Urla Belediyesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi iş birliğiyle düzenlenen 2. Uluslararası Urla Zeytin ve Sanat Festivali, sadece bir kültür ve sanat şölenine değil, aynı zamanda zeytinliklerin geleceği için verilen mücadelenin de önemli bir platformuna dönüştü. Festival kapsamında Köstem Zeytinyağı Müzesi'nde düzenlenen “Tarım ürünlerinin bölge kalkınmasındaki yeri: Zeytin Yasası” başlıklı panel, zeytin üreticilerinin ve yerel yöneticilerin endişelerini en üst perdeden dile getirdiği bir zirveye ev sahipliği yaptı. Panelin en dikkat çeken konuşmacısı olan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, zeytinlikleri madencilik faaliyetlerine açan yasal düzenlemeye karşı net bir tavır sergiledi.
Tugay: bu bir çevre değil, gıda güvenliği meselesidir
Paneldeki konuşmasına, kamuoyunda "Zeytin Yasası" olarak bilinen ve büyük tartışmalara neden olan düzenlemeye dair endişelerini paylaşarak başlayan Başkan Tugay, teklifin zeytinliklerin korunmasını güvence altına alan mevcut 3573 sayılı yasa ile açıkça çeliştiğini vurguladı. 24 Temmuz 2025'te yürürlüğe giren yeni Maden Kanunu değişikliğinin, zeytinlikler için geri dönülmez bir yıkım anlamına geleceğini belirten Tugay, "Bu değişiklik, uzun yıllar sonra ürün veren bir tarımsal yatırımın yok edilmesi, yerel geçimin ve kırsal ekonominin zedelenmesi, ekosistemin geri dönüşsüz biçimde tahrip edilmesi, gıda güvenliğinin, ihracat kapasitesinin ve ülke ekonomisinin riske atılması anlamına gelir" dedi.
Zeytin ağacını "taşıma" veya "eşdeğer alan yaratma" gibi önerilerin gerçekçi olmadığını belirten Tugay, "Zeytin ağacının verimi, toprağın hafızasıyla birlikte büyür; başka yere taşınarak yeniden kurulamaz" diyerek, konunun sadece basit bir yer değişikliği olmadığını ifade etti. Tugay, meselenin özünü şu sözlerle özetledi: "Bu nedenle, zeytinliklerin madenciliğe açılması yalnızca bir çevre meselesi değildir; aynı zamanda bir kalkınma, ekonomi ve gıda güvenliği meselesidir. Zeytinlikleri korumak, bir kentin değil; tüm ülkenin geleceğini korumak demektir".
Ege'nin belediye başkanlarından ortak direniş cephesi
Panelde söz alan diğer Ege belediye başkanları da Zeytin Yasası'na karşı ortak bir direniş cephesi oluşturduklarının mesajını verdi. Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Akın, kendi kentlerinde 13 milyona yakın zeytin ağacı bulunduğunu ve bu zenginliğin talan edilmesine asla izin vermeyeceklerini söyledi. Akın, "Zeytin bereketin sembolüdür. Bu yasa nedeniyle her şeyi bir kenara bırakacak halimiz yok. Tehdit olmaz, çünkü biz varız" diyerek kararlılıklarını dile getirdi.
Ev sahibi Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan ise, Zeytincilik Yasası'nın tam 11 kez Meclis'e sunulduğunu ve defalarca değiştirilmek istendiğini hatırlattı. "Zeytin ve üzüm bu topraklarda bize bırakılan en büyük miras. Biz burada mücadelemize, direnmeye devam edeceğiz" diyen Balkan, doğanın insanlara değil, insanların doğaya göre kendini şekillendirmesi gerektiğini vurguladı. Bozcaada Belediye Başkanı Yahya Göztepe ise yasa teklifini "zeytinciliğin idam fermanı" olarak nitelendirerek, "Böyle zamanlarda tek yapabileceğimiz şey birlik olmak. Bir olmalıyız, bu tehdide karşı savaş açmalıyız" diyerek tüm yerel yönetimlere birlik çağrısında bulundu.
Çözüm yerelde: daha fazla yerelleşme ve tarım konseyleri
Başkan Tugay, konuşmasında İzmir'in tarım potansiyeline de dikkat çekerek, çözüm önerilerini sıraladı. Kentte 350 bin hektarlık alanda tarım yapıldığını ve 190 bin hanenin geçimini çiftçilikten sağladığını belirten Tugay, tarım politikalarının daha fazla yerelleşmesi gerektiğini savundu. "Biz İzmir Tarım ve Gıda Konseyi oluşturduk aslında. Ama bölgelerin sorunlarının aynı olmadığını anladık. Daha yerelleştirerek gitmeli, belki Urla'nın kendisinin tarım ve gıda konseyi olmalı" diyen Tugay, mikro havza bazlı planlamanın önemine işaret etti. Kaliteli ürün geliştirme, rekolteyi artırma, doğru işleme, markalaşma ve pazarlama gibi konularda becerilerin artırılması gerektiğini belirten Tugay, "Biz İzmir'in tarımını her anlamda destekleme konusunda çok kararlıyız" diyerek sözlerini tamamladı. Bu panel, zeytinin sadece bir meyve değil, aynı zamanda bir memleket meselesi olduğunu ve yerel yönetimlerin bu mirası korumak için sonuna kadar mücadele edeceğini net bir şekilde ortaya koydu.




