TOLGA GENÇ - II. Meşrutiyet’le birlikte hammadde ihracatçısı ve sanayi ürünleri ithalatçısı olan, dış borçlanmalar ve kapitülasyonların da etkisiyle Avrupa ülkelerinin denetimine girmiş bir ekonomik ortamdan uzaklaşma isteği çok baskın hale gelmişti. Böyle bir ortamda İttihat ve Terakki Partisi uygulamaya koyduğu milli iktisat politikaları ile ulusal burjuvazi yaratmayı hedeflemişti. Bu değişim toplum dinamiklerinde de yaşanmaya başlamış, Trablusgarb ve Balkan savaşlarının sonunda Rumeli topraklarındaki Türkler göç etmeye başlamıştı. Bu göç ile gelenlerin önemli bir kısmı Aydın Vilayeti’ne gelmişti, sadece İzmir’e gelenlerin sayısı 100 binin üzerindeydi.

I. Dünya Savaşı başlayınca Osmanlılar tarafından kapitülasyonların tek taraflı kaldırılması ekonomik gücün neredeyse tamamının Levantenlerin, diğer yabancı tüccarların ve gayrimüslim tebaanın elinde olduğu bir kent olan İzmir için önemli bir değişiklikti. Batı Anadolu’da, I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Levantenlere ait ticari ve sınai başta olmak üzere bütün kuruluşlara el konulmuştu, ancak Türklerin henüz hem idare tecrübeleri hem de teknik bilgileri olmaması itibariyle işletilmesinde bazı sıkıntılar yaşanmıştı.

Savaş sonrası Yunanistan kısa bir sürede kentin kontrolünü eline alınca Batı Anadolu köy ve kasabalarında kendilerini güvenlikte hissetmeyen Rum halkı İzmir’e göç etmişti. Yunanistan, İzmir’in genel olarak hayatında etkili olmaya çalışırken Yunanistan’dan gönderilen göçmenlerle birlikte kentteki ekonomik denge iyice bozulmuştu. Bu dönem, Türklerin, 9 Eylül 1922’de İzmir’e girmesine kadar devam etti. Sadece dört gün sonra, yani 13 Eylül’de başlayan büyük yangın bittiğinde ise artık Avrupa kenti İzmir yoktu; yaklaşık 25 bin bina yanmış, birçok insan da hayatını kaybetmişti. İzmir yangını ekonomiye hakim olan Levantenlerin yaşadığı Frenk Mahallesi’nin hemen hemen tamamını yok ederken kapitülasyonlar artık zihinlerde bitmişti.

Kurtuluş Savaşı sonunda müttefik devletlerle imzalanan Lozan Antlaşması’na göre Türkiye’de yaşayan Rumlarla Yunanistan’da kalan Türklerin büyük bir kısmı karşılıklı olarak değiştirilecekti. Bu kararın uygulanmasından en çok etkilenecek bölgelerden birisi Rumların ekonomi içinde çok etkin olduğu İzmir’di. Avrupa ile ticari bağlantıları sağlayan bu kesimin İzmir’den ayrılmaları bir süre İzmir’in dış ticaret ilişkilerini kesintiye uğratmış, ticaretle bağlantılı meslek gruplarında iş gücü açığı doğurmuştu.

İKTİSAT KONGRESİ VE SONRASI

Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıç dönemi ekonomi politikaları açısından bir önceki dönemi takip etmekteydi; devlet desteğiyle bir yerli ve milli burjuvazi oluşturulması hedeflenmekteydi.

Yeni Türk devletinin ilk ekonomik ve sosyal kongresi olan İktisat Kongresi, 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir’de toplandı. Kongrenin geniş çaplı olması düşünüldüğü için Anadolu’nun dört bir yanından çiftçi, tüccar, sanayi ve işçi zümrelerini temsilen delegeler seçilmesi istenmişti. İzmir İktisat Kongresi’nde özel girişimciliğin canlandırılması ve bunun için, kredi olanaklarının, eğitim, ulaştırma, haberleşme gibi altyapı ve teknik hizmetlerin hükümetçe sağlanması; gerekli yasal düzenlemelerin yapılması öngörülüyordu. Bütün bu istemleri her grup kendi çıkarları açısından dile getirmişti. Kısaca; İktisat Kongresi’nde ekonomik yapı ve ulusalcı ekonomik faaliyetlerin etkinlik kazanması için yasal ve kurumsal düzenlemeler öngörülüyordu.

İzmir’in uluslararası ticaret merkezi özelliğini yeniden kazandırması amacıyla yabancı sermayenin İzmir’e gelmesi için girişimlerde bulunulmuştu. Bunun için yabancı şirketler İzmir’e davet edilerek yerel ürünler tanıtılmaya çalışılmaktaydı. Bölgeye ait ürünlerin sergilenip tanıtılması amacıyla İzmir Fuarı’nın da ilk adımı sayılan Numune Meşheri, İzmir İktisat Kongresi sonrası gerçekleştirilmişti.

1924 yılında mübadele tamamlandığında 1.3 milyon Rum gitmişti ve gidenlerin büyük kısmını oluşturan yaklaşık 500 bin kişi İzmir ve hinterlandındandı. Bazı İzmirli tüccarlar Selanik, Trieste ve Pire gibi serbest limanlara göç ederek uluslararası ticari faaliyetleri bu limanlara kaydırırken Türkiye’nin Avrupa’ya ihracatını da yönetmeye devam ettirdiler. Bu tüccar grubu, eskiden İzmir’de Anadolu’dan mal toplamak üzere yararlandığı Türk aracılardan şimdi ihracatçı olarak yararlanmakta, onlar aracılığıyla topladığı Türk mallarını Avrupa’da satmaktaydı.

1924 yılında kurulan İzmir Ticaret Birliği ile tüccarların birbirleriyle yardımlaşarak büyümesi hedefleniyordu. 1927 yılında İzmir Sanayi Birliği toplantısı gerçekleşti. Birlik, 15 alt sektörde faaliyetlerini hemen yoğunlaştırırken ülkede ilk kez sanayici kesim kendini tüccar kesimden ayırarak kendi mesleki teşkilatını kurmuştu. Varlığını 10 yıl sürdüren İzmir Sanayi Birliği, sadece İzmirli değil Balıkesir’den Antalya’ya Batı Anadolulu sanayicilerin mesleki bir grup olarak öneri, görüş ve beklentilerini merkezi yönetime aktarma olanağı buldukları bir platform olmuştu.

Lozan Antlaşması'nın gümrük tarifeleri için koyduğu sınırlamalar 1928 içinde son buluyordu. Ancak 1929 yılında yaşanan Büyük Buhran ve aynı yıl Türkiye’nin dış borçlarını ödemeye başlaması ülkeyi zor durumda bırakmıştı. Hammadde fiyatlarının sınai fiyatlarından çok daha fazla düşmesi İzmir ticaretinde önemli bir yere sahip olan tarımı çok olumsuz etkilemişti. Bu dönemde ihracattaki bu tıkanma, döviz kıtlığına ve üretim için gerekli hammadde ve araç gereç ithalatında güçlüklere yol açmıştı.

1930’larla birlikte, devletin desteğiyle yerli burjuvazi oluşturma planının işlemediği görüldü; yerine başlayan ithal ikamesi ve devletçilik sonraki yaklaşık 50 yıl boyunca etkili olmaya devam edecekti. Türkiye’nin dışarıya satamadığı ürünleri içeride işlemesi gerekiyordu ve ülkedeki sermaye birikiminin kısıtlılığı düşünülünce devletin doğrudan sanayi üretimine dahil olması gerekliydi. İlave olarak döviz darlığı nedeniyle ithalatı güçleşen temel tüketim ürünlerinin ve yarı-işlenmiş ürünlerin yerli olarak üretilmesi zorunlu hale gelmişti.

Bu dönemde ayrıca geleneksel ihracat ürünlerini korumak için üreticiyi destekleme çalışmaları kapsamında tütün ticareti önemli ölçüde Tekel’in denetimi altına girmiş ve tüccarın faaliyetleri sınırlanmıştı. Benzer sebeple üzüm ve incir üreticileri de kooperatifçiliğe yönelerek Kuru Meyve İhracatçıları Birliği’ni kurmuşlardı. Aydın ve İzmir’de bulunan incir ve üzüm tarım satış kooperatifleri 1936 yılında bir birlik kurarak TARİŞ’in çekirdeğini oluşturmuş oldular. Bir yandan da birçok yabancı şirketin millileştirilmesi aşamasında 1933 yılında İzmir Rıhtım Şirketi, 1934 ve 1935 yıllarında Ege Bölgesi’ndeki demiryolları satın alınarak millileştirilmişti.

İzmir’de büyük yangında kentin merkezinde yerle bir olan 300 hektar büyüklüğünde alanın değerlendirilmesi yönünde uluslararası projeler dahilinde çalışmalar yapıldı ve konutların yanı sıra iş merkezleri de oluşturuldu. İş merkezi bölgesinde Osmanlı Bankası (1926), Esnaf ve Ahali Bankası (1926), Borsa Sarayı (1926-1928), Roma Bankası (1930-1932) vb. banka ve finans kuruluşları yanında Büyük Kardiçalı Han (1928) ve Silahçı Ali Salim İşhanı (1928) gibi ticaret hanları, bu sürecin sonunda inşa edilmişlerdi. Yangın alanının bir kısmının İzmir Enternasyonal Fuarı’na da ev sahipliği yapacak olan Kültürpark’a dönüştürülmesi yine bu dönemde gerçekleşmişti.

Önemli bir başka gelişme de ihracatın artık devletçi politikaların belirlediği çerçevede olmasıydı. Uygulamaya konulan kontenjan usulüne göre ithalata sınırlamalar getirilmiş, ithalat kontenjanları belirlenmişti. İthalat hacmi açısından İzmir'den daha fazla yükü olan İstanbul'un kontenjandaki payı yüzde 75, İzmir'in ise yüzde 10’du. Bu durum yaptığı ihracatın karşılığı olan ithalatı yapamayan İzmirli birçok tüccarın İstanbul'a göçmesine neden olmuştu.

FİNANSAL KURUMSALLAŞMA

İkinci Meşrutiyet dönemiyle birlikte ulusal bankacılık da ortaya çıkmıştı. İttihat ve Terakki Cemiyeti, bankacılığı özendirirken bu dönemde çoğu ihracata yönelik tarımsal üretim ve dış ticarete kredi sağlamak üzere kurulan yerel bankalar ihracatta egemen olan yabancı sermaye ile rekabet etmeye çabalamıştı. Kooperatifleşen incir üreticilerinin 1914 yılında kurduğu bölgenin ilk ulusal bankası olan Milli Aydın Bankası ile Ege Bölgesi’ndeki üzüm üreticilerinin, 1917 yılında kurdukları Manisa Bağcılar Bankası buna örnek olarak verilebilirdi.

Savaşlar sona erince, yani Cumhuriyet’in ilk yıllarında ulusal ve yerel bankacılık tekrar güç kazandı; yerel tüccar ve eşrafının kredi talebini karşılayan çoğu tek şubeli yerel bankaların sayısı kısa sürede arttı. Milli sermayeli bir banka olarak 1928’de Esnaf ve Ahali Bankası (Sonraki adıyla Egebank) kurulmuştu. İzmir merkezli Akseki Ticaret Bankası ise 29 Haziran 1927’de faaliyete geçmiş mahalli bir bankaydı. Ayrıca Milli Aydın Bankası, Adapazarı İslam Ticaret Bankası, Akşehir Osmanlı İktisat Bankası, Manisa Bağcılar Bankası, Aydın İncir ve Himaye-i Zürra Osmanlı A.Ş., Akhisar Tütüncüler Bankası, Denizli İktisat Bankası, Akseki Ticaret Bankası’nın bu dönemde İzmir’de şubeleri vadı. Buna ilave olarak Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankası olan ve 1924’te kurulan İş Bankası’nın İzmir Şubesi 1925’te açılmıştı. Ayrıca İzmir’de yabancı banka olarak Banque Française Des Pays Orient (Memaliki Şarkiye Fransız Bankası), Banca di Roma, Deutsche Orient Bank, Bank Commerciale d’Italiana, Selanik Bankası faaliyetlerine devam etmişti. 1929 öncesi dönemde yabancı bankalar, dış ticaretin finansmanına ek olarak, öncelikli olarak ülkede faaliyet gösteren yabancı sermayeli kuruluşları finanse etmekteydiler.

1920’li yıllarda büyük ölçekli üreticinin ve tüccarın uygun şartlarda bankalardan aldığı krediyi, küçük ölçekli üreticinin çok yüksek faizlerle alabilmesi söz konusuydu. Bu soruna çözüm olarak ziraat kredi kooperatiflerine ağırlık verilmişti; ancak bu kooperatiflerde esas olarak büyük üreticiler örgütlenmişti. Çiftçiler genellikle ürün teslim etmek koşuluyla borçlandığı tüccar tefecilere bağımlı hale gelmişti. Bu şartlarda Ege Bölgesi üreticilerini kooperatifçilik ilkeleri doğrultusunda ilk örgütleyen kuruluş, Milli Aydın Bankası'nın bir kolu olarak, Kooperatif Aydın İncir Müstahsilleri Anonim Şirketi ismiyle 21 Ağustos 1915 tarihinde kuruldu. Bu tarih TARİŞ’in kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir. İlerleyen dönemde İzmir İncir, Üzüm, Pamuk ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri birleştirilmişti ve birliklerin her biri ayrı tüzel kişiliğe sahipti. Kuruluş yıllarında birliğe destek olan bankalardan Tarım (Ziraat) Bankası'nın ilk hecesi ile, İş Bankası'nın ilk hecelerinin birleşmelerinden oluşan TARİŞ sözcüğünü ortak isim olarak kabul etmişlerdi.

İzmir’de Cumhuriyetin başlangıcıyla birlikte artık daha önce ticareti ve finansı yönlendiren unsurlar devre dışı kalmıştı, bunun en önemli sebebi de İzmir’in ülkedeki en büyük nüfus değişikliklerinden birisini yaşamış olmasıydı. Ekonomiyi ve finansı doğrudan yönetmeye başlayan Türklerin en büyük kazancı bunları her türlü sürecini öğrenirken dünyayla entegre olmaya başlamalarıydı. Devletin de yoğun yönlendirmelerinin söz konusu olduğu bu şartlar dahilinde İzmir, Türkiye’de Milli İktisat’ın uygulamaya konulması konusunda öncülük görevini üstlenmişti.

İzmir'de faaliyet gösteren bankalar

İkinci Meşrutiyet dönemiyle birlikte ulusal bankacılık da ortaya çıkmıştı. Kooperatifleşen incir üreticilerinin 1914 yılında kurduğu bölgenin ilk ulusal bankası olan Milli Aydın Bankası ile Ege Bölgesi’ndeki üzüm üreticilerinin, 1917 yılında kurdukları Manisa Bağcılar Bankası buna örnek olarak verilebilirdi. Milli sermayeli bir banka olarak 1928’de Esnaf ve Ahali Bankası (Sonraki adıyla Egebank) kurulmuştu. İzmir merkezli Akseki Ticaret Bankası ise 29 Haziran 1927’de faaliyete geçmiş mahalli bir bankaydı. Ayrıca Milli Aydın Bankası, Adapazarı İslam Ticaret Bankası, Akşehir Osmanlı İktisat Bankası, Manisa Bağcılar Bankası, Aydın İncir ve Himaye-i Zürra Osmanlı A.Ş., Akhisar Tütüncüler Bankası, Denizli İktisat Bankası, Akseki Ticaret Bankası’nın bu dönemde İzmir’de şubeleri vadı.

TARİŞ ismini nasıl aldı?

Ege Bölgesi üreticilerini kooperatifçilik ilkeleri doğrultusunda ilk örgütleyen kuruluş, Milli Aydın Bankası'nın bir kolu olarak, Kooperatif Aydın İncir Müstahsilleri Anonim Şirketi ismiyle 21 Ağustos 1915 tarihinde kuruldu. Bu tarih TARİŞ’in kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir. İlerleyen dönemde İzmir İncir, Üzüm, Pamuk ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri birleştirilmişti ve birliklerin her biri ayrı tüzel kişiliğe sahipti. Kuruluş yıllarında birliğe destek olan bankalardan Tarım (Ziraat) Bankası'nın ilk hecesi ile, İş Bankası'nın ilk hecelerinin birleşmelerinden oluşan TARİŞ sözcüğünü ortak isim olarak kabul etmişlerdi.