Türkiye, adeta bir ateş çemberinin içine hapsolmuş durumda. Mevsim normallerinin çok üzerinde seyreden sıcaklıklar, ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine hayatı durma noktasına getirdi. Bugün öğle saatlerine gelindiğinde, Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün resmi verilerine göre tam 50 kentte hava sıcaklığı gölgede 35 derecenin üzerine çıkarak rekor seviyelere ulaştı. Ancak bu resmi rakamların ötesinde, şehir merkezlerinde, özellikle Güneydoğu Anadolu'da hissedilen sıcaklıklar çok daha vahim bir tablo çiziyor. Asfaltın erime noktasına geldiği, klimaların yetersiz kaldığı, sokakların adeta hayalet şehirlere döndüğü bu günde, en çarpıcı görüntü ise Peygamberler Şehri Şanlıurfa'dan geldi. Kentin en işlek noktalarına asılı bir termometre, öğle saatlerinde 52 dereceyi göstererek adeta tehlike çanlarını çaldı. Bu olağanüstü durum, Türkiye'nin bir sıcak hava dalgası ile değil, topyekûn bir iklimsel krizle yüzleştiğinin en somut kanıtı oldu.
Kırmızı kod uyarısı: Türkiye alev alev
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, günler öncesinden yaptığı uyarılarla yaklaşan tehlikenin boyutlarına dikkat çekmişti. Yayımlanan son raporlarda, sıcaklıkların mevsim normallerinin 6 ila 12 derece üzerine çıkacağı belirtilirken, bu durumun özellikle kronik rahatsızlığı olanlar, yaşlılar ve çocuklar için ciddi bir sağlık riski oluşturduğu vurgulandı. Öğle saatlerinde gelen resmi ölçüm verileri ise durumun vehametini rakamlarla ortaya koydu. Siirt'in Kurtalan ilçesinde gölgedeki sıcaklık 46,6 derece olarak ölçülürken, onu 46,4 derece ile Şırnak'ın Silopi ve 46,3 derece ile Cizre ilçeleri takip etti. Adana'dan Edirne'ye, Antalya'dan Hakkari'ye kadar tam 50 ilde yaşam, bunaltıcı sıcakların esiri oldu. Uzmanlar, bu durumu "termal kubbe" veya "ısı kubbesi" olarak adlandırılan meteorolojik bir olayla açıklıyor. Yüksek basınç sisteminin bir bölge üzerine çökerek sıcak havayı bir kapak gibi hapsetmesiyle oluşan bu durum, sıcaklıkların günlerce rekor seviyelerde kalmasına neden oluyor. Bu sadece bir hava durumu raporu değil, aynı zamanda iklim değişikliği kaynaklı ekstremlerin ne kadar tehlikeli olabileceğinin canlı bir simülasyonu.
Sokaklar boşaldı, hayat klimalara sığındı
Güneydoğu'dan Ege'ye, Akdeniz'den Marmara'ya kadar ülkenin dört bir yanından benzer manzaralar yansıdı. Özellikle sıcaklığın en yoğun hissedildiği 11:00 ile 16:00 saatleri arasında büyükşehirlerin normalde en kalabalık olan meydanları, caddeleri ve bulvarları derin bir sessizliğe büründü. Zorunlu olmadıkça kimse sokağa çıkmazken, dışarıda olmak zorunda olan kuryeler, inşaat işçileri ve belediye çalışanları ise sık sık mola vererek ve bol su tüketerek ayakta kalmaya çalıştı. Evlerde ve iş yerlerinde klimalar en yüksek seviyede çalışırken, bu durum elektrik şebekeleri üzerinde de muazzam bir yük oluşturdu. Enerji yetkilileri, olası kesintilere karşı vatandaşları dikkatli ve tasarruflu olmaları yönünde uyardı. Kırsal kesimde ise durum daha da zordu. Hayvanlarını otlatan çobanlar, ağaç gölgelerini kendilerine siper ederken, tarlada çalışan çiftçiler ise ya sabaha karşı ya da akşam serinliğinde işlerini yapmaya çalıştı. Bu aşırı sıcaklar, Türkiye'de sosyal hayatın ritmini tamamen değiştirdi.
Güneydoğu'nun kavurucu gerçeği: 52 derece şoku
Resmi ölçümler gölgede ve özel siperler içinde yapılırken, vatandaşın günlük hayatta hissettiği sıcaklık çok daha yüksek. Bunun en somut örneği Şanlıurfa'da yaşandı. Güneş altındaki bir termometrenin 52 dereceyi göstermesi, sosyal medyada hızla yayılarak infial yarattı. Bu rakam, bölgedeki yaşam koşullarının ne kadar zorlaştığını acı bir şekilde ortaya koydu. Kentin simgesi olan Balıklıgöl Yerleşkesi, sıcaktan kaçanların sığınağı haline geldi. Yüzlerce kişi, tarihi mekanın ağaçları altında serinlemeye çalışırken, çocuklar süs havuzlarına girerek bir nebze olsun rahatlamaya çalıştı. Yerel halk, "Böyle bir sıcak görmedik, nefes almakta zorlanıyoruz. Asfalt ayakkabılarımızı eritiyor," diyerek durumu özetledi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin diğer kentleri olan Diyarbakır, Mardin, Gaziantep ve Adıyaman'da da benzer sahneler yaşandı. Bu durum, bölgedeki tarımsal faaliyetler için de büyük bir tehdit oluşturuyor. Özellikle suya yoğun ihtiyaç duyan pamuk ve mısır gibi ürünlerin rekoltesinde ciddi düşüşler yaşanmasından endişe ediliyor.
Ormanlar alarm veriyor: Yangın riski en üst seviyede
Aşırı sıcaklar ve düşük nem oranı, Türkiye'nin akciğerleri olan ormanlar için en büyük tehlikeyi beraberinde getiriyor: Orman yangını. Orman Genel Müdürlüğü (OGM), başta Ege ve Akdeniz bölgeleri olmak üzere yurdun büyük bir bölümünde yangın riskinin "çok yüksek" seviyeye çıktığını duyurdu. Ekipler 24 saat esasına göre teyakkuz durumuna geçirilirken, helikopterler ve uçaklar olası bir kıvılcıma anında müdahale etmek için hazır bekletiliyor. Yetkililer, vatandaşlara kesinlikle ormanlık alanlarda ateş yakmamaları, anız yakmaktan kaçınmaları ve cam şişe gibi yangına neden olabilecek atıkları doğaya bırakmamaları konusunda hayati uyarılarda bulunuyor. En ufak bir ihmalin veya kasıtlı bir hareketin, hektarlarca ormanın ve içindeki canlı yaşamının küle dönmesine neden olabileceği unutulmamalı. Geçmiş yıllarda yaşanan büyük yangın felaketlerinin acısı hala tazeyken, bu sıcak hava dalgası tüm ülkeyi diken üstünde tutuyor.
Bu yeni normal mi: Uzmanlar gelecek için uyarıyor
Peki, yaşadığımız bu ekstrem sıcaklar gelip geçici bir anomali mi, yoksa gelecekte sık sık karşılaşacağımız yeni normalimiz mi? İklim bilimcilerin bu soruya yanıtı net ve endişe verici: Bu, bir başlangıç. Bilim insanları, küresel ısınmanın bir sonucu olarak bu tür sıcak hava dalgalarının hem sıklığının hem de şiddetinin artacağı konusunda hemfikir. Türkiye'nin de içinde bulunduğu Akdeniz havzası, iklim krizinin etkilerine karşı en savunmasız bölgelerden biri olarak gösteriliyor. Bu durum, sadece bunaltıcı sıcaklar anlamına gelmiyor. Aynı zamanda kuraklık, su kıtlığı, tarımsal verimde düşüş, biyolojik çeşitliliğin azalması ve yeni sağlık sorunları gibi bir dizi zincirleme felaketi de tetikliyor. Uzmanlar, artık "iklim değişikliğiyle mücadele" kadar "iklime uyum" konusuna da odaklanılması gerektiğini belirtiyor. Şehirlerin altyapısını bu yeni koşullara göre tasarlamak, su kaynaklarını daha verimli kullanmak, tarımda kuraklığa dayanıklı ürünlere yönelmek ve erken uyarı sistemlerini güçlendirmek, Türkiye'nin geleceği için atılması gereken zorunlu adımlar olarak öne çıkıyor. Bugün 50 ilde yaşanan bu "cehennem provası", gelecekte önlem alınmazsa nelerin yaşanabileceğinin acı bir fragmanı niteliğinde.