Özge Uyanık/ Türkiye günlerdir orman yangınlarıyla kavruluyor. İzmir’in Buca, Ödemiş ve Çeşme ilçelerinde yaşanan yangınlar, kentte tam anlamıyla kabusa dönüştü. Binlerce hektar alan kül olurken, ortaya çıkan iddialar ihmaller zincirini bir kez daha gözler önüne serdi.

İzmir Valisi Süleyman Elban, yangınların elektrik hatlarından kaynaklandığını açıklayarak, “İnsan kaynaklı ya da sabotajdan kaynaklı yangınımız yok. Yangınlar elektrik hatlarından kaynaklı olarak çıkmış” dedi. İzmir ve Manisa'da elektrik dağıtım hizmetini üstlenen Gediz Elektrik ise Valinin açıklamasını yalanladı. Şirket, “Sahada gerçekleştirilen ilk değerlendirmelere göre bölgemizdeki yangınların elektrik hatlarından çıktığına ilişkin somut bulgu bulunmamaktadır” açıklamasını yaptı.

Özelleştirme felaketi getiriyor

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO Başkanı Mahir Ulutaş, yangınların kaynağı ve elektrik altyapısındaki ihmallere dikkat çekerek şu değerlendirmede bulundu:

“Vali Elban’ın açıklamasında, görgü tanıklarının ve yöre halkının şahitlikleri üzerinden en azından belli bir kısmının elektrik kaynaklı olabileceği görülüyor. Bu da şaşırtıcı değil. Çünkü özelleştirmelerle beraber elektrik şebekesinin bakımları gereğince yapılmıyor. Biz her sene yaza girerken 'Gerekli kontrolleri yapın' diye uyarıyoruz. Ancak bu kontrollerin ve bakımların yapılmadığı anlaşılıyor. Bu iş ciddi bir işletmecilik gerektiriyor. Fakat özel dağıtım şirketleri kısa vadeli karlarını önceledikleri için bakım faaliyetlerini birer maliyet kalemi olarak görüyor ve yapmıyorlar. Sahada yeterince personel yok, deneyimli personel sayısı çok az. Genelde düşük ücretli, yeni mezun ve yüksek sirkülasyona sahip mühendisler çalıştırılıyor. Dolayısıyla bu bakımlar gereğince yapılmıyor. Yapılmadığı için de orman yangınları ve diğer kazalar ne yazık ki yaşanıyor.”

Aa 20250702 38453432 38453422 Cesme Efzt

“Denetim yapacak kadro yok”
Kamu denetiminin yetersizliğine vurgu yapan Ulutaş şunları ekledi:

“Aslında her ne kadar özelleşmiş olsa da, bu tesisler işletme hakkı devri yöntemiyle özelleştirildiği için mülkiyeti hala kamuya ait. İşletmesini özel sektör yapıyor. Bunların denetlenmesi için de, yine Enerji Bakanlığı'na bağlı TEİAŞ bu denetimleri yapması ya da özel sektörün yapmadığını kontrol etmesi gerekiyor. Ancak TEİAŞ illerde ve bölgelerdeki kadroları bu denetimleri kontrol edecek sayıya sahip değil. Çok küçük ekipler çalışıyor. Dolayısıyla TEİAŞ da özel dağıtım şirketlerini kontrol etme ve kamusal denetim görevini yerine getiremiyor.”

“İnsan kaynağı yok edildi”

Tarım Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş, yangınlara karşı müdahalede yaşanan zafiyetleri vurgulayarak şunları söyledi:

“Müdahale için şu an hava araçları yeterli diyebiliriz. Ama sadece hava aracıyla da olmaz bu iş; yer araçları, ekipman ve işçiler de yetersiz. Yangın için işçilere yeterli eğitim verilmiyor ve sayıca da yetersizler. Daha yoğun bir sıcak olacak ve rüzgâr artacak. Yıllardır bilim insanları uyarıyor. İklim krizi giderek daha da yakıcı hale geliyor. Temel sorun, koruyucu önlemlerin olmaması. 186 yıllık geçmişi olan bir kurum bu kadar başıboş ve önemsiz olamaz. Yangın çıktıktan sonra söndürmek kolay olmuyor.

“Kızgın tavaya su döker gibi…”

Külün Ortasında Umut: Zeytinlik Alevlere Direndi
Külün Ortasında Umut: Zeytinlik Alevlere Direndi
İçeriği Görüntüle

Durmuş, hava araçlarının tek başına yeterli olmadığını, yangın söndürme yöntemlerindeki eksikleri ve yanlış müdahaleleri detaylı şekilde anlatarak şöyle devam etti:


Özellikle hava araçlarında gözlemledim; eğer su biraz yüksekten bırakılıyorsa, su daha aşağıya inmeden buharlaşıyor. Enerji çok yüksek. Hava sıcaklığı yangınla birlikte katlanıyor. Enerji on kat, hatta daha fazla artarsa söndürmek çok daha zor hale geliyor. Bir de yukarıdan atılan su bazen patlama etkisi yapıyor, ikinci bir yangın başlatabiliyor. Hidrojenle karbon birleştiğinde karbon monoksit oluşuyor, patlama meydana geliyor. Adeta hidrojen bombası gibi düşünebilirsiniz. Şöyle anlatayım: Kızgın bir tavayı ateşe koyun, iyice kızsın. Sonra üzerine bir bardak su dökün. O su anında patlar, sıçrar, etrafa yayılır ve büyük bir tehlike yaratır. Eğer yukarıdan atılan su peş peşe atılmaz, yer soğutulmazsa bir faydası olmuyor, yangın kendi seyrinde devam ediyor.


Ama esas sorun, devletin koruyucu önlemleri yeterince almaması. Ormanda yangınlarda en önemli şey yerinde ve zamanında müdahale. Bunu yapacak olan da orman köylüleridir. Ancak yaklaşık 23-24 yıllık iktidar döneminde orman köylüleri desteklenmedi, iş verilmedi, aç kaldı ve köylerini terk etmek zorunda kaldılar. Bu durum aynı zamanda Anayasa’ya aykırıdır. 172. madde der ki: 'Ormancılık faaliyetleri orman içi ve bitişiğinde yaşayan köylülerle yürütülür.' Yani kesme, fidanlama, bakım ve diğer işler orman köylüsüne yaptırılır. Ancak hükümet bu işleri tüccarlara verdi. Köylü aç kalınca köyü terk etmek zorunda kaldı.
Bir diğer boyut ise liyakat gözetilmemesi. Özellikle idareciler siyasi tercihler üzerinden atandı. Örneğin dün Ödemiş'te bir işçi arkadaşımız yangında yanarak öldü. Bu tamamen yangın amirinin yanlış kararından kaynaklandı. Rüzgârın etkisiyle yangının hızla yayılabileceği, işçinin tehlikede kalabileceği düşünülmeliydi.

Çeşme5-1

“12 yılda 60 bin izin verildi”

Durmuş, ormanlarla ilgili yanlış politikaların altını çizerek uyardı:

“Yangın mevsimi başlamadan ormanlık alanlarda insan hareketinin azaltılması gerekirken tam tersine ormanlar 'yol geçen hanı'na döndü. Son 12 yılda 60 bin ormana çeşitli izinler verildi. Maden izinleri, turizm izinleri, tesis izinleri adı altında birçok alanda izinler çıktı. Enerji nakil hatları da çok önemli. Örneğin Çeşme'deki yangın elektrik hattından çıktı. Enerji nakil hatlarına izin verilirken her yıl bakım yapılması, hatların altının temizlenmesi, ağaçların budanması gerekiyordu. Trafolar 40 dereceyi geçtiğinde sistemlerin devreye girmesi gerek. Ama bunlar yapılmıyor.
2018’de yapılan düzenleme ile ormanların orman dışı kullanıma açılması yetkisi Cumhurbaşkanı’na verildi. Böylece birçok alan orman dışına çıkarıldı. Bugün ormanlık alana giriş çıkış yasak deniyor, ama izin alan tüccarlar ellerini kollarını sallayarak ormanda dolaşıyor. Bir de Orköy (Orman ve Köy İlişkileri Genel Müdürlüğü) vardı, kapatıldı. Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü vardı, kapatıldı. Ne yapılıyor? Var olan ağaçlar kesilip satılıyor. Ülke ekonomisi kötüye gidince, 'Ormanları keselim, satalım, ekonomiyi düzeltelim' anlayışı ortaya çıktı. Bu, çok uluslu sermayeye ormanların peşkeş çekilmesi demektir.”

“1980’e göre 10 kat fazla”

Durmuş, orman alanlarının rant politikalarına kurban edilmesine de değinerek çarpıcı ifadeler kullandı:
“1980’de çıkan yangın sayısıyla 2024’teki yangın sayısı sayısal olarak benzer. Ama 2024’te yanan alan, 1980’e göre 100 kat fazla. O dönemde insanlar yangını kazma, kürek, şaplakla söndürüyordu. Şimdi ise ilk müdahale araçları, arazöz, iş makineleri, helikopter, İHA, uçak var. Ama yangınlar söndürülemiyor, büyüyor. Çünkü insan kaynağı yok edildi. Eğer insan kaynağı verimli kullanılmazsa, teknoloji hiçbir işe yaramaz. Temel sorun koruyucu önlem eksikliğidir. Bu yüzden yangınlar yıkıcı hale geliyor. Maalesef yanmaya da devam edecek bu anlayış sürdüğü sürece.

Kaynak: Özge Uyanık