Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen '8'inci Anadolu Medya Ödülleri' töreninde konuştu. Halktan yana ve halka karşı kendisini sorumlu hissederek yayıncılık yapan mahalli medyanın yerini başka hiçbir kurumun alamayacağını ve dolduramayacağını vurgulayan Erdoğan, "Mahalli medyamız insanımızın talep, beklenti ve eleştirilerini aktarmada bir nevi köprü görevi yapıyor. Ülkemizin sosyal, kültürel ve ekonomik değerlerini, sınırlı imkanlarla yansıtan Anadolu medyası ne kadar etkili olursa, demokrasi kültürümüz o derece güçlü olacaktır. Siz değerli medya mensuplarının yıllardır seslerini duyurmak, vatandaşın teferruat gibi gösterilen mesajlarını kamuoyuna iletmek noktasında verdiği mücadeleyi en iyi bilenlerdenim. Bu anlayışla siyasi hayatımızın tüm aşamalarında Anadolu yayıncılığının yanında olduk. Sizlere gereken her türlü desteği sağlamaya çalıştık. İnşallah bundan sonra da size sahip çıkmayı sürdüreceğiz. Milletin karşısında kurumlanan ve konumlanan değil, milletin yanında dimdik duran dördüncü kuvvet olarak siz kıymetli Anadolu medyası mensuplarına kapımızın her zaman açık olduğunu burada özellikle ifade ediyorum. Rabb'im muhabbetimizi ve dayanışmamızı daim eylesin diyorum. Gündemini millete ve milletin değerlerine sabitlemiş yayıncılığın önemini her geçen gün daha net kavrıyoruz. Anadolu Yayıncıları son 12-13 yılda yüz yüze geldiğimiz kritik kavşakların tamamında gerçekten takdire şayan duruş sergilediler. Sokaklarımızın ateşe verildiği, milletin malına, mülküne hatta canına kastedildiği Gezi olaylarında birileri 24 saat canlı yayınlarla gezici vandalları överken, sizler milletten yana net tavır koydunuz" dedi.

'SİZLERİN SAMİMİ DESTEĞİNİ DAİMA YANIMIZDA HİSSETTİK'

Anlı şanlı basın organlarının 17-25 Aralık darbe girişimine çanak tuttuğunu ifade eden Erdoğan, "Sizler milli iradenin sesi oldunuz. 15 Temmuz gecesi birileri 'bekle-gör' politikası izlerken, Anadolu medyası olarak demokrasimizi korkusuzca savundunuz. Terör saldırılarından bölgemizdeki çatışmalara kadar pek çok gelişmede sizlerin samimi desteğini daima yanımızda hissettik. Demokrasimize destek olduğunuz için her birinize teşekkür ediyorum. Anadolu yayıncılarının vicdanlı ve ilkeli tutumlarını, Gazze'deki katliamda da aynı kararlılıkla devam ettirdiklerini memnuniyetle takip ediyorum. İsrail güçleri tarafından Filistin'de şehit edilen gazeteci meslektaşlarınızın hatıralarına ve mücadelelerine sahip çıktığınız için sizleri tebrik ediyorum" diye konuştu.

'BİR AVUÇ VİCDAN SAHİBİ DIŞINDA KİMSE SAVUNMUYOR'

Erdoğan, müslümanlıklarıyla birlikte insanlıklarının da sınandığı bu 'cinnet' haline tepki göstermenin Filistin halkına karşı insani görevleri olduğunu söyleyerek, "Vicdanı kurumayan hiç kimse böyle zulme suskun kalamaz. Ancak yıllardır bize basın özgürlüğü dersi verenler, görüyoruz ki işgal altındaki Filistin topraklarında yaşananlara seslerini çıkarmıyor. İsrail saldırılarında katledilen 150'ye yakın basın mensubunun hakkını sizin gibi bir avuç vicdan sahibi dışında kimse savunmuyor" ifadelerini kullandı.

'NEREDEN BAKSAN TUTARSIZLIK, NEREDEN BAKSAN AHMAKÇA'

Medya ofisleri basılırken, haber kanalları kapatılırken, canlı yayında gazeteciler kurşunlanırken, Gezi olayları sırasında Türkiye'ye kamp kuranlardan hiçbir tepki yükselmediğini belirten Erdoğan, "Öyle bir çifte standartla karşı karşıyayız ki, sadece 8 ayda 150 gazeteciyi katledenler hala basın hürriyetinden bahsedebiliyor. Merhum Ahmet Kaya ne diyor du? 'Nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça.' Bunlarınki yalnızca tutarsızlık değildir. Aynı zamanda vicdansızlık, ilkesizlik, adaletsizlik ve tarafgirliktir. Elbette tarih zulüm karşısında susanlarla her türlü bedeli göze alarak hakkı ve hakikati haykıranları kaydetmektedir. Tarih iliştirilmiş gazeteciler ile canları pahasına görev yapan gerçek basın emekçilerini yazmaktadır" dedi.

'ALINLARINA YAPIŞAN KARA LEKEYİ ÖMÜRLERİ BOYUNCA SİLEMEYECEK'

Erdoğan, "Bugün soykırım karşısında 'üç maymunu' oynayanlar ise alınlarına yapışan kara lekeyi ömürleri boyunca silemeyecek. Kardeşlerim biz millet ve devlet olarak tarihin doğru tarafında olmanın çabasındayız. Gazze'deki katliamların ilk gününden itibaren basın yayın organlarımız Filistinli mazlumların sesi oldu" diye konuştu.

'FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZİ SAVUNURKEN İNSANLIĞI SAVUNUYORUZ'

Erdoğan, ulusal ve yerel medyanın Filistin'deki barbarlığın gündemden düşmesine müsaade etmediğini belirterek, şöyle konuştu:

"İletişim Başkanlığımız düzenlediği toplantılar, etkinlikler, basılı ve görsel materyallerle, Gazze için küresel vicdanı harekete geçirmeye çalıştı. Siyasetçilerimiz ve siyasi partilerimiz, birkaç İsrail muhibbi dışında Filistinli kardeşlerimizle dayanışma içinde olduk. Sivil toplum örgütlerimiz, yardım kuruluşlarımız, iş dünyamız, üniversitelerimiz, öğrencilerimiz, gençlerimiz tek vücut olarak Gazzeli mazlumlara samimiyetle sahip çıktı. Milletimiz adına bundan büyük bir onur duyuyoruz. Biz Filistinli kardeşlerimizi savunurken, aslında insanlığı savunuyoruz. Barışı, adaleti ve özgürlükleri de savunuyoruz. Filistin'deki katliama tepki verirken, gelecek nesillere daha huzurlu, adil bir dünyada yaşama umudunu da miras bırakmayı hedefliyoruz. İnşallah bu çizgimizi sonuna kadar muhafaza edeceğiz. Kimliğine, inancın ve kökenine bakmadan mazlumun yanında zalimin de karşısında olmaya devam edeceğiz."

'DÖNEMİN TETİKÇİ KALEMŞÖRLERİ; DARBECİLERİ CİLALAMIŞ, PARLATMIŞ, BAŞ TACI ETMİŞLERDİR'

Medyanın ve merkez medyasının ülkede uzun yıllar vesayetin gölgesi altında görev yapmaya çalıştığını vurgulayan Erdoğan, "Bu vesayet sadece devlet içindeki oligarşik yapıların değil, bununla birlikte Türkiye'de ekonomiye ve paraya hükmedenlerin de vesayetiydi. Halk adına devlet erklerini denetlemesi gereken medyamız, çoğu zaman darbeciler namına milleti denetledi, milleti terbiye etti, milleti sorguya çekti. Vatandaşa ayar vermeye çalıştı. Basınımızın tek parti dönemindeki ahvalini burada konuşmaya gerek dahi duymuyorum. O zaman nasıl bir medya düzeninin olduğunu biraz basın tarihi okuyan herkes gayet iyi biliyor. 27 Mayıs darbesinin hazırlık sürecinde cuntacıların basın bülteni gibi çıkan gazetelerini şimdi yüzümüz kızararak okuyoruz. 12 Eylül'den 28 Şubat'a kadar aynı manşetlerin tekrar tekrar atıldığına şahit olduk. O dönemin tetikçi kalemşörleri milletin seçtiklerini akla ziyan iftiralarla karalarken, darbecileri cilalamış, parlatmış, baş tacı etmişlerdir. Üzülerek söylemek isterim ki, Türkiye'de kalemini, köşesini ve ekranını demokrasi karşıtlarına gönüllü olarak kiralayan bir kesim hep olagelmiştir" dedi.

'DEMOKRASİYİ SAVUNURKEN ORTALIKTA YOKLAR'

"Türkiye'de kalemini, köşesini ve ekranını demokrasi karşıtlarına gönüllü olarak kiralayan bir kesim hep olagelmiştir" diyen Erdoğan, "Bunlar müzik kutusu gibi, kimi zaman darbecilerin türkülerini söylediler. Daha sonra terör örgütü mensuplarının şarkılarını çaldılar. Bir ara ülkemize yönelik psikolojik harekatlara asker yazıldılar. Hatta Kandil'deki bölücü canileri yere izmarit atmıyorlar diye methedecek kadar içlerindeki millet düşmanlığını kustular. Her şey oldular. Her şeyi yaptılar. Ama bir türlü milletten, milli iradeden ve demokrasiden yana tavır alamadılar. Bunların FETÖ'den, PKK'sına ve DHKPC'sine kadar tüm terör örgütlerinin yanında saf tuttuklarını gördük. Ama teröre karşı devletimizin yanında bunları bir kez olsun göremedik. Özellikle bazı medya organları ve siyasi aktörlerin terör örgütlerine karşı sergilediği müsamahakar tavrı anlamakta zorlanıyoruz. Düşünebiliyor musunuz? Teröristler cumhuriyet savcımızı kalleşçe şehit ediyor. Bunlar teröristlerin sözcülüğünü yapıyor. Teröristler şehirlerimizi hendek ve çukurlarla bizden koparmaya çalışıyor. Bunlar şehir eşkıyalarına canlı kalkan oluyor. Kandil'deki terör baronları yerel ve genel siyaseti dizayn etmeye uğraşıyor; bunlar hemen kravatlı teröristlerin avukatlığını üstleniyor. Hukuku savunurken ortalıkta yoklar. Milli iradeyi savunurken ortalıkta yoklar. Demokrasiyi savunurken ortalıkta yoklar. Terör mağdurlarını savunurken ortalıkta yoklar. Şehit edilen öğretmenleri, bebekleri, polisi, askeri, korucuyu, işçiyi savunurken ortalıkta yoklar. Evlatlarına kavuşmak için terör örgütüne isyan bayrağı çeken yüreği yanık Diyarbakır annelerini savunurken ortalıkta yoklar. Ama söz konusu bölücü terör örgütü ve uzantıları olunca hiç düşünmeden cepheye koşuyorlar. En ön safta yer almaktan çekinmiyorlar" ifadelerini kullandı.

'TERÖRLE SİVİL SİYASET YAN YANA DURMAZ'

Erdoğan, "Terörle sivil siyaset yan yana durmaz. Terörle demokrasi bir arada bulunmaz. Sırtını elinde kalaşnikof olana, molotof olana, bomba olana dayayarak meşru siyaset yapılmaz. Hukukun, kanunun ve demokrasimizin kırmızı çizgilerine riayet eden meşruiyetten sapmayan herkes şayet yasal bir engeli yoksa elbette bu ülkede özgürce siyaset yapabilir. Buna kimse itiraz etmez, edemez. Biz de bugüne kadar meşru siyasete söz söylemedik. Özellikle yargının Hakkari'yle ilgili vermiş olduğu karar kusura bakmasınlar ama kimseyi rahatsız etmesin. Yargı burada kanunu değil hukuku konuşturmuş ve kararını da buna göre vermiştir. Bunlar ne yaptı? Hemen parlamentoyu ayağa kaldırmaya kalktılar. Kusura bakmayın. Burası hukukun islediği Türkiye Cumhuriyeti'nin parlamentosudur. Orada elinizde pankartlarla tekme yumruk sağa sola saldırmanın size kazandıracağı da hiçbir şey yok. Çünkü sizin de karşınızda hukuku savunacak parlamenterler var" dedi.

'HAKKARİ BUNUN İLK ADIMI OLMUŞTUR VE ŞU ANDA HUKUK DA GEREĞİNİ YAPMIŞTIR'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sivil ve demokratik siyasetin zemininin güçlenmesi için pek çok adım attıklarını belirterek, "Ancak bölücü örgütün siyasetteki aparatları vasıtasıyla milli iradeye pusu kurmasına da izin vermedik. Dünyanın hiçbir medeni ülkesi, demokrasisinin kundaklanmasına göz göre göre müsaade etmez, etmeyeceğiz. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesi, dağdaki eli kanlı teröristlerin tünel kazarak belediyelere sızmasına göz yummaz. 31 Mart'tan önce ne dedik? Eğer adaylarınız herhangi bir gayrimeşru, gayri yasal işlemlere girmediyse, katılmadıysa onlara söyleyecek herhangi bir sözümüz yok. Ama gayri yasal işler yaptıysa bizler de yasaları işletmek durumundayız ve işletiriz. Hakkari şimdi bunun ilk adımı olmuştur. Ve şu anda hukuk da gereğini yapmıştır. Ve bundan sonra da yapmaya devam edecektir. Türkiye yakın geçmişte şehirlerimizin imkanlarının millete hizmet yerine teröristlere peşkeş çekildiği, terör örgütünün emrine verildiği, hendek ve çukur açmak için kullanıldığı kötü günler yaşamıştır. Bunları daha fazla yaşamak istemiyoruz" ifadelerini kullandı.

'MUHALEFET, 'TERÖR-SİYASET' İLİŞKİSİNİ SORGULAMALI'

Türkiye'nin belediyeye hizmet binalarında Kandil'in atadığı komiserlerin başkan tokatladığı güya mahkeme kurup, haraç kestiği dönemlerden geçtiğini belirterek şöyle dedi:

"Bunları tekrar yaşamak istemiyoruz. Türkiye, sözde siyasetçilerin terör örgütüne ayakçılık ve kuryelik yaptığı utanç verici hadiselere şahit olmuştur. Milletimizin hafızasında derin izler bırakan bu acı olayların tekrarlanmasını hiçbirimiz istemeyiz. Buna izin de vermeyiz. Bölgedeki kardeşlerimizin üzerinde bölücü terör örgütünün baskı kurmasına eyvallah etmeyiz. Hukuk demokrasi bunu gerektirir. Millete ve milli iradeye saygı bunu gerektirir. Terörle arasına mesafe koymadan hatta sırtını terör örgütüne yaslayarak, siyaset yapılamayacağını artık herkesin kabullenmesi gerekiyor. Muhalefet partileri koro halinde bilindik ezberleri tekrarlamak yerine terör -siyaset ilişkisini sorgulamalı, Kandil güdümlü siyasetin Türk demokrasisine verdiği zararların ortadan kaldırılmasına odaklanmalıdır. İlla bir tepki gösterilecekse hukuk çerçevesinde uygulanan idari tedbirlere değil Kandil'in belediyelere çökme girişimlerine göstermelidir."

'BELEDİYELER, KİMSENİN ARKA BAHÇESİ DEĞİLDİR'

Erdoğan, bazılarının mecliste adeta terör estirerek 'belediyeler bizimdir' narası atanların olduğunu söyleyerek, "Halkın olan belediyeleri kendilerinin tapulu mülkü gibi görüyorlar. Belediyeler ne onlarındır, ne terör örgütünündür. Bağırarak, çağırarak Meclisten nümayiş yaparak milletin temsilcilerini susturacaklarını zannedenlere şunu hatırlatmak durumundayım. Belediyeler kimsenin arka bahçesi değildir. Belediyeler sırtını Kandil'e yaslayanların hiç değildir. Nerede olursa olsun belediyeler halkımızındır, aziz milletimizindir. Bu ülkenin de devletin de belediyelerinde tek bir sahibi vardır millettir, 85 milyonun tamamıdır" dedi.

'HUKUK ZEMİNİNDE MÜCADELE EDİYORUZ VE EDECEĞİZ'

Erdoğan, bölgede bölücü örgütün vesayetini içlerine sindiremeyen ve şehirlerine gerçekten hizmet etmek isteyen belediye başkanları olduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bu başkanlar şunu bilsinler ki örgütün tasallutundan kurtulmak için atacakları adımlarda millet de, devlet de tüm imkanlarıyla yanlarında olacaktır. Şehrine, ilçesine ve vatandaşa hiçbir ayrım yapmadan hizmet edenlerle kimsenin bir derdi zaten bulunmuyor. Cumhurbaşkanı olarak benim de onlarla bir derdim yok. Biz sadece Türkiye'nin ve demokrasimizin gelişmesine ayak bağı olan terör belasıyla hukuk zemininde mücadele ediyoruz ve edeceğiz. İnşallah bu mücadeleyi de kimsenin oyununa gelmeden birilerinin bizi çekmek istediği tuzağa düşmeden yürüteceğiz. Millete ve milli iradeye saygılı olan herkesten de aynı tavrı bekliyoruz. 85 milyonun kardeşliğine, ferasetine, irfanına yürekten güveniyoruz. Rabbim birliğimizi, beraberliğimizi, daim eylesin diyoruz."

Kaynak: DHA