Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU
Osmanlı arşivinde Balçova tarihi üzerine çok az arşiv belgesine rastlanmaktadır. ‘Balçova’ sözcüğünün nereden geldiği üzerine iki görüş bulunuyor. Bunlardan ilki, bu kelimenin Balçıkhavlı sözcüğünden geldiğidir. Balçıkhavlı aynı zamanda İzmir’e bağlı eski bir İslam köyünün ismidir. Balçıkhavlı (Türkçe Balçık-evli, Çamur-evli anlamında) köyüne on altıncı yüzyılda rastlanıyor. İkincisi, Aya Süfut veya Aya Sifut/ Aya Sefid isimli bir köyün, on dokuzuncu yüzyılda Balçova (Balçık-ova) olarak isimlendirildiğidir. Osmanlı coğrafyasında, hem Balkanlar'da hem de Anadolu’da, ‘Balçık’ ismini taşıyan yerleşim yerlerine rastlanır. Hatta İstanbul’da Eyüp Sultan civarında olan bir tekkenin ismi Balçık Tekkesi'dir. Bilindiği gibi, hem Aydın hem de İzmir bölgelerinde, Osmanlılar devrinde, Ortodoks azizlerin isimlerini taşıyan köylere rastlanır. Aya Kösten (Kösten adası ismini bu azizden alır), Aya Suluğ (Selçuk), Aya Surut (Ödemiş, ismi değiştirildi) gibi Ortodoks Hristiyan azizlerden isimlerini alan köyler bulunur. Aya Süfut, hem bölgenin adı hem de köyün adıydı.
On altıncı yüzyıl Osmanlı arşiv belgelerinde, buranın meyvelik bir köy olduğuna dair bilgiler mevcuttur. İzmir’de Halkapınar’da bulunan küçük tekkenin vakıf gelirleri arasında bu köyde bulunan bir armutluktan söz edilir ki, bu armutluğu İzmir beyi Bayezit Bey vakfetmiştir. Yine İzmir merkezde Hamza Bey'in tekke ve mescitinin vakıf gelirleri arasında Aya Süfut (Aya Sefid veya Aya Sefit) köyünde olan nar, badem ve dut ağaçları vardır. 1870 tarihli bir Osmanlı belgesinde de Aya Sefit Tımarı’ndan söz edilir ve Ilıca Vakfı'nın bu tımar dâhilinde bulunduğu belirtilir. 1898 tarihli başka bir belgede Balçova karyesi (köyü) geçer. İzmir merkeze bağlı olan bu köy, ılıcasıyla ünlüdür. Pek çok yerli ve yabancı, bu ılıcaya istirahat ve tedavi için gelmeye başlamışlardır. Aslında Tanzimat’ın ilanından sonra Aya Sefit bölgesinin, Osmanlı bürokrasisinde Balçova civarını içine aldığı anlaşılıyor. 1850 tarihli bir belgeye göre, Yenikale, Balçıkevli, Klizman, Yelki, Çamlı, Bademli, At-alanı, Gölcük, Gürence, Sığır Kuyruğu, Kavacık, Avenk Çukuru ve Payamlı köyleri, bu nahiyeye içindeydi. Bu köylerden başka Bayat, Keçeciler ve Tahtacılar aşiretleri de bu bölge içinde bulunuyordu. Tahtacı aşireti, Aya Sefit nahiyesine bağlı Narlıdere köyünde meskûndu.
ASAYİŞ SORUNU
Aya Sefit bölgesinde yaşayanlar, on dokuzuncu yüzyıl ortalarında, karayolu ve deniz yolu rahat olmadığı için hububat temininde zorluk çekmektedirler. 1850 tarihli bir arşiv belgesinden, Balçova’da bir iskelenin mevcut olduğu, ama bu iskelenin zamanla iş göremez hale geldiği, dolayısıyla yeni taş bir iskelenin yapılmasının zaruretinden söz edilmektedir (Balçova kazasında müddet-i vafireden berü zahire hamulesi için hiçbir mahalde iskeleleri olmadığından eyyam-ı şitada sefineler zahire vazında deryanın şiddet-i talatumundan gayet usret ile olup tehire sebep olmağla müceddeden bir adet kargir taş iskeleye muhtaç olmağla…). Bu belgeden, Balçova’daki iskele yetersiz olduğu için, özellikle kış aylarında, gemilere zahire yüklemenin çok zor olduğundan bahsedilmektedir. Bu yeni taş iskelenin yapıldığı anlaşılıyor. Zira 1856 tarihli bir belgeden, pek çok başıboş kişinin bu iskeleye uğradığı yazılıdır.
Özellikle Kırım ve Gözleve taraflarından başıbozuk, seyis, mekkareci (at ve katırla uğraşanla kişi), hamal ve amale gibi düşük seviyeli kişiler, Balçova iskelesine çıkıyorlar, bunlara Arnavut, Arap, Türk ve Hristiyan gibi unsurlar da katılıyor ve haydutluk yapıyorlardı. Belge ayrıca ‘silahlı yerli haydutlardan da’ söz edilir. Tüm bu bilgiler, bölgede asayişin olmadığını, tehdidin özellikle denizden geldiğini gösteriyor.
KIRIM TATARLARI
Kırım Harbi, Balçova’nın etnik yapısını değiştirmiştir. 3 Mart 1857 tarihli bir belgede, Kırım muhacirlerinin (Tatar), Numan efendi isimli biri vasıtasıyla, Balçova’da geçici olarak iskân edildikleri ifade edilir. Hem Gözleve’nin merkezinden hem de köylerinden çok sayıda İslam (Tatar), bölgenin nüfus yapısı değiştirecek oranda, Balçova’da iskân edilmiştir.
70 DERECELİ MADEN SUYU
Osmanlı dünyasında Balçova, ılıcasıyla (kaplıca) bilinir. Bu ılıcaya hem Anadolu’dan hem de Balkanlar'dan hastalar veya istirahat yapmak isteyenler gelmişlerdir. 1893 tarihli bir belgede ‘Balçova’nın İzmir merkeze bir buçuk veya iki saat uzaklıkta olduğu (karayoluyla), bu mahalde 60-70 dereceli maden suyu çıktığından ve yakınında Hamidiye isimli bir okulun kurulduğundan’ bahsedilir. Yenikale bataklığı da kurutulmaya başlanmıştır. Tüm bu faaliyetler, Balçova’nın imar edilmeye başlandığını göstermektedir. Hatta ılıcanın işletimi ecnebilere verilmiştir. Ancak bölgede asayişin bozuk olmasından dolayı, ecnebi işletmeciler sıkıntı yaşamışlardır.
İSLAM KIZ OKULU
Her ne kadar Aya Sefid sözcüğü Türkçe olmasa da, on altıncı yüzyılda, bu köyde oturanların tamamının İslam olduğunu Osmanlı nüfus sayımlarından biliyoruz. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında bu civardaki köyler, karma köyler haline gelmiştir. Kırım muhacirleri ve Anadolu’nun yerli İslamları'na ilave olarak, Rumlar'ın Balçova ve Narlıdere’de yerleştikleri tespit edilmektedir. 1914’te bir İslam kadınının arsasını bağışlaması üzerine, Balçova'da İslam Kız Okulu kurulmuştur.
BALÇOVA-NARLIDERE BAĞLANTISI
Balçova, İzmir-Urla karayolunun ara duraklarından biri haline geldi. II. Abdülhamit devrinde Narlıdere’de kurulan Hamidiye isimli karakol vasıtasıyla, Çeşme yarımadasına uzanan yol, kontrol ediliyordu. Dolayısıyla Balçova’nın asayişi de buradan kontrol edildi. Balçova’nın da üzüm bağlarının ünlü olduğu anlaşılıyor. Aydın Valisi Kamil Paşa, Göztepe ve Narlıdere’de epeyce bağ edinmişti. Yine İzmir’de oturan Rumlar'ın, Narlıdere’de bağları vardı. 1914’te Fransız askerleri bu bağları yağmaladılar. Bir proje olarak, 1908’de, İzmir-Kokaryalı tramvay hattı, Ilıca deresini geçiyor, Narlıdere’ye ulaşıyordu.
MÜBADELE
Balçova Rumları, 1924’te mübadele kapsamına alınmış ve Yunanistan’a gönderilmişlerdir. Bunların arsaları ise Selanik mübadilleri ile Midilli muhacirlerine verilmiştir. 1928’de Balçova ve Narlıdere’deki Rumlar'ın arsaları, açık artırmaya çıkarılmış, ancak mübadiller bu arsalara talip olmamışlardır. Bunun üzerine, 1929’da İzmir Valisi Kazım Dirik, Balçova’daki Rum arsalarının Tırazlı aşiretine satılmasına izin vermiştir. Vali bir yazışmasında ‘altı yüz seneden beri dağ başında kalmış ve iskân edilmemiş Tırazlı aşireti bu arsalara talip’ diyerek satışı onaylamıştır. Bugünkü Tırazlı köyü, bu satış ve iskânın bir neticesidir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bu Yörük aşiretinin, valinin dediği gibi, altı yüz yıl gibi uzun bir süre, burada bulundukları teyit edilememektedir. Bölgenin un ihtiyacını karşılamak çok önemli bir sorun olduğu için, 1937’de bir Midilli muhacirinin motorlu değirmen kurması, hem idare hem de halk tarafından büyük bir başarı olarak nitelendirilmiştir. 18.02.1963 yılında, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan İsmet İnönü ve İçişleri Bakanı Hıfzı Oğuz Bekata’nın imzasıyla, Balçova köyünde, belediye kurulmuştur.