Türkiye ekonomisinin yüksek enflasyon ve artan hayat pahalılığı ile boğuştuğu bir dönemde, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'ten, hükümetin ekonomi politikalarını savunan ve bugüne kadarki kazanımları öne çıkaran kapsamlı bir açıklama geldi. Milletvekillerinin ekonomi programına ilişkin yazılı soru önergelerini yanıtlayan Bakan Şimşek, iktidarları döneminde uygulanan politikalarla yoksulluğun azaltılması ve gelir dağılımının iyileştirilmesi yolunda önemli adımlar atıldığını vurguladı. Şimşek, temel amaçlarının, yaratılan refah artışından toplumun tüm kesimlerinin adil bir şekilde faydalanması olduğunu belirtti.

Bu açıklama, bir yandan hükümetin son yirmi yıllık ekonomi performansına dair bir "başarı hikayesi" sunarken, diğer yandan da sokaktaki vatandaşın hissettiği ekonomik sıkıntılarla bir tezat oluşturarak yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. Bakan Şimşek'in çizdiği makroekonomik başarı tablosu, hane halkının mikro düzeyde yaşadığı geçim derdi ve alım gücü kaybı gerçeğiyle karşı karşıya geldi.

Maliye'den 'sahte belge' operasyonu: 'Bilmeden kullandım' devri bitiyor, 3 kat ceza ve haciz kapıda!
Maliye'den 'sahte belge' operasyonu: 'Bilmeden kullandım' devri bitiyor, 3 kat ceza ve haciz kapıda!
İçeriği Görüntüle

23 yıllık muhasebe: En düşük emekli aylığında yüzde 621'lik reel artış iddiası

Bakan Şimşek, açıklamalarının en çarpıcı bölümünü, çalışanlar ve özellikle emeklilerin alım gücünü korumaya yönelik atıldığını iddia ettiği adımlara ayırdı. Yüksek enflasyonla mücadele ederken, vatandaşların refah seviyesini korumak için maaş ve ücretlerde enflasyonun üzerinde artışlar yapıldığını hatırlatan Şimşek, bu konudaki en somut örnek olarak emekli aylıklarındaki değişimi gösterdi.

Türkiye Gazetesi'nde yer alan habere göre Şimşek, 2002 yılı Aralık ayından 2025 yılı Temmuz ayına kadar olan yaklaşık 23 yıllık dönemde, en düşük emekli aylığında reel olarak, yani enflasyondan arındırılmış olarak yüzde 621 oranında bir artış sağlandığını iddia etti. Bu ifadenin altını çizen Şimşek, "Söz konusu reel artış ile emeklilerimizin aylıklarında enflasyonun oldukça üzerinde artış yapılmış ve alım güçlerinin desteklenmesine devam edilmiştir" diyerek, hükümetin sosyal devlet ilkesi gereği en kırılgan kesimleri korumaya yönelik politikalarının devam ettiğini belirtti.

Ayrıca, sadece emeklilerin değil, tüm çalışanların üzerindeki vergi yükünü hafifletmek için atılan adımlara da değinen Şimşek, asgari ücretin tamamen vergi dışı bırakıldığını ve diğer tüm çalışanların ücretlerinin de asgari ücret kadar olan kısmından gelir vergisi ve damga vergisi alınmadığını kaydetti. Bu düzenlemenin, çalışanların eline geçen net ücreti artırarak alım güçlerini desteklediğini savundu.

Kalıcı refahın şifresi: Fiyat istikrarı ve dezenflasyon süreci

Bakan Mehmet Şimşek'in açıklamalarının temelini ve ekonomi politikasının ana felsefesini, "fiyat istikrarı" kavramı oluşturdu. "Kalıcı refah artışı sağlamanın ön şartı fiyat istikrarıdır" diyerek bu konunun altını çizen Şimşek, şu an uygulanmakta olan sıkı para ve maliye politikalarının nihai hedefinin de bu olduğunu belirtti. Şimşek'e göre, bu hedef doğrultusunda uygulanan ekonomi programı, şimdiden olumlu sonuçlar vermeye başladı.

Bakan Şimşek, program sayesinde büyümede bir dengelenme sürecine girildiğini, en önemli kırılganlık kalemlerinden biri olan cari açığın önemli ölçüde gerilediğini ve Türkiye'nin risk priminin (CDS) azaldığını ifade etti. Bu olumlu gelişmelerin, ülkeye yönelik dış kaynak girişini hızlandırdığını ve Merkez Bankası'nın rezervlerini rekor seviyelere çıkardığını vurgulayan Şimşek, "Böylece makro finansal istikrar güçlenmiş, dezenflasyon süreci başlamıştır" dedi. Bu ifadeler, hükümetin, kısa vadede yaşanan sıkıntıların, uzun vadede sağlanacak olan kalıcı fiyat istikrarı ve refah artışı için katlanılması gereken bir bedel olarak gördüğünü ortaya koyuyor.

Makro veriler ve hane halkı gerçekliği: Pembe tablo ceplere yansıyor mu?

Bakan Şimşek'in çizdiği bu makroekonomik "başarı" tablosu, rakamlar ve veriler açısından tutarlı bir çerçeve sunsa da, bu tablonun hane halkının günlük yaşamına ve cüzdanına ne ölçüde yansıdığı, en büyük tartışma konusunu oluşturuyor. Bir yanda düşen cari açık, azalan risk primi ve artan rezervler gibi teknik göstergeler bulunurken, diğer yanda çarşıda, pazarda, markette ve faturalarda hissedilen yüksek enflasyon gerçeği duruyor.

Vatandaş için ekonominin en temel göstergesi, kendi alım gücünün seyri. Kirasını ödedikten, faturalarını yatırdıktan ve mutfak masrafını yaptıktan sonra cebinde kalan parayla ne alabildiği, bir önceki aya veya yıla göre yaşam standardının nasıl değiştiği, en somut ekonomik veridir. Bakan Şimşik'in işaret ettiği "dezenflasyon süreci", fiyatların düşmesi değil, fiyat artış hızının yavaşlaması anlamına geliyor. Ancak zaten yüksek bir seviyeye ulaşmış olan fiyatların, daha yavaş bir hızla da olsa artmaya devam etmesi, alım gücü eriyen vatandaşın üzerindeki baskıyı hafifletmeye yetmiyor.

Bu noktada, hükümetin en büyük meydan okuması, makroekonomik istikrarı, vatandaşın refahını artıracak mikro ekonomik sonuçlara dönüştürebilmek. Örneğin, en düşük emekli aylığındaki yüzde 621'lik reel artış iddiası, teknik olarak doğru bir hesaplamaya dayansa da, 2002 yılındaki çok düşük bir başlangıç seviyesi üzerinden yapıldığı için, bugünkü yaşam maliyetleri karşısında emeklinin hissettiği geçim sıkıntısını ortadan kaldırmıyor. Bu nedenle, ekonomi yönetiminin önündeki en zorlu görev, rakamlarla ifade edilen başarıları, halkın günlük yaşamında hissedeceği somut bir iyileşmeye dönüştürmek olacak.

Ekonomi yönetiminin önündeki en büyük sınav: Güven ve öngörülebilirlik

Sonuç olarak, Bakan Mehmet Şimşek'in açıklamaları, hükümetin mevcut ekonomi programına olan tam inancını ve bu yolda kararlılıkla ilerleyeceğini gösteriyor. "Fiyat istikrarını" her şeyin merkezine koyan bu strateji, uluslararası finans çevreleri tarafından genel olarak olumlu karşılansa da, iç piyasada yarattığı sosyal maliyetler nedeniyle eleştirilere maruz kalıyor.

Önümüzdeki dönem, bu programın başarısının test edileceği kritik bir süreç olacak. Enflasyonun kalıcı olarak tek haneli seviyelere indirilip indirilemeyeceği, bu süreçte dar ve sabit gelirli kesimlerin alım gücünün ne ölçüde korunabileceği ve yoksullukla mücadelede atılacak yeni adımların ne olacağı, ekonomi yönetiminin en önemli sınav başlıklarını oluşturacak. Bakan Şimşek'in vaat ettiği "kalıcı refah artışı", ancak ve ancak fiyatların istikrara kavuştuğu, yatırım ortamının iyileştiği ve yaratılan zenginliğin toplumun tüm kesimlerine daha adil bir şekilde yayıldığı bir ortamda mümkün olabilir. Bu hedefe ulaşmanın yolu ise, sadece doğru politikaları uygulamaktan değil, aynı zamanda bu politikalara yönelik toplumsal güveni ve desteği sağlamaktan geçiyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ