İzmir'de faaliyet gösteren Alman nakliye şirketi Hapag-Lloyd'da çalışan yaklaşık 300 kişi, güne hayatlarının şokunu yaşayarak başladı. Yıllarını verdikleri şirketin üst yönetimi, yüzlerce çalışanın ve ailesinin geleceğini hiçe sayan kapatma kararını, soğuk bir kurumsal e-posta ile duyurdu. İnsan Kaynakları ve Bölge Direktörlerinin imzasıyla gönderilen mesajda, şirketin İzmir'deki Küresel Yetenek Merkezi'nin kapısına kilit vurulacağı ve tüm çalışanların iş akitlerinin sonlandırılacağı belirtildi. Bu haber, merkezde görev yapan nitelikli mühendis, uzman ve yöneticilerden oluşan beyaz yakalı çalışanlar arasında tam bir infial yarattı. Şirket yönetiminin, işten çıkarma sürecinin bir yıla yayılacağı ve "adil bir geçiş" sağlanacağı yönündeki vaatleri, işsizlik gerçeğiyle yüzleşen emekçilerin yüreğine su serpmedi. Geleceklerini bir anda belirsizlik içinde bulan yüzlerce çalışan, küresel bir şirketin kâr hırsı uğruna nasıl bir gecede gözden çıkarılabileceğinin en acı örneğini yaşadı. Soğuk bir e-posta ile duyurulan bu kıyım kararı, modern çalışma hayatında emekçilerin ne denli güvencesiz koşullarda istihdam edildiğini bir kez daha kanıtladı.
Enflasyon bahane, emek sömürüsü şahane
Hapag-Lloyd yönetimi, aldığı bu acımasız kararın arkasındaki neden olarak Türkiye'deki yüksek enflasyon ve artan maliyetleri gösterdi. Operasyonların "finansal olarak sürdürülemez" hale geldiği iddiası, küresel sermayenin yıllardır başvurduğu klasik bir bahaneden öteye geçemedi. Şirketin milyarlarca dolarlık kârları söz konusu olduğunda göz ardı edilen maliyetler, konu emekçilerin hakları olduğunda bir anda "sürdürülemez" bir yüke dönüştü. Bu karar, Hapag-Lloyd'un Türkiye'deki ekonomik koşulları, daha ucuz iş gücü pazarlarına yönelmek için bir fırsat olarak gördüğünü açıkça ortaya koyuyor. İzmir'deki 300 nitelikli çalışanın işine son verilirken, onların tüm görev ve sorumluluklarının Malezya'nın Kuala Lumpur kentindeki tesise devredilmesi, bu emek sömürüsü stratejisinin en net kanıtı. Bu hamle, küresel şirketlerin kârlarını maksimize etmek için ülkeler arasında nasıl kolayca yer değiştirebildiğini ve bu süreçte emekçilerin hayatlarını nasıl hiçe saydığını gösteriyor. Enflasyon, bu oyunda sadece bir bahanedir; asıl amaç, her zaman olduğu gibi, maliyetleri düşürerek kâr marjını artırmak ve bu yükü tamamen çalışanların omuzlarına yıkmaktır.
Nitelikli iş gücüne ve beyin gücüne darbe
Hapag-Lloyd'un bu kararı, sıradan bir işten çıkarma vakasının çok ötesinde, Türkiye'nin nitelikli iş gücüne ve beyin gücüne vurulmuş ağır bir darbedir. Kapı dışarı edilen 300 çalışanın tamamı, alanlarında uzmanlaşmış, yabancı dillere hakim, yüksek eğitimli profesyonellerden, yani beyaz yaka olarak tabir edilen kesimden oluşuyor. Bu durum, olayı basit bir istihdam kaybından çıkarıp, bir "beyin kıyımına" dönüştürüyor. Türkiye'nin yetiştirdiği bu değerli insan kaynağı, bir Alman şirketinin kâr kararıyla bir anda işsizlik kuyusuna itiliyor. Mevcut ekonomik kriz koşullarında, bu nitelikteki profesyonellerin dahi İzmir'de veya Türkiye'nin başka bir yerinde benzer koşullarda yeni bir iş bulması oldukça zor görünüyor. Bu durum, ülkedeki beyin göçünü daha da tetikleyecek bir potansiyel taşıyor. Şirket, Türkiye'deki ana nakliye operasyonlarının devam edeceğini açıklasa da bu, yaşanan işçi kıyımı gerçeğini değiştirmiyor. Asıl yükü taşıyan, şirketin operasyonel gücünü oluşturan emekçiler tasfiye edilirken, şirketin ticari varlığının sürmesi, sömürü düzeninin devam ettiğini gösteriyor.
Sendikalar ve çalışanlar şimdi ne yapacak?
Bu büyük kıyım karşısında çalışanların ve emek örgütlerinin nasıl bir tavır alacağı merak konusu. Genellikle sendikal örgütlenmenin zayıf olduğu beyaz yaka sektöründe, 300 çalışanın birlikte hareket edip haklarını arayabilmesi oldukça zorlu bir süreç olarak görünüyor. Şirket yönetiminin, işten çıkarmaları bir yıllık bir sürece yayma kararı, olası bir toplu direnişi kırmak ve çalışanların tepkisini zamana yayarak sönümlendirmek için atılmış kurnazca bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu taktik, emekçilerin bireysel olarak mücadele etmek zorunda bırakılmasını ve yasal haklarını arama süreçlerinin zorlaştırılmasını amaçlıyor. Sendikaların ve emek örgütlerinin bu sürece ne kadar müdahil olabileceği, çalışanlara hukuki ve örgütsel destek sağlayıp sağlayamayacağı, bu mücadelenin seyrini belirleyecek en önemli faktör olacak. Ancak mevcut koşullar altında, yüzlerce beyaz yakalı emekçinin, küresel bir devin karşısında haklarını savunurken yalnız ve çaresiz kalma riski oldukça yüksek. Hapag-Lloyd gemisi yeni limanlara doğru yol alırken, geride bıraktığı 300 emekçi ve ailesi, belirsiz bir geleceğin fırtınalı sularında ayakta kalma mücadelesi verecek.