Türkiye'nin ekonomik geleceğine dair en önemli öncü göstergelerden biri olan Ekonomik Güven Endeksi, Temmuz ayında da piyasaların ve vatandaşların beklentilerini yansıtan bir karne sundu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından her ay düzenli olarak açıklanan ve tüketiciden sanayiciye, esnaftan müteahhide kadar ekonominin tüm aktörlerinin ruh halini ölçen endeks, Haziran ayındaki 96,7'lik değerinden hafif bir gerilemeyle 96,3'e düştü.
Rakamdaki bu küçük düşüşten daha önemli olan ise, endeksin istikrarlı bir şekilde 100 puanlık psikolojik ve teknik sınırın altında kalmaya devam etmesi. Ekonomik Güven Endeksi'nin 100'den küçük olması, genel ekonomik duruma ilişkin "kötümserliği", 100'den büyük olması ise "iyimserliği" ifade ediyor. Bu durum, ekonominin temel aktörlerinin, geleceğe yönelik belirsizlikler ve mevcut zorluklar nedeniyle temkinli ve karamsar bir duruş sergilediğini teyit ediyor. Ancak endeksin alt kalemleri incelendiğinde, bu genel karamsarlığın arkasında birbiriyle çelişen, farklı hikayeler barındıran ve Türkiye'nin mevcut ekonomik yapısının ne kadar karmaşık olduğunu gösteren bir tablo ortaya çıkıyor.
Tüketicinin sofrasındaki yangın güveni eritti
Temmuz ayı verilerindeki en dramatik ve en endişe verici gelişme, hiç şüphesiz tüketici güveninde yaşandı. Vatandaşın hane halkı bütçesine, gelecekteki maddi durumuna ve genel ekonomik gidişata dair beklentilerini ölçen tüketici güven endeksi, bir önceki aya göre yüzde 1,8'lik sert bir düşüşle 85,1'den 83,5'e geriledi. Bu, 100 puanlık iyimserlik eşiğinin çok altında, derin bir karamsarlığa işaret ediyor.
Bu rakamlar, aslında milyonlarca hanenin mutfağında ve cüzdanında yaşanan gerçeğin istatistiksel bir yansıması. Dur durak bilmeyen gıda enflasyonu, her ay katlanarak artan kiralar, ulaşımdan eğitime kadar hayatın her alanına yayılan yüksek maliyetler, tüketicinin alım gücünü eritirken, geleceğe dair umutlarını da tüketiyor. Vatandaşlar, mevcut gelirleriyle ayı nasıl getireceklerini, faturalarını nasıl ödeyeceklerini ve olası bir işsizlik durumunda ne yapacaklarını daha fazla düşünmeye başladı. Bu durum, tüketicileri harcamalarını kısmaya, borçlanmaktan kaçınmaya ve sadece zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaya itiyor. Tüketici güvenindeki bu düşüş, ekonominin can damarı olan iç talebin zayıflama riski taşıdığını gösteriyor ve bu durumun, ilerleyen aylarda perakende ve hizmet sektörleri üzerinde bir baskı unsuru oluşturması bekleniyor.
Sanayinin çarkları dönüyor ama temkinli bir iyimserlik var
Tüketici cephesindeki bu karamsar havanın aksine, ekonominin üretim kanadından, yani sanayiden gelen veriler bir nebze de olsa umut veriyor. Reel kesim (imalat sanayi) güven endeksi, Temmuz ayında yüzde 0,5 oranında bir artış göstererek 98,4'ten 98,9'a yükseldi. Bu artış, sanayicilerin ve imalatçıların, geleceğe yönelik beklentilerinde hafif bir iyileşme olduğunu gösteriyor.
Bu durum, üreticilerin önümüzdeki aylara dair siparişler, üretim hacmi ve ihracat potansiyeli konusunda bir önceki aya göre daha az karamsar oldukları anlamına geliyor. Döviz kurundaki istikrar, ihracat pazarlarındaki kısmi canlanma veya girdi maliyetlerindeki artış hızının yavaşlaması gibi faktörler, sanayicinin moralini bir miktar düzeltmiş olabilir.
Ancak burada da temkini elden bırakmamak gerekiyor. Zira endeks, tüm bu artışa rağmen hala 100 puanlık iyimserlik eşiğinin altında. Bu, sanayicinin de tam anlamıyla bir "bahar havası" yaşamadığını, yatırım ve kapasite artışı gibi kararları alırken hala oldukça "temkinli" davrandığını gösteriyor. Yani, sanayinin çarkları dönüyor, ancak henüz tam gaz çalışmıyor.
Hizmet ve perakendede yaz rehaveti mi, yavaşlama sinyali mi?
Ekonominin nabzını en hızlı tutan iki sektör olan hizmet ve perakendede ise karışık sinyaller geliyor. Her iki sektörün güven endeksi de 100 puanlık iyimserlik eşiğinin üzerinde kalarak genel olarak olumlu bir görünüm sergilese de, bir önceki aya göre yaşanan düşüşler dikkat çekici.
Hizmet sektörü güven endeksi, yüzde 0,8'lik bir azalışla 110,9'dan 110,0'a geriledi. Benzer şekilde, perakende ticaret sektörü güven endeksi de yüzde 0,5'lik bir düşüşle 108,5'ten 107,9'a indi. Bu sektörler, doğrudan tüketici güveni ve harcamalarıyla bağlantılı olduğu için, bu düşüşler şaşırtıcı değil. Tüketicinin harcamalarını kısması, ilk olarak restoran, kafe, alışveriş merkezi gibi hizmet ve perakende noktalarında hissediliyor.
Bu düşüşün, turizm sezonunun da etkisiyle geçici bir "yaz rehaveti" mi, yoksa tüketici güvenindeki erimeye bağlı daha kalıcı bir yavaşlamanın ilk sinyali mi olduğu önümüzdeki aylarda netleşecek. Ancak bu veriler, iyimserlik bölgesinde olsalar bile, bu sektörlerdeki işletme sahiplerinin geleceğe dair bir miktar endişe taşımaya başladığını gösteriyor.
İnşaat sektöründe dipten dönüş umudu
Temmuz ayı verilerinin belki de en sürprizli ve en olumlu gelişmesi, uzun süredir krizde olan inşaat sektöründen geldi. İnşaat sektörü güven endeksi, bir önceki aya göre yüzde 2,2'lik güçlü bir artışla 86,9'dan 88,8'e yükseldi. Bu, alt endeksler arasındaki en yüksek aylık artış olarak kayıtlara geçti.
Bu artış, sektörün hala derin bir karamsarlık içinde olduğunu (88,8'lik değer 100'ün oldukça altında) değiştirmiyor. Ancak, bu sert yükseliş, sektörün artık "dipten dönüyor" olabileceğine dair bir umut ışığı yaktı. Yüksek faiz oranları ve artan maliyetler nedeniyle durma noktasına gelen inşaat sektöründe, müteahhitlerin geleceğe yönelik beklentilerinde bir kıpırdanma olduğu anlaşılıyor. Hükümetin kentsel dönüşüm projelerini hızlandırma vaatleri, olası yeni kamu altyapı yatırımları veya faiz oranlarında yaşanabilecek olası bir düşüş beklentisi, sektördeki bu moral artışının arkasındaki nedenler olabilir. Ancak bu sektörün kalıcı bir toparlanma yaşaması için, bu güven artışının somut projelere ve satışlara dönüşmesi gerekiyor.
Güven endeksi ne anlatıyor? Ekonominin geleceğine dair ipuçları
Tüm bu alt endeksler bir araya geldiğinde, Ekonomik Güven Endeksi, Türkiye ekonomisinin "iki vitesli" bir yapıda ilerlediğini ortaya koyuyor. Bir yanda, yüksek enflasyonun ve hayat pahalılığının altında ezilen, geleceğe karamsar bakan ve harcamalarını kısan bir tüketici kesimi var. Diğer yanda ise, bu zorlu koşullara rağmen çarklarını döndürmeye çalışan, ihracatla nefes alan ve geleceğe dair temkinli de olsa bir umut besleyen bir üretim kesimi (sanayi ve inşaat) bulunuyor.
Bu tablo, hükümetin uyguladığı ekonomi politikalarının da bir yansıması. Enflasyonu düşürmek amacıyla uygulanan sıkı para politikası ve faiz artışları, iç talebi ve dolayısıyla tüketimi baskılarken, bu durum tüketici güvenini olumsuz etkiliyor. Diğer yandan, daha istikrarlı bir kur ve öngörülebilir bir ekonomi yönetimi, üreticilerin ve ihracatçıların önünü bir nebze de olsa görmesini sağlıyor.
Temmuz ayı güven endeksi, bu hassas dengenin sürdürülebilirliğine dair önemli soruları beraberinde getiriyor. Tüketimin bu kadar zayıfladığı bir ortamda, üretim tek başına ekonomiyi ne kadar süre sırtlayabilir? Enflasyonla mücadele ederken, büyümeden ne kadar feragat edilecek? Önümüzdeki aylarda açıklanacak yeni veriler, ekonominin bu iki farklı hızda ilerleyen yapısının bir dengeye mi oturacağını, yoksa bir tarafın diğerini aşağı mı çekeceğini gösterecek. Bu nedenle, 28 Ağustos'ta açıklanacak bir sonraki güven endeksi, ekonominin gelecekteki rotasına dair çok daha net ipuçları verecek.