Türkiye, son yılların en kritik siyasi süreçlerinden birinin eşiğinde. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, PKK lideri Abdullah Öcalan'a yaptığı çağrı ve ardından PKK'lı bir grubun sembolik bir törenle silah bırakmasıyla başlayan yeni "çözüm süreci", şimdi de yasama organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) zeminine taşınıyor. Sürecin hukuki ve siyasi altyapısını oluşturması, toplumsal mutabakatı sağlaması ve atılacak adımları denetlemesi amacıyla kurulması planlanan Meclis Komisyonu için Ankara'da diplomasi trafiği hız kazandı.

DEM Partili yetkililer, komisyonun Cuma gününe kadar kurulmasını beklediklerini ifade ederken, en net sinyal Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan geldi. Erdoğan, Kıbrıs ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, "Komisyon konusunda da görüşmeler bildiğim kadarıyla nihai aşamaya geldi. Yakında Meclis zemininde ilerlemenin yaşandığına şahitlik edeceksiniz" diyerek, sürecin hızlandığını teyit etti.

Bu kapsamda, sürecin perde arkasındaki kilit isimlerden biri olan Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın, Meclis'te grubu bulunan siyasi partilerle bir görüşme turu başlattı. Aynı şekilde, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş da, partiler arası bir uzlaşı zemini yaratmak için yeni bir ziyaret turuna hazırlanıyor. Kurtulmuş'un, Bahçeli'nin ardından bu hafta içinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile de bir araya gelmesi bekleniyor. Tüm bu yoğun trafik, komisyonun kuruluşunun artık an meselesi olduğunu gösteriyor.

CHP masaya oturacak mı? 16 maddelik şartlı katılım

Ankara'da bu hareketlilik yaşanırken, en çok merak edilen soru ise, ana muhalefet partisi CHP'nin bu komisyonda yer alıp almayacağı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, başından beri sürece "parti çıkarı" veya "Erdoğan'a bir çıkış yolu arama" olarak değil, "Türkiye'nin çıkarları" ekseninde yaklaştıklarını belirtiyor. Ancak bu yaklaşım, kayıtsız şartsız bir katılım anlamına gelmiyor. DW Türkçe'ye konuşan CHP'li yetkililer, partinin "her şartta katılacağı" gibi bir durumun söz konusu olmadığını, masaya oturmak için bazı temel şartlarının olduğunu dile getiriyorlar.

CHP'nin bu şartları, geçtiğimiz hafta Meclis Başkanlığı'na sunduğu 16 maddelik bir çerçeve öneriyle somutlaşmış durumda. CHP, süreci sadece "PKK'nın silah bırakması" veya "Terörsüz Türkiye" gibi dar bir çerçeveye sıkıştırmak yerine, çok daha geniş bir "demokratikleşme" paketinin bir parçası olarak görüyor. Bu paketin içinde;

  • Siyasi davaların ve özellikle de "Kent Uzlaşısı" operasyonu kapsamında tutuklanan Ekrem İmamoğlu gibi isimlerin durumunun yeniden değerlendirilmesi,

  • Yargı bağımsızlığının tam olarak sağlanması ve tutuksuz yargılamanın esas olması,

  • Kayyum gibi antidemokratik uygulamalara son verilmesi,

    İmamoğlu için 'Millet İradesi' Bakırköy'de toplanıyor
    İmamoğlu için 'Millet İradesi' Bakırköy'de toplanıyor
    İçeriği Görüntüle
  • Toplanma ve gösteri özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması

gibi temel demokratikleşme adımları yer alıyor. CHP, bu şartlar yerine getirilmeden kurulacak bir komisyonun, sadece iktidarın kendi siyasi ajandasını hayata geçirmeye hizmet edeceğini ve kalıcı bir barış getirmeyeceğini savunuyor. Bu nedenle, CHP'nin komisyona katılımı, bu 16 maddelik çerçeve üzerinde sağlanacak bir uzlaşıya bağlı olacak.

DEM Parti'den CHP'ye çağrı: 'Siz masada olursanız İmamoğlu dışarıda olur'

Sürecin bir diğer önemli aktörü olan DEM Parti ise, komisyonda CHP'nin mutlaka yer alması gerektiğini savunuyor. DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, T24'e verdiği demeçte, "Biz her seferinde muhalefetin olmadığı, toplumun rıza göstermediği bir barış, bir süreç olmaz diyoruz" diyerek, geniş bir toplumsal mutabakatın önemine dikkat çekti.

Bakırhan, bu noktada doğrudan CHP'ye ve cezaevindeki Ekrem İmamoğlu'na seslenerek, oldukça stratejik bir çağrıda bulundu. "Sayın İmamoğlu'na şunu söylemek isterim. İçeride olmasının sebebi, kendi çeperimizden bakmamızdır. Masada Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) olursa, belki de İmamoğlu dışarıda olacak. Belki de bütün siyasi tutsaklar dışarıda olacak. Çünkü hukuk olacak, demokrasi olacak, adalet olacak." Bu sözlerle Bakırhan, CHP'nin masaya oturmasının, sadece Kürt sorununun çözümü için değil, aynı zamanda Türkiye'deki genel hukuksuzlukların ve siyasi tutuklulukların sona ermesi için de bir anahtar olabileceğini ima etti. Bu çağrı, CHP üzerindeki "masaya oturma" yönündeki baskıyı artıran bir hamle olarak değerlendirildi.

PKK cephesinden rest: 'Öcalan'ın koşulları değişmeden yeni adım olmaz'

Ankara'da komisyon pazarlıkları sürerken, sürecin silahlı kanadı olan PKK'dan ise, masadaki iyimser havayı dağıtan, sert bir açıklama geldi. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, yeni bir silah bırakma adımının mümkün olmadığını belirterek, bunun için net şartlar öne sürdü.

TBMM'de kurulması planlanan komisyonu da eleştiren Bayık, bu komisyonun "sadece PKK'nın silah bırakmasını hedeflediğini" savundu ve "Komisyon, dağda kalanların cezasını belirleyip ona göre adım atmak istiyor. Bu, meseleyi sadece silah bırakma üzerinden ele almaktır. Halbuki mesele çok daha derindir" diye konuştu. Bu açıklama, PKK'nın, Öcalan'ın serbest bırakılması ve genel bir af gibi köklü adımlar atılmadan, sadece sembolik adımlarla yetinmeyeceğini ve silahı bir pazarlık unsuru olarak elinde tutmaya devam edeceğini gösteriyor.

Bahçeli'nin 'Kürt ve Alevi yardımcı' sözleri tartışmayı alevlendirdi

Tüm bu karmaşık denklemin ortasında, sürecin mimarı olan MHP lideri Devlet Bahçeli'ye atfedilen bazı sözler ise, siyaset gündemini daha da hareketlendirdi. Gazeteci İsmail Saymaz'ın iddiasına göre Bahçeli, kapalı bir parti toplantısında, "Cumhurbaşkanı'nın iki yardımcısı olsun, biri Kürt, diğeri Alevi olsun" dedi.

Bu iddia, MHP tarafından resmi olarak yalanlanmazken, MHP Genel Başkan Başdanışmanı Yıldıray Çiçek, bu sözlerin "güçlü bir kardeşlik vurgusu" taşıdığını belirtti. Ancak bu öneri, özellikle eski AKP'li Şamil Tayyar gibi isimler tarafından, Türkiye'yi Lübnan gibi etnik ve mezhepsel kotalara bölecek, "son derece zararlı ve tehlikeli" bir model olarak eleştirildi. Bu tartışma, "çözüm süreci"nin sadece PKK ile değil, aynı zamanda Türkiye'nin iç toplumsal ve siyasi yapısıyla da ne kadar yakından ilgili olduğunu bir kez daha gösterdi.

Kaynak: HABER MERKEZİ