İzmir, Ege’nin incisi olarak anılsa da, su kaynakları açısından kritik bir dönemeçte. Kentte kişi başına yıllık kullanılabilir su miktarı 1.000 metreküp seviyesine kadar düştü; bu rakam, su kıtlığı sınırında olduğumuzu gösteriyor. Uzmanlar, mevcut kaynakların hem miktar hem de kalite açısından sürdürülebilirliğinin tehlikede olduğuna dikkat çekiyor. İzmir’in su ihtiyacı büyük oranda barajlar ve yeraltı suyu kuyularından karşılanıyor. 2023 verilerine göre, kente sağlanan suyun yüzde 61’i yeraltı, yüzde 39’u ise yüzeysel kaynaklardan geliyor.

Havzalarda kirlilik ve aşırı kullanım tehdidi büyüyor

İzmir’in üç ana havzası olan Gediz, Küçük Menderes ve Kuzey Ege havzalarında, hem yerüstü hem de yeraltı sularında ciddi kirlilik ve miktar kaybı yaşanıyor. Gediz Havzası’nda yapılan izlemeler, fizikokimyasal ve biyolojik parametrelerde çevresel hedeflerin büyük ölçüde sağlanamadığını ortaya koyuyor. Özellikle endüstriyel ve tarımsal faaliyetlerin yoğun olduğu bölgelerde, ağır metallerden pestisitlere kadar birçok kirletici su kalitesini tehdit ediyor. Küçük Menderes Havzası’nda ise yeraltı su seviyeleri son yıllarda hızla düşerken, yerüstü sularının yüzde 38’i kötü, yüzde 11’i zayıf durumda. Kuzey Ege Havzası’nda da benzer şekilde, su kütlelerinin yüzde 70’inden fazlası orta ve yüksek risk altında.

Baraj havzalarında madencilik ve yapılaşma baskısı

İzmir’in en önemli içme suyu kaynağı olan Tahtalı Barajı ve gelecekte büyük umut bağlanan Çamlı Barajı havzaları, son yıllarda madencilik ve plansız yapılaşma baskısı altında. Özellikle Efemçukuru’nda yürütülen altın madenciliği faaliyetleri, baraj havzasının ekolojik dengesini tehdit ediyor. Uzmanlar, bu tür faaliyetlerin hem suyun kalitesini hem de miktarını olumsuz etkilediğini vurguluyor. Baraj havzalarında yaşanan kirliliğin önlenmesi ve koruma önlemlerinin artırılması gerektiği, kentteki su yönetiminin en acil başlıklarından biri olarak öne çıkıyor.

Atıksu yönetiminde ileri biyolojik arıtma öne çıkıyor

İzmir, atıksu arıtma konusunda Türkiye’nin en ileri kentlerinden biri olarak gösteriliyor. Kentte toplam 65 atıksu arıtma tesisi faaliyet gösteriyor ve arıtılan atıksuyun yaklaşık yüzde 97’si Avrupa standartlarında ileri biyolojik yöntemlerle temizleniyor. Ancak, arıtma tesislerinin kapasitesi ve altyapı yatırımlarının kentleşme hızına yetişememesi, özellikle yeni gelişen bölgelerde altyapı eksikliklerini beraberinde getiriyor. Kayıp ve kaçak su oranı merkez ilçelerde yüzde 27’nin üzerinde ve bu oran, hem ekonomik kayba hem de kaynak israfına yol açıyor.

İzmir Körfezi’nde ekolojik denge bozuldu

Bir zamanlar yüzülebilir olan İzmir Körfezi, bugün evsel ve endüstriyel atıkların, gemi trafiğinin ve plansız yapılaşmanın etkisiyle ciddi kirlilikle karşı karşıya. Körfezde son yıllarda sıkça yaşanan toplu balık ölümleri, deniz suyundaki oksijen yetersizliği ve sıcaklık artışıyla ilişkilendiriliyor. 2024 yazında yapılan analizler, körfezdeki birçok noktada E. coli ve diğer biyolojik parametrelerin sınır değerlerin çok üzerinde olduğunu gösterdi. Özellikle iç körfezde, kimyasal ve biyolojik parametrelerde kötü ekolojik kaliteye sahip alanlar tespit edildi.

Kuraklık ve iklim değişikliği riski kapıda

İzmir, Akdeniz ikliminin etkisiyle yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılıman ve yağışlı bir kent. Ancak son yıllarda yağış miktarındaki azalma ve sıcaklık artışı, baraj doluluk oranlarını da olumsuz etkiledi. 2024 yılında Tahtalı Barajı’nda son on yılın en düşük doluluk oranı kaydedildi. Uzmanlar, iklim değişikliğinin etkisiyle su kıtlığının daha da derinleşeceği uyarısında bulunuyor. Kent genelinde yapılan analizler, bazı ilçelerde yeraltı su seviyesinin 100 metrenin altına indiğini gösteriyor.

Bursasporlulara polis korteji! Bursasporlulara polis korteji!

Altyapı ve yönetim zaafiyetleri çözüm bekliyor

İzmir’de su yönetimi ve çevresel altyapı yatırımları, kentleşme ve nüfus artışına ayak uydurmakta zorlanıyor. Özellikle yağmur suyu ve kanalizasyon şebekelerinin ayrıştırılamaması, atıksu arıtma tesislerinin kapasite yetersizliği ve yeni tesislerin zamanında devreye alınamaması, kirlilikle mücadeleyi zorlaştırıyor. Kurumlar arası koordinasyon eksikliği, alınan önlemlerin etkinliğini azaltıyor. İzmir’de su yönetiminden sorumlu İZSU ve DSİ’nin gelecekteki su kaynakları için farklı yaklaşımlar benimsemesi, kamuoyunda kafa karışıklığına yol açıyor.

Çözüm için bütüncül ve şeffaf bir su politikası şart

Uzmanlar, İzmir’in su krizini aşması için mevcut kaynakların korunması, yeni su kaynaklarının araştırılması ve altyapı yatırımlarının hızlandırılması gerektiğini vurguluyor. Baraj havzalarında madencilik ve yapılaşmanın önlenmesi, arıtılmış atıksuların yeniden kullanımı, mikroplastik ve kimyasal kirliliğe karşı daha sıkı denetimlerin yapılması öneriliyor. Ayrıca, su kalitesi izleme verilerinin kamuoyuyla şeffaf biçimde paylaşılması, farklı kurumlar arasında etkin bir koordinasyonun sağlanması ve sürdürülebilir, bilim temelli bir su yönetimi politikası oluşturulması gerekiyor.

İzmir’in geleceği için su artık sadece bir kaynak değil, aynı zamanda yaşamın ve kentsel sürdürülebilirliğin anahtarı. Her geçen gün azalan ve kirlenen su varlıkları, kent yönetiminden bireylere kadar herkesin sorumluluk almasını zorunlu kılıyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ