Türkiye'nin en popüler oyuncularından Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu, menajer Ayşe Barım hakkında yürütülen bir soruşturma kapsamında "yalan tanıklık" yaptıkları iddiasıyla yargılandıkları davada, mahkemenin gerekçeli kararının açıklanmasıyla gündeme geldi. Gezi Parkı olaylarıyla bağlantılı olarak Barım'ın şirketine bağlı sanatçıları eylemlere yönlendirdiği öne sürülen soruşturma, oyuncuların tanık sıfatıyla verdikleri ifadelerin çelişkili bulunmasıyla yeni bir boyut kazandı. Bu dava, toplumun yakından takip ettiği Gezi Parkı süreciyle ilişkisi ve tanınmış isimlerin adının karışması nedeniyle büyük ilgi gördü. Adli süreç, Mayıs ayında alınan kararla ilk aşamasını tamamlarken, İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nin detaylı gerekçeli kararı, yargının bu konuya bakış açısını net bir şekilde ortaya koydu.
Mahkemenin gerekçeli kararı: i̇fadeler hts kayıtlarıyla çelişiyor
İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından açıklanan gerekçeli karar, davaya konu olan olaylara ışık tuttu. Mahkeme, Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu'nun, menajer Ayşe Barım soruşturması kapsamında tanık sıfatıyla verdikleri ifadeler ile dosya içerisindeki deliller arasında ciddi çelişkiler tespit etti. Gerekçeli kararda belirtildiği üzere, her iki oyuncu da ifadelerinde Gezi Parkı ana davasının firari sanığı Mehmet Ali Alabora ile hiçbir özel irtibatlarının bulunmadığını, yalnızca sanat camiası içinde sektörden birbirlerini tanıdıklarını beyan etmişti. Ancak mahkeme, yapılan incelemelerde HTS kayıtlarının bu ifadelerle örtüşmediğini, taraflar arasında yoğun iletişim tespit edildiğini vurguladı. Bu durum, oyuncuların mahkemeye sunduğu bilgilerin, elektronik delillerle desteklenmediğini ve hatta aksini gösterdiğini gözler önüne serdi. Mahkemenin bu tespiti, tanıklık kurumunun güvenilirliği ve hukuki süreçte delillerin önemi açısından kritik bir vurgu oldu.
"Maddi gerçeği saklamak suçun oluşumu için yeterli" prensibi
Gerekçeli kararın en dikkat çekici bölümlerinden biri, mahkemenin "maddi gerçeği saklama" prensibine yaptığı vurguydu. Kararda, "Görgü tanığı olan sanıkların anlatımlarının Ayşe Barım hakkında yürütülen soruşturmaya herhangi bir etkisinin bulunmadığı, dinlenen tanık anlatımlarıyla karşılaştırılmasının suçun oluşması açısından herhangi bir öneminin bulunmadığı, suçun oluşması için tanık anlatımlarının hükme dayanak yapılmasının zorunlu olmadığı, sanıkların maddi gerçeği saklamış olmasının yeterli olduğu kabul edilmelidir" ifadelerine yer verildi. Bu hüküm, yalan tanıklık suçunun oluşması için tanığın verdiği yanlış bilginin davanın sonucunu doğrudan etkilemiş olmasının zorunlu olmadığını, bizzat gerçeği saklama eyleminin suçun oluşması için yeterli olduğunu ortaya koydu. Mahkeme, Ergenç ve Kocaoğlu ile Alabora arasındaki iletişimin özellikle Gezi Parkı olaylarının yoğunlaştığı dönemde arttığını, hatta eylemlerin kitlesel hale geldiği tarihte bir araya gelerek kol kola yürüyüş yaptıklarının tespit edildiğini belirtti. Ancak oyuncuların, tanık sıfatıyla alınan ifadelerinde Alabora ile herhangi bir samimiyetlerinin bulunmadığını ve o dönemde bir irtibatlarının olmadığını söylemeleri, mahkemece maddi gerçeğin saklanması olarak değerlendirildi. Bu hukuki yorum, hukuki süreçlerde dürüstlüğün ve gerçeğe uygun beyan verme yükümlülüğünün altını çizdi.