Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Barış Malbora, kan bağışının sürekli bir ihtiyaç olduğunu vurgularken, kan bağışı konusunda dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgiler verdi. 

Kan merkezlerinin, kan ve kan bileşenlerine olan talepleri zamanında karşılayabilmek için yeterli stok bulundurma ve fazla stoktan dolayı bozulmaları engelleyecek stok politikaları üretmeleri gerekmektedir. Yakın zamanda yaşadığımız büyük depremde bu politikaların ne denli önemli olduğunu maalesef hep birlikte yaşayarak anladık. Bu konuda bizlerin, yani bugünün sağlıklı insanlarının da dikkat etmesi gereken önemli notalar var.

Geçmiş yıllarda kan nakli, ‘tam kan’ adı altında tüm kan bileşenlerini bir arada kapsarken günümüzde bu kan bileşenleri yüksek teknolojili cihazlarla birbirinden ayrıştırarak daha verimli kullanılmakta ve bir gönüllüden alınan numune ile farklı kan bileşenlerine ihtiyacı olan birden fazla hastaya şifa olunabilmektedir.

Bu konuyu biraz derinleşmekte fayda var:

Kan bileşenleri, kırmızı kan (eritrosit süspansiyonu), kan pıhtılaştırıcı hücrelerimizi barındıran ‘trombosit süspansiyonu’, ‘plazma’ ve nadiren ihtiyaç duyulan, vücudun savunma hücreleri çok azalan ve mikroplarla savaşan beyaz küre ismindeki hücrelerin dışarıdan temininde kullanılan ‘granülosit süspansiyonu’dur.

Bu ürünlerin elde edilmesinde çok çeşitli tıbbi yöntemler vardır. Örneğin, kırmızı kan ihtiyacı olan hastalar için eritrosit süspansiyonu eldesi için tam kan toplama işlemi gerçekleştirilir. Bu santrifüj işlemi sonrasında iki önemli bileşene ayrılır. ‘Trombositten zengin plazma’ ve ‘eritrosit süspansiyonu’ şeklinde ayrışır.  Trombositten zengin plazma ise yeniden santrifüj edilerek ‘trombosit süspansiyonu’ ve ‘plazma’ya ayrışır. Yani bu yöntem ile bir sağlıklı gönüllüden üç ayrı kan bileşeni elde edilmiş olur. Yani bir gönüllü üç farklı soruna sahip üç ayrı hastaya can olabilir. Bu işlem gönüllünün hayatından sadece 30-40 dakikasını alırken, üç ayrı hastaya ömürlük can olur.

Bir diğer yöntem ise sadece trombositin elde edildiği ve ‘aferez’ isimli özel cihazlarla elde edilen ve diğer yönteme göre daha kaliteli trombositin elde edildiği yöntemdir. İlk yöntemle, bir gönüllüden elde edilen trombosit miktarı erişkin bir hastaya yeterli gelmez ve birden fazla hastanın benzer yöntemle elde edilmiş trombositleri birleştirilir ve bu yöntemle elde edilen trombosite ‘havuzlamış’ trombosit ismi verilir. İkinci yöntemde ise bir gönüllüden elde edilen trombosit miktarı rahatlıkla erişkin bir hastanın ihtiyacını karşılar. Bu yöntemle elde edilen ürüne ise ‘aferez trombosit süspansiyonu’ denir. Birinci yöntemden elde edilen trombositin 6 ila 8 katı kadar daha fazla ürün elde edilebilir. Hasta için bu yöntem çok daha sağlıklıdır. Aferez yöntemiyle trombositin elde edilebilmesi için gönüllülerimizin gününden bir saatini ayırması yeterli olacaktır. Ayrıca, eğer gönüllünün kan değerleri uygun ise iki hatta üç ünite trombosit süspansiyonu tek seferde elde edilebilir. Yani hayatımızdan ayıracağımız bir saat kanamaya meyli olan üç hastanın hayata tutunmasına katkı sağlayabilir.

Kan bileşenlerinin saklama koşulları

Kan bileşenlerinin çeşitlerine göre saklama koşulları ve süresi değişiklikler göstermektedir. Örneğin ‘tam kan’ 2-6 derecede, alarmlı ve ısı kontrollü bir kan saklama dolabında 35 gün saklanabilir. ‘Eritrosit süspansiyonu’ ise aynı koşullarda 42 güne kadar saklanabilir. Trombosit süspansiyonu’ için bu kadar şanslı değiliz maalesef. Çünkü bu kan bileşeninin ömrü sadece 5 gündür. Bunun için ‘trombosit süspansiyonu’ özel torbalar içinde 20-24 derece sıcaklıkta ajitatör ismindeki cihazlarda sürekli sallanmak şartıyla fonksiyonlarını korurlar. Hastalara faydasının en üst düzeyde olması için tüm kan bileşenlerinin, toplandıktan sonra en kısa sürede verilmesi uygun olacaktır. Ayrıca unutmamak gerekir ki depolanma ömrü en kısa olan ‘trombosit süspansiyonu’ kanamalı hastalar için hem acil hem de taze verilmesi gereken bir kan bileşenidir.

Tüm hastaneler Ramazan ayında kan bağışı konusunda gönüllülerimizin kan verme sürecini kolaylaştırmak için iş akışlarında önemli değişiklikler yaparlar. Normal günlerde sadece mesai saatlerinde kan bağışı kabulü yapılırken Ramazan ayında  bu süreç iftar sonrasına taşınır. Bu nedenle biz sağlıklı kan bağışçısı gönüllülerinde bu sağlık zincirini devam ettirmek esas olmalıdır. Yani oruç tutmak kan bağışçısı olmaya asla engel değildir. İftardan sonra haydi kan bağışına!

Editör: Ayça Özgül