Türkiye'de, 600 bini aşkın kamu işçisinin ve onlarla birlikte yaklaşık 3 milyon kişinin hayatını doğrudan ilgilendiren Toplu İş Sözleşmesi (TİS) çerçeve protokolü görüşmeleri, hükümetin sunduğu düşük zam teklifiyle adeta duvara tosladı. Aylardır süren bekleyişin ardından, masaya gelen ve ilk 6 ay için sadece yüzde 16'lık bir artış öngören teklif, ülkenin en büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş tarafından "kabul edilemez bir sefalet dayatması" olarak nitelendirildi. Bu gelişmenin hemen ardından, geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanlığı önünde kitlesel bir protesto gösterisi düzenleyen Türk-İş, mücadelesini bir üst seviyeye taşıma kararı aldı. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay başkanlığında, 81 ilin sendika başkanlarının katılımıyla Ankara'da gerçekleştirilen olağanüstü toplantının ardından, talepler karşılanana kadar sürecek olan, kademeli ve son derece sert bir eylem planı kamuoyuna duyuruldu. Bu plan, sadece bir protestodan ibaret olmayıp, Türkiye'nin dört bir yanındaki kamu işyerlerinde hayatı durma noktasına getirebilecek bir dizi eylemi içeriyor.

Masada uzlaşı çıkmadı, meydanlar ısınıyor

Hükümet ile kamu işçisi sendikaları arasındaki gerilimin temelinde, enflasyon karşısında eriyen maaşlar ve bu maaşlara önerilen düşük zam oranı yatıyor. Türk-İş ve Hak-İş, şubat ayında sundukları ortak teklifte, en düşük günlük ücretin 1800 liraya yükseltilmesini, bu artışın ardından 2025'in ilk altı ayı için yüzde 50, diğer altı aylık dönemler için ise yüzde 25 zam yapılmasını ve bu zamların üzerine de yüzde 10'luk bir refah payı eklenmesini talep etmişti. Bu, hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon karşısında işçinin alım gücünü korumayı hedefleyen kapsamlı bir teklifti.

Ancak, hükümet kanadının, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in onayıyla masaya getirdiği karşı teklif, sendikaların beklentilerinin çok altında kaldı. Hükümetin teklifinde, ilk 6 ay için yüzde 16, ardından gelen 6 aylık dilimlerde ise sırasıyla yüzde 8, yüzde 7 ve yüzde 5 gibi komik rakamlar yer alıyordu. Bu teklif, sendikaların taleplerinin üçte birine dahi ulaşamayan ve mevcut enflasyon oranlarının çok gerisinde kalan bir "sefalet dayatması" olarak algılandı. İşte bu teklif, bardağı taşıran son damla oldu ve Türk-İş'i, tarihinde eşine az rastlanır bir eylem takvimini devreye sokmaya itti. Ergün Atalay'ın "Artık bıçak kemiğe dayandı" sözleri, sendikanın bu konudaki kararlılığının bir özetiydi.

Kademeli eylem takvimi: işte beş haftalık yol haritası

Türk-İş tarafından açıklanan eylem planı, her hafta dozajı artan, kamuoyunun dikkatini çekmeyi ve hükümet üzerinde baskı kurmayı hedefleyen stratejik adımlardan oluşuyor. Beş hafta sürmesi planlanan bu eylem takvimi, adeta bir ültimatom niteliği taşıyor:

  • Birinci Hafta: Uyarı ve Basın Açıklamaları
    Eylemlerin ilk haftasında, Türk-İş'e bağlı sendikalarda örgütlü işçiler, daha yumuşak ama sembolik değeri yüksek eylemlerle süreci başlatacaklar. İşçiler, bulundukları işyerinin 500 metre yakınında toplanarak, kamuoyunun dikkatini çekecek ve ardından işyeri kapısı önünde kitlesel basın açıklamaları yapacaklar. Bu ilk adım, hükümete "taleplerimizi duyun" mesajı vermeyi ve kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlıyor.

  • İkinci Hafta: Üretimden Gelen Güç Devrede
    Eğer ilk haftadaki uyarılardan bir sonuç alınamazsa, ikinci haftada eylemlerin dozu artacak ve "üretimden gelen güç" devreye sokulacak. İşçiler, işbaşı yaptıktan sonra, ülke genelindeki tüm kamu işyerlerinde 2 saatlik bir oturma eylemi yapacaklar. Alternatif olarak ise, yarım günlük bir iş bırakma eylemi gerçekleştirilecek. Bu, kamu hizmetlerinde ve üretimde aksamalara yol açarak, sorunun ciddiyetini daha somut bir şekilde ortaya koyacak.

  • Üçüncü Hafta: Sabaha Kadar Nöbet
    Mücadelenin üçüncü haftasında ise, eylemler çok daha radikal bir boyut kazanacak. İşçiler, mesai bitiminde işyerlerini terk etmeme eylemi yapacaklar. Bu, sadece bir protesto değil, aynı zamanda işyerlerini ve üretim alanlarını "sahiplenme" anlamına gelen, son derece güçlü bir mesaj içeren bir eylem. İşçiler, geceyi işyerlerinde geçirerek, sabaha kadar "hak nöbeti" tutacaklar. Bu eylem, kamuoyunda büyük yankı uyandırma ve işçilerin kararlılığını gösterme potansiyeli taşıyor.

    Ulaşımda iki yeni sözleşme krizi
    Ulaşımda iki yeni sözleşme krizi
    İçeriği Görüntüle
  • Dördüncü Hafta: Hedef Siyasi İktidar
    Dördüncü haftada ise, eylemlerin adresi doğrudan siyasi iktidar olacak. 81 ilde, eş zamanlı olarak AKP il binalarının önünde kitlesel basın açıklamaları yapılacak. Bu, sorunun muhatabının sadece bürokrasi değil, doğrudan hükümet ve iktidar partisi olduğunu vurgulamayı amaçlayan, siyasi niteliği yüksek bir eylem olacak.

  • Beşinci Hafta: Genel İş Bırakma ve Şalter İndirme
    Eğer tüm bu adımlara rağmen bir sonuç alınamazsa, eylem takviminin son ve en etkili haftasında, Türkiye genelinde bir günlük bir iş bırakma eylemi yapılacak. Bu, adeta bir "genel grev" provası niteliği taşıyacak ve kamudaki hayatı bir günlüğüne durma noktasına getirecek. Ulaşımdan enerjiye, sağlıktan belediye hizmetlerine kadar birçok alanda yaşanacak aksamalar, hükümet üzerindeki baskıyı en üst seviyeye çıkaracak. Bu, işçilerin son uyarısı olacak.

Sadece bir zam pazarlığı değil: sosyal ve ekonomik yansımalar

Türk-İş'in başlattığı bu süreç, sadece basit bir zam pazarlığının çok ötesinde anlamlar taşıyor. Bu, aynı zamanda, hükümetin uyguladığı ekonomi politikalarına ve kemer sıkma tedbirlerine karşı, emeğin ve alın terinin bir başkaldırısı niteliğinde. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in yürüttüğü ve enflasyonu düşürme hedefli sıkı para politikasının faturasının, her zaman olduğu gibi yine dar ve sabit gelirli kesimlere, yani işçilere, memurlara ve emeklilere kesilmesine karşı bir itiraz yükseliyor.

İşçiler, enflasyonun nedeni olmadıklarını, aksine enflasyonun en büyük mağdurları olduklarını dile getiriyorlar. Bu nedenle, enflasyonla mücadele adı altında, kendilerine sefalet ücretlerinin dayatılmasını kabul etmiyorlar.

Bu eylem planının hayata geçirilmesi, Türkiye ekonomisi ve sosyal hayatı üzerinde de ciddi yansımalar yaratma potansiyeli taşıyor. Özellikle iş bırakma eylemlerinin gerçekleşmesi, kamu hizmetlerinde ciddi aksamalara yol açabilir. Ulaşım, enerji üretimi, belediye hizmetleri gibi alanlarda yaşanacak sorunlar, sadece ekonomiyi değil, milyonlarca vatandaşın günlük yaşamını da olumsuz etkileyebilir. Ancak sendikalar, bu noktaya gelinmesinin sorumlusunun, işçinin sesine kulak tıkayan ve onlara adil bir yaşam standardı sunmayan hükümet olduğunu savunuyor.

Gelecek belirsiz: türkiye gerilimli bir yaza hazırlanıyor

Türk-İş'in bu kararlı duruşu, Türkiye'nin oldukça gerilimli ve hareketli bir yaza hazırlandığını gösteriyor. Hükümetin, bu eylem planı karşısında nasıl bir tavır alacağı, masaya yeni ve kabul edilebilir bir teklif sunup sunmayacağı, önümüzdeki günlerin en kritik sorusu olacak. Eğer hükümet geri adım atmaz ve sendikalar da eylem planını kararlılıkla uygularsa, Türkiye, toplumsal ve ekonomik açıdan zorlu bir döneme girebilir.

Gözler şimdi, bir yandan Türk-İş'in ilk hafta eylemlerini nasıl hayata geçireceğinde, diğer yandan da hükümet kanadından gelecek olası bir diyalog çağrısında veya yeni bir teklifte olacak. Ancak kesin olan bir şey var ki, 600 bin kamu işçisi, haklarını almak için uzun ve zorlu bir mücadeleye başlamış durumda. Bu mücadelenin sonucu, sadece onların değil, Türkiye'deki tüm emekçilerin geleceği ve çalışma hayatının dengeleri açısından da belirleyici olacak.

Kaynak: HABER MERKEZİ