Türkiye'de yaklaşık 7 milyon çalışanı doğrudan, milyonlarca kişiyi ise dolaylı olarak ilgilendiren asgari ücret tartışması, Temmuz ayının gelmesiyle birlikte yeniden alevlendi. Ocak 2025'te yapılan yüzde 30'luk artışla net 22 bin 104 liraya yükseltilen asgari ücret, o dönemde bir nebze olsun rahatlama sağlamış olsa da, yılın ilk altı ayında yaşanan ve bir türlü dizginlenemeyen hayat pahalılığı, bu zammın alım gücünü büyük ölçüde eritti. Gıda fiyatlarından kiraya, ulaşımdan temel ihtiyaç maddelerine kadar her kalemde yaşanan artışlar, asgari ücretle geçinmeye çalışan milyonlarca aileyi, yeniden "ay sonunu nasıl getireceğim?" kaygısıyla baş başa bıraktı.
İşte bu noktada, kamuoyunda güçlü bir ara zam beklentisi oluştu. Özellikle geçtiğimiz yıllarda, yüksek enflasyon dönemlerinde Temmuz ayında yapılan ikinci bir zam uygulamasının olması, bu yıl da benzer bir adımın atılacağı umudunu yeşertti. Haziran ayı enflasyonunun yüzde 1,37 gibi son ayların en düşük seviyelerinden birinde açıklanması, hükümet tarafından "enflasyonla mücadelede başarı" olarak sunulsa da, bu rakam, çalışanların yılın ilk yarısında sırtlandığı kümülatif enflasyon yükünü ortadan kaldırmadı. Yılın ilk altı ayında biriken enflasyonun, yıl başında yapılan zammın büyük bir bölümünü geri aldığı gerçeği, işçi sendikaları ve muhalefet partileri tarafından sürekli olarak dile getirildi ve bir ara zam yapılması, adeta bir "zorunluluk" olarak pazarlandı.
Bakan Işıkhan son noktayı koydu: ‘Ara zam gündemimizde yok’
Milyonların bu haklı beklentisine karşılık, ekonomi yönetiminden gelen cevap ise net ve kesindi. Hükümet, uygulanan sıkı para politikası ve enflasyonla mücadele programını gerekçe göstererek, ara zam kapısını tamamen kapattı. Konuyla ilgili en yetkili ağız olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, yaptığı açıklamalarda, 2025 yılı için belirlenen asgari ücretin, yılın başında "tek bir zam" olarak tasarlandığını ve tüm sosyal paydaşların (işçi, işveren, hükümet) bu anlayışla masaya oturduğunu defalarca belirtti.
Bakan Işıkhan, "Temmuz ayında bir ara zam planlamıyoruz. Enflasyonda beklediğimiz düşüş trendi başladı ve bu, yılın ikinci yarısında daha da belirginleşecek. Amacımız, geçici zamlarla günü kurtarmak değil, kalıcı refah artışını sağlayacak olan enflasyonu kalıcı olarak düşürmektir" diyerek, hükümetin önceliğinin fiyat istikrarı olduğunun altını çizdi.
Bu kararın arkasında, ekonomi yönetiminin iki temel argümanı yatıyor:
-
Enflasyonla Mücadele: Hükümet, Temmuz ayında yapılacak bir ara zammın, piyasaya ek bir para arzı anlamına geleceğini ve bunun da talep enflasyonunu körükleyerek, zorlukla düşüşe geçirilen enflasyonla mücadele sürecini baltalayacağını düşünüyor. Bir "ücret-enflasyon sarmalı" riskinden kaçınmak, programın en temel hedeflerinden biri olarak görülüyor.
-
İş Dünyası İçin Öngörülebilirlik: Bakan Işıkhan'ın da belirttiği gibi, işveren tarafı ve özellikle ihracatçı firmalar, yılın başında maliyetlerini bir yıl boyunca öngörebilmek istiyor. Yılda tek bir asgari ücret artışı, firmaların iş gücü maliyetlerini hesaplamasını, bütçelerini yapmasını ve uluslararası pazarlardaki fiyat rekabetinde elini güçlendirmesini sağlıyor. Bu nedenle, iş dünyası, hükümetin "ara zam yok" kararını destekliyor.
Sendikalar ve muhalefet ayakta: 'Çalışan açlığa mahkum ediliyor'
Hükümetin bu kararı, işçi sendikaları ve muhalefet partileri tarafından ise büyük bir tepkiyle karşılandı. Türkiye'nin en büyük işçi konfederasyonları, yılın ilk altı ayında gıdadan ulaşıma, barınmadan eğitime kadar her alanda yaşanan fahiş fiyat artışlarına dikkat çekerek, 22 bin 104 liralık asgari ücretin, özellikle büyük şehirlerde "açlık sınırının" bile altında kaldığını savunuyor. Sendikalara göre, hükümetin enflasyonla mücadele yükünü, sadece dar gelirli ve sabit ücretli kesimin sırtına yüklemesi, sosyal adalet ilkesiyle bağdaşmıyor.
CHP gibi muhalefet partileri de, konuyu Meclis gündemine taşıyarak, asgari ücrete en az enflasyon farkı oranında bir ara zam yapılması için kanun teklifleri sundu. Muhalefet, "enflasyon düşüyor" söyleminin, çarşıdaki, pazardaki gerçeği yansıtmadığını, milyonlarca insanın alım gücünün her geçen gün eridiğini ve hükümetin bu feryadı duymazdan geldiğini iddia ediyor. Bu kesimlere göre, ara zam bir lütuf değil, yüksek enflasyon karşısında çalışanın hakkı olan bir "telafi" mekanizmasıdır. Ancak, Meclis'teki aritmetik, bu tür bir yasal düzenlemenin, iktidarın onayı olmadan geçmesine imkan tanımıyor.
Gözler şimdi aralık ayında: 2026 pazarlığı çetin geçecek
Temmuz ayında bir ara zam yapılmayacağının kesinleşmesiyle birlikte, milyonlarca asgari ücretli çalışan için umutlar, 2026 yılının ücretinin belirleneceği Aralık ayına ertelenmiş oldu. Yasaya göre, Asgari Ücret Tespit Komisyonu, her yılın sonunda toplanarak, bir sonraki yıl geçerli olacak olan yeni asgari ücreti belirliyor.
İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan 15 kişilik bu komisyon, son derece çetin ve zorlu pazarlıklara sahne oluyor. Aralık 2025'te başlayacak olan görüşmelerde, masadaki en önemli veriler şunlar olacak:
-
Yıl Sonu Enflasyon Beklentisi: 2025 yılının sonunda gerçekleşecek olan resmi yıllık enflasyon oranı, zammın alt sınırını belirlemede en kritik faktör olacak.
-
Ekonomik Büyüme ve Verimlilik: Ülkenin ekonomik büyüme rakamları ve iş gücü verimliliğindeki artışlar, işveren tarafının elindeki en önemli argümanlar olacak.
-
Geçim Şartları: İşçi tarafı ise, TÜİK tarafından hesaplanan "bir işçinin asgari geçim maliyeti" ve sendikaların kendi yaptığı "açlık ve yoksulluk sınırı" araştırmalarını masaya getirerek, insanca yaşayacak bir ücret talep edecek.
2025 yılında yaşanan yüksek enflasyon ve alım gücü kaybı, 2026 yılı için yapılacak pazarlıkların, geçmiş yıllara göre çok daha sert ve çekişmeli geçeceğinin habercisi. İşçi tarafının, hem yıl içinde yaşanan kaybı telafi edecek hem de gelecekteki enflasyona karşı koruma sağlayacak yüksek bir oran talep etmesi beklenirken, işveren tarafının ise artan maliyetleri ve küresel rekabeti öne sürerek daha temkinli bir artış isteyeceği tahmin ediliyor.
Sonuç olarak, Türkiye'de milyonlarca çalışan, yaz aylarını ve yılın ikinci yarısını, ceplerindeki eriyen parayla geçirmek zorunda kalacak. Hükümetin "istikrar" ve "enflasyonla mücadele" önceliği ile çalışanın "geçim derdi" arasındaki o hassas denge, bir kez daha istikrardan yana kurulmuş görünüyor. Şimdi tüm gözler, Aralık ayında başlayacak olan ve milyonların 2026'daki kaderini belirleyecek olan o büyük pazarlık sürecine çevrilmiş durumda.