Bakan Şimşek'ten 'yoksulluk azaldı' açıklaması: 'Fiyat istikrarı kalıcı refahın ön şartı'
Bakan Şimşek'ten 'yoksulluk azaldı' açıklaması: 'Fiyat istikrarı kalıcı refahın ön şartı'
İçeriği Görüntüle

Türkiye'de milyonlarca ailenin geçim kaynağı olan ve ülkenin gıda güvenliğinin teminatı olan tarım sektörü, son yılların en büyük maliyet kriziyle boğuşuyor. Tarlaya ektiği tohumdan, hayvanına verdiği yeme, kullandığı mazottan ödediği veteriner faturasına kadar her kalemde fahiş artışlarla yüzleşen Türk çiftçisi, üretim yapmanın her zamankinden daha zor hale geldiği bir dönemden geçiyor. Bu zorlu tablonun en net ve en resmi kanıtı, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) bugün açıkladığı Haziran 2025 Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi (Tarım-GFE) verileriyle bir kez daha ortaya kondu.

TÜİK'in raporuna göre, tarımsal üretimin maliyetini ölçen Tarım-GFE, haziran ayında bir önceki yılın aynı ayına göre tam %33,88 oranında arttı. Bu rakam, çiftçinin üretim yapmak için kullandığı temel girdilerin fiyatının sadece bir yıl içinde üçte bir oranında yükseldiği anlamına geliyor. Aylık bazda yaşanan %2,52'lik artış ise, maliyet baskısının sadece yıllık bir trend olmadığını, her ay katlanarak devam ettiğini gösteriyor. Bu amansız artışlar, bir yandan çiftçinin kâr marjını eritirken, diğer yandan da tarladaki bu yangının er ya da geç sofralara, yani tüketicinin cüzdanına yansıyacağının habercisi niteliğinde.

Tarladan yatırıma maliyet zincirinin her halkası alev alev

Tarım-GFE verilerinin alt detayları incelendiğinde, maliyet artışlarının sadece tek bir alanda yoğunlaşmadığı, üretimin her aşamasını kapsayan bir "maliyet tsunamisi" yaşandığı görülüyor. TÜİK, endeksi iki ana grupta inceliyor: "tarımda kullanılan mal ve hizmetler" (günlük operasyonel maliyetler) ve "tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmetler" (uzun vadeli yatırım maliyetleri). Rakamlar, her iki alanda da durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor.

Tarımda kullanılan mal ve hizmetler endeksinde yıllık artış %33,92 olarak gerçekleşti. Bu kategori, çiftçinin üretim sezonu boyunca sürekli olarak satın almak zorunda olduğu gübre, yem, tohum, ilaç ve enerji gibi temel girdileri içeriyor. Bu alandaki yüksek artış, günlük üretim faaliyetlerinin sürdürülmesini bile zorlaştırıyor.

Diğer yandan, tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmetler endeksindeki yıllık %33,61'lik artış da, sektörün geleceğine dair endişeleri artırıyor. Bu grup, traktör gibi makineleri, binaları ve diğer ekipmanları kapsıyor. Yatırım maliyetlerindeki bu tırmanış, çiftçinin teknolojisini yenilemesini, verimliliğini artıracak yeni yatırımlar yapmasını ve modern tarım tekniklerine geçmesini engelliyor. Kısacası, çiftçi hem bugününü kurtarmakta hem de geleceğini planlamakta büyük bir maliyet duvarıyla karşı karşıya kalıyor.

Yıllık zam şampiyonu veteriner harcamaları, aylık lider gübre oldu

TÜİK'in raporu, hangi girdi kalemlerinin maliyet artışlarında başı çektiğini de net bir şekilde ortaya koyuyor. Yıllık bazda yapılan karşılaştırmada, zam şampiyonu açık ara farkla "veteriner harcamaları" oldu. Hayvan sağlığının korunması için zorunlu olan bu hizmetlerdeki yıllık artış, %61,77 gibi akıl almaz bir seviyeye ulaştı. Bu durum, özellikle hayvancılıkla uğraşan üreticiler için büyük bir darbe anlamına geliyor. Artan veteriner maliyetleri, hem hayvan hastalıklarıyla mücadeleyi zorlaştırıyor hem de et ve süt ürünlerinin nihai fiyatlarını doğrudan etkiliyor.

Aylık bazdaki artışın lideri ise, bitkisel üretimin en temel girdilerinden biri olan "gübre ve toprak geliştiriciler" oldu. Sadece haziran ayında %6,05 oranında artan gübre fiyatları, çiftçinin en büyük gider kalemlerinden birini oluşturmaya devam ediyor. Gübredeki bu aylık artış, küresel piyasalardaki hammadde fiyatları ve döviz kurundaki hareketliliğin tarlaya ne kadar hızlı yansıdığının da bir göstergesi.

Mazottan yeme, ilaçtan tohuma her kalemde fahiş artışlar

Maliyet artışları sadece veteriner hizmetleri ve gübre ile sınırlı değil. Rapora göre, çiftçinin üretimde kullandığı hemen hemen her kalemde ciddi fiyat artışları yaşandı.

  • Gübre ve toprak geliştiricilerde yıllık artış %40,98'i buldu.

  • "Diğer mal ve hizmetler" kategorisindeki artış %40,28 olarak gerçekleşti.

  • Tohum ve dikim materyali fiyatları bir yılda %35,49 arttı.

  • Hayvancılığın en büyük maliyeti olan hayvan yemi fiyatlarındaki yıllık artış %34,28 oldu.

  • Traktörün ve tarımsal makinelerin can damarı olan enerji ve yağlayıcılar (mazot vb.) ise bir yılda %25,71 oranında zamlandı.

  • Listenin en "düşük" artış gösteren kalemi bile %17,91 ile tarımsal ilaçlar oldu.

Bu detaylı tablo, çiftçinin adeta bir maliyet ablukası altında olduğunu ve nefes alacak bir alanının kalmadığını gösteriyor. Üretim için zorunlu olan her bir girdi, bir önceki yıla göre çok daha pahalı hale gelmiş durumda.

Tarladaki yangın sofraya sıçrıyor: Gıda enflasyonu neden düşmüyor?

Tüm bu rakamların, tarladan ve ahırdan uzakta, şehirlerde yaşayan milyonlarca tüketici için tek bir anlamı var: artan veya bir türlü düşmeyen gıda enflasyonu. Bir ürünün üretim maliyeti arttığında, çiftçinin önünde iki seçenek kalır: Ya bu artışı sineye çekip kendi kârından feragat etmek (ki bu genellikle zararına satış anlamına gelir) ya da artan maliyetleri ürünün satış fiyatına yansıtmak. Artan rekabet ve piyasa koşulları nedeniyle çiftçi genellikle bu maliyetin bir kısmını kendi üzerine alsa da, geri kalan kısmını kaçınılmaz olarak toptancıya, markete ve nihayetinde tüketiciye yansıtmak zorunda kalır.

İşte bugün market raflarında gördüğümüz yüksek et, süt, peynir, sebze ve meyve fiyatlarının arkasındaki en temel nedenlerden biri, Tarım-GFE'nin ortaya koyduğu bu maliyet artışlarıdır. Veteriner harcamalarındaki %62'lik artış, et ve süt fiyatlarını; yem ve gübredeki %35-40'lık artışlar ise hem hayvansal hem de bitkisel ürünlerin fiyatlarını doğrudan yukarı çeker. Bu nedenle, gıda enflasyonu ile mücadele etmenin yolu, sadece marketleri denetlemekten değil, aynı zamanda çiftçinin girdi maliyetlerini düşürecek kalıcı ve etkili politikalar üretmekten geçiyor. Aksi takdirde, tarladaki bu maliyet yangını, sofralarımızı yakmaya ve alım gücümüzü eritmeye devam edecek. Bu durum, sadece ekonomik bir sorun olmanın ötesinde, Türkiye'nin gıda güvenliği ve tarımsal üretiminin sürdürülebilirliği için de ciddi bir tehdit oluşturuyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ