9 Eylül Gazetesi'nden Fevzi Efe Sekitmez'in haberi/ Şehrin kalabalık sokaklarından uzakta, her yıl sayısı artan gökdelenlerinin gölgesi altında kalan Ege Mahallesi’nde çok hoş karşılandım. Her yöne açılan sayısız kollarıyla dar sokaklarda kaybolmamak işten bile değilken mahalleden herhangi birisine Kadriye Abla nerede diye sorarsanız herkes parmakla sokağın sonundaki evi işaret edecektir.
Güneşin yakıcı olduğu bir vakit olmasına rağmen herkes sokaktaydı. Bir kadın köpeğini ve kucağındaki bebeğini gezdirmeye çıkmış mahalle kahvesindeki Levent abisine hal hatır soruyordu. Mahallenin az sayıdaki esnaflarından fırıncı ve kasap sıcaktan bunalmış olacaklar ki hava almak için çıktıkları kapı önünde tavla oynuyordu.
Kapı önündeki esnafa Kadriye Abla’nın evini sorduktan sonra eski Güzel Parti meclis adayı ve mahallenin kanaat önderlerinden Kadriye Çayırlı’nın yanına ulaştım...
Beni ve arkadaşım İrem’i aceleyle eve davet etti:
“Ortalık çok karışık, mahalleye gelen medyacılar bizi hedef gösterdiler herkes çok sinirli” diyerek gergin yüzünden ve halinden belli olan öfkesini kusmaya başladı...
‘GAZETECİSİN, DOĞRULARI YAZ ANNEM'
İkram edilen bir bardak buz gibi sudan bir yudum aldıktan sonra soru sormama fırsat kalmadan Kadriye Çayırlı anlatmaya başladı:
“Bunların hepsini yaz annem: ama sen gazetecisin doğruları yaz... Mahallem benim... öyle değil, burası bir şekilde kötülendi. Bu kötülüğün karşılığında onların yaptığının örtülmesi, buranın aslında bu kadar zor ve kötü bir yer olmadığını göstermemiz için bir şeyler yapalım... Burası hakkında zamanında çok kişi yazıp çizdi. Çok kişi kameralarıyla çekim yaptı. Bizim insanımız her zaman: ‘Bizim mahallemiz iyi bir yer ama uyuşturucu var. Gençlerimiz işsiz. Onlara iş verin, bize iş verin. İş verin ki biz de aşk bulalım, eş bulalım’ demek istediler. Ama Kaş yaparken göz çıkartıyorlar.”
‘BU PİSKOLOJİK BİR BASKI’
Mahallede yaşanan sorunların ülkenin her yerinde yaşandığını söyleyen Kadriye abla, “Böyle olmaz! Bizim mahallemizin mahalle kültürü var. Düğünlerimiz mahallede olur. Yediden yetmişe burada herkes birbirini tanır. Her yerde olduğu gibi, burada da iyisi de kötüsü de var. Ama bu mahalleyi bu kadar kötülemeye hakkı yok kimsenin. Şimdi orada bir kötü varsa, bütün mahalleyi kötülemeye gerek var mı? Ancak burada benim patates tezgahımı, onun limonata tezgahını, onun sandviç dükkanını, işte birinin bakkal dükkanını kapattırmak bunun çözümü değil. Çünkü gece unutur, parası geç gelir, kocası işten gelir bir tane süt almak ister; gece onun için mahalle arasında bizim bakkallarımız var. Ama polis hepsini kapatıyor... Yine mesela işte gürültü varsa, biz çağıralım polisi, diyelim ki bakın burada işte bir olay var, kavga var. Gelsin müdahale etsin. Ama hiçbir şey yokken her gece baskın yapılır gibi gelinmesi... Bu bir psikolojik baskı. Çocuklar korkuyor, psikolojik olarak etkileniyorlar. Ben Alsancak’ta mutfakta çalışıyorum. Orada mesela diyorlar ki; çingene gibi olma, çingene gibi dilencilik yapma. Aslında bizim burada dilenci falan yok yemin ederim. Çiçek satan yok, falcılık yok. Biz de bunları dizilerden izliyoruz” diye konuştu.
'ANNE ÇİNGENE KİM?'
Oturduğu sedirden doğrularak biraz daha yaklaştı Kadriye abla, yutkunarak ve söylerken canı sıkılırcasına daha bir alçak sesle şu hikayeyi anlattı:
“Çok eskiden hiç unutmam çocuklarımla beraber 23 Nisan gösterileri için Hasanağa Parkı'nda bir gösteriye gittik. Orada bizim çocuklarımızı çingene diye anons ettiler, çıkardılar. Çocuklar diyor ki, kimi çağırıyorlar anne, çingene kim, ne diyorlar? Anlamıyor çocuklar. Tabii bütün büyüklerin modu kırıldı. Şimdi çocuklarım büyüdü, diyorlar ki, ‘Teyze biliyor musun sen bizi bir 23 Nisan etkinliğine götürmüştün, bize çingene demişlerdi şimdi ne demek olduğunu biliyoruz. Biz üzülüyoruz, bizi ötekileştirmeyin. Bizim gençlerimizi elbette kollayın, çocuklarımızı okula aşılayalım. Onlara mesela okula giderken bir okul harçlığı verebilelim. Onları ödüllendirelim, okulda spora teşvik edelim. Bizi medyada gösterenler deseydiler ki bakın gençler burada hani uyuşturucu bağımlısı olmasın, devletimiz iş versin, evlerini yıkmayın. Hani biz gerçekten çok samimiyiz, cahil olabiliriz. Ama siz de ne olur sakın saptırmayın çocuklar, sakın anneciğim lütfen.”