Her şey, çalıştığı iş yerinden çıkarılan Gönül A. adlı bir işçinin, hakkını aramak için yasal yollara başvurmasıyla başladı. Türkiye'de iş hukukunda zorunlu hale getirilen yasal süreci harfiyen takip eden işçi, işe iade talebiyle dava açmadan önce, kanunun emrettiği şekilde bir arabulucuya başvurdu. Arabulucu, tarafları (işçi ve işveren) bir araya getirmek için bir toplantı tarihi belirledi ve bu tarihi içeren davetiyeleri tebliğ etti. Ancak, sürecin en kritik aşamasında, sistemin bir parçasının yaptığı basit bir hata, Gönül A.'nın adalet arayışını bir labirente çevirecekti.
Arabulucu, davalı işverene gönderdiği arabuluculuk tebligatında toplantı tarihini hatalı yazdı ve daha da önemlisi, bu hatalı tebligatı, belirttiği toplantı tarihinden sonra işverene ulaştırdı. Bu durum, işverenin toplantıya katılamamasına ve arabuluculuk sürecinin usulen sakatlanmasına neden oldu. Bu hataya rağmen, "anlaşamama" tutanağını alan Gönül A., yasal süresi içinde Ankara 2. İş Mahkemesi'nde işe iade davasını açtı.
Yerel mahkeme, son derece mantıklı ve hakkaniyetli bir karara imza attı. Davayı kabul eden mahkeme, gerekçesinde, işveren tarafından feshin haklı ve geçerli bir nedenle yapıldığının ispat edilemediğini belirtti. Daha da önemlisi, mahkeme, arabuluculuk tebligatındaki toplantı tarihi hatasının tamamen arabulucudan kaynaklandığını, bu eksikliğin "dava şartının sağlanmadığı" şeklinde yorumlanmasının, vatandaşın hak arama özgürlüğünü zorlaştıran bir durum olarak değerlendirileceğini ifade etti. Yani, ilk derece mahkemesi, "sistemin hatasının faturasını vatandaşa kesemezsiniz" dedi.
Ancak bu adil karar, üst mahkeme olan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nden döndü. Dosyaya bakan istinaf mahkemesi, son derece katı ve şekilci bir yorumla, işvereni haklı bularak yerel mahkemenin kararını kaldırdı. Gerekçe ise, tebligatın hatalı olması nedeniyle "usulüne uygun arabuluculuk şartının gerçekleşmediği" ve bu nedenle "dava şartı yokluğundan" davanın reddedilmesiydi. Bu kesin kararla birlikte, Gönül A.'nın mahkemeye erişim hakkı, kendisinin hiçbir kusuru olmamasına rağmen, bir "usul" engeline takılarak elinden alınmış oldu.
Hukuk labirentinde bir işçinin hak arayışı
Bölge Adliye Mahkemesi'nin bu kararı, Gönül A. için adeta bir yıkım oldu. Davası, haklı olup olmadığına bakılmaksızın, bir bürokratik hata nedeniyle reddedilmişti. Ancak o, pes etmedi ve hukuk mücadelesine devam etti. Bir yandan, arabulucunun hatası nedeniyle uğradığı zararın tazmini için arabulucuya karşı ayrı bir tazminat davası açarken, diğer yandan da Anayasa'nın güvence altına aldığı temel haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle, son çare olarak Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu.
Bu esnada, işe iade davasını yeniden açabilmek için, tüm süreci en baştan başlatmak zorunda kaldı. Tekrar arabulucuya başvurdu, işverenle yine anlaşamadı ve ikinci kez işe iade davası açtı. İkinci kez açılan bu dava, Gönül A.'nın lehine sonuçlandı ve işe iadesine karar verildi. Bu durum, onun en başından beri haklı olduğunu, ancak sistemin hatası nedeniyle aylar süren bir hak kaybına ve manevi yıpranmaya maruz kaldığını da kanıtlamış oldu. İşte tam bu noktada, AYM'ye yaptığı bireysel başvuru, sadece kendi yaşadığı mağduriyetin değil, benzer durumdaki tüm vatandaşlar için bir emsal oluşturacak bir hak arayışına dönüştü.
Anayasa mahkemesi'nden sisteme ders: 'külfet ölçüsüz'
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, Gönül A.'nın başvurusunu titizlikle inceledi ve Türk yargı sistemi için ders niteliğinde, tarihi bir karara imza attı. Yüksek Mahkeme, başvuruyu esastan kabul ederek, Gönül A.'nın Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki "mahkemeye erişim hakkının" ihlal edildiği sonucuna vardı.
AYM'nin kararının temelini, "ölçülülük" ilkesi oluşturdu. Kararda, başvurucunun, tamamen arabulucunun hatasından kaynaklanan bir nedenle, tüm arabuluculuk ve dava sürecini baştan başlatmak zorunda bırakılmasının, kendisine "ağır bir külfet" yüklediği vurgulandı. Yüksek Mahkeme, bu durumun, başvurucunun katlanmak zorunda olduğu külfetin, hedeflenen meşru amaçla (yani, uyuşmazlıkların önce arabuluculukla çözülmeye çalışılmasıyla) karşılaştırıldığında "ölçüsüz" olduğu sonucuna ulaştı.
AYM kararında şu çarpıcı ifadelere yer verildi: "Başvurucunun tekrar arabuluculuk sürecini başlatması ve bunun sonucunda tekrar işe iade davası açmak zorunda kalması arabulucunun hatasından kaynaklanmıştır. Nitekim başvurucunun arabulucuya karşı açtığı tazminat davası lehine sonuçlanmış, böylece Bölge Adliye Mahkemesince dava şartı yokluğundan ilk işe iade davasının reddedilmesinde arabulucunun kusurlu olduğu kabul edilmiştir. Dolayısıyla arabulucunun hatası sonucu başvurucunun tekrar arabuluculuk sürecini başlatması ve tekrar işe iade davası açmak zorunda bırakılmasının başvurucuya ağır bir külfet yüklediği... sonucuna ulaşılmıştır."
Bu gerekçelerle, hak ihlalinin tespit edilmesinin yanı sıra, Gönül A.'nın yaşadığı manevi yıpranma, stres ve adalet arayışındaki zorluklar göz önünde bulundurularak, kendisine devlet tarafından 10 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedildi.