de kurdu. Dernekte eğitimler verildi. Kadınlar eğitmenlerden, eğitmenler de kadınlardan çok şey öğrendi. Adeta, bilim ile geleneksel buluştu. Yaptığı her iş, herkes tarafından özellikle de kadınlar tarafından örnek alındı. Pek çok kadına rol model oldu. Birçok kadın, onun sayesinde iş yeri açmaya başladı. Özyılmaz, “Herkes kaz beslemeye başladı. Kars’ın köylerinde kaz besleyenler, kaz satanlar ve aracı pek çok kişi para kazanmaya başladı. Ben kendi yokluğumla yola çıktım ama bir şehrin ve bir kırsalın kalkınmasına katkıda bulunup birçok insanın yokluğuna da dokunduk” dedi.
“ÇALIŞMAMAYA ‘KADER’ DİYEN KADINLAR VAR”
Tüm bu süreçlerde kızları da hep yanındaydı. 4 kızından ikisi memur oldu. Kızlarından biri kendine farklı bir yol çizdi ve işini kurdu. Eşiyle beraber, bir kızı da kendisiyle birlikte çalışıyor.
Özyılmaz, “Konforla iş olmaz. Emek ve çabayla olur” diyerek de sözlerine şöyle devam etti:
“Girişimci olmak kolay değil. Kendini bacadan atıyorsun, büyük bir riske giriyorsun. Riske girmeden iş olmaz. Kadınlara her zaman diyorum: ‘Ben başardım siz de başarabilirsiniz.’ Problemlerin üzerine gitmek lazım. Kaçış, çare değil. Yokluk ve yoksulluk kader değil. Çalışmamaya ‘Kader’ diyen kadınlar var. ‘Kaderim buydu, ne yapalım?’ deyip boyun eğiyorlar. Oysa çalışmak, ekonomide güçlenmek, insanın kaderini değiştiriyor. Kişiye özgürlük veriyor.”