Türkiye'nin siyasi ve hukuki gündemini haftalardır meşgul eden İBB soruşturmasında yeni bir gelişme yaşandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından yürütülen operasyon kapsamında, daha önce gözaltına alınan 17 şüpheli, İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ndeki işlemlerinin tamamlanmasının ardından Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'ne sevk edildi.

Meclis’te kritik trafik: Numan Kurtulmuş’tan Bahçeli’ye ziyaret
Meclis’te kritik trafik: Numan Kurtulmuş’tan Bahçeli’ye ziyaret
İçeriği Görüntüle

Geniş güvenlik önlemleri altında adliyeye getirilen şüpheliler, soruşturmayı yürüten savcılar tarafından sorgulandı. Savcılık, 17 şüpheliden 8'inin, dosyada yer alan deliller ve ifadeler doğrultusunda "nitelikli rüşvet almak ve vermek" ile "kamu kurumu faaliyetleri kapsamında ihaleye fesat karıştırma" gibi ağır suçlamalarla tutuklanmalarını talep etti. Diğer 9 şüpheli için ise adli kontrol tedbirleri uygulanması istendi.

Gece geç saatlere kadar süren Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği sorgusunun ardından, savcılığın talebi doğrultusunda hareket eden mahkeme, 8 şüphelinin de tutuklanarak cezaevine gönderilmesine karar verdi. Tutuklanan isimlerin Ali Cüneyt Özdemir, Can Karataş, Cengiz Tosun, Deniz Erzincan, Erdinç Karataş, Mehmet Karataş, Murat Timuçin Altıer ve Taylan Çokyiğit olduğu öğrenildi. Bu karar, soruşturmanın sadece siyasi figürlerle sınırlı kalmayıp, belediye bürokrasisi ve belediye ile iş yapan özel sektör firmalarına doğru genişlediğinin en net işareti oldu. Tutuklananlar arasında, İBB'nin bazı iştiraklerinde görevli personelin ve ihalelere katılan şirketlerin yöneticilerinin de bulunduğu belirtiliyor.

Operasyonun odağında 'Kent Uzlaşısı' ve mali dosyalar var

Bu büyük operasyonun merkezinde, savcılığın "Kent Uzlaşısı" olarak adlandırdığı ve karmaşık bir yapıya sahip olduğu iddia edilen bir sistem yer alıyor. İddianameye ve soruşturma dosyasına yansıyan bilgilere göre, bu sistemin, İBB ve bağlı iştiraklerinin düzenlediği ihalelerin, belirli firma ve gruplara usulsüz bir şekilde yönlendirilmesi amacıyla kurulduğu öne sürülüyor.

Savcılığın iddiasına göre, bu yapı, kamu ihalelerine girmeden önce, ihaleye katılacak firmalar arasında bir "uzlaşı" sağlayarak rekabeti ortadan kaldırıyordu. Bu "uzlaşı" sonucunda, ihalenin hangi firmada kalacağı önceden belirleniyor, diğer firmalar ise ya göstermelik teklifler veriyor ya da ihaleye hiç katılmıyordu. Bu sayede, ihalelerin, kamu yararı gözetilerek en uygun fiyata verilmesi yerine, önceden belirlenmiş firmalara, daha yüksek bedellerle pazarlandığı iddia ediliyor.

Rüşvet çarkının da bu sistemin bir parçası olarak işlediği savunuluyor. İhaleyi alan firmaların, bu avantaj karşılığında, sistemin içindeki belediye görevlilerine ve aracılara, çeşitli yollarla (nakit, hediye, komisyon vb.) menfaat sağladığı iddialar arasında. Bu son tutuklama dalgasının, işte bu ihaleye fesat karıştırma ve rüşvet zincirinin halkalarını oluşturan kişilere yönelik olduğu belirtiliyor.

Muhalefetten 'yargı darbesi' tepkisi, iktidardan 'yolsuzlukla mücadele' mesajı

İBB'ye yönelik bu operasyon, başından beri siyasi bir tartışmanın merkezinde yer alıyor. Muhalefet kanadı, özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), bu soruşturmayı ve tutuklamaları, hukuki bir süreçten çok, siyasi bir "komplo" ve "yargı darbesi" olarak nitelendiriyor.

CHP'ye göre, bu operasyonun asıl amacı, 31 Mart yerel seçimlerinde hezimete uğrayan iktidarın, sandıkta kazanamadığı İstanbul'u, yargı yoluyla geri almaya çalışması ve halkın iradesini gasp etmesidir. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının, bu siyasi planın en tepe noktası olduğunu savunan CHP kurmayları, yeni tutuklama dalgasının da, bu yıldırma ve baskı politikasının bir devamı olduğunu belirtiyor. Muhalefete göre amaç, İBB'nin hizmet üretmesini engellemek, belediye bürokrasisinde bir korku iklimi yaratmak ve halkın CHP'li belediyelere olan güvenini sarsmaktır.

İktidar kanadı ise bu iddiaları kesin bir dille reddediyor. Hükümet yetkilileri ve iktidara yakın medya organları, yürütülen sürecin tamamen hukuki olduğunu, yargının bağımsız bir şekilde işlediğini ve kimsenin siyasi kimliğine bakılmaksızın, yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının sonuna kadar araştırıldığını savunuyor. Onlara göre, bu operasyon, kamu kaynaklarının korunması ve tüyü bitmemiş yetimin hakkının sorulması amacıyla başlatılmış, meşru bir yolsuzlukla mücadele operasyonudur. Bu iki karşıt söylem, Türkiye'deki siyasi kutuplaşmanın, adalet sistemi üzerinden ne denli derin bir şekilde devam ettiğini gözler önüne seriyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ