Haber/ Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU
Türkler bu antik kentin ismini Türkçe telaffuza uydurarak, Palyapolis, Palyapoli, Balyaboli ve nihayet Balyanpoli şeklinde telaffuz etmişlerdir. 1926’da, İzmir Vilayet Meclisi'nin kararıyla bu köyün ismi ‘Beydağ’ olarak değiştirilmiştir
Beydağ’ın eski adı Balyambolu’dur. Balyanbolu yerleşimi (köy/karye), on dördüncü yüzyıl başlarında Germiyan ve Aydın subaşıları tarafından Bizans İmparatorluğu'ndan alındı. Osmanlı sultanı Yıldırım Bayezit, 1391 yılında, her iki yerleşim yerini de Aydınoğulları'nın elinden aldı ve Osmanlı topraklarına kattı. 1402’de Bayezid’in Timur’a yenilmesinden sonra, her iki yer de Timur tarafından Aydın beylerine iade edildi. Nihayet, bu yerler, 1425 yılında Osmanlı sultanı II. Murat tarafından kati olarak Osmanlı topraklarına ilhak edildi. Yıldırım Bayezid dönemi ile Fatih Sultan Mehmet devirleri arasında kalan süreç için her iki yerleşim yeri için de zamanımıza ulaşmış resmi yazılı bir belge bulunmuyor. Bu yerlere ait ilk belgelerden biri Fatih Sultan Mehmet devrine ait bir mufassal defterde kayıtlıdır. Bu belgeye göre Balyanbolu, Hadım Cevher ve Ali Bey isimli iki Osmanlı askerine tımar olarak tahsis edilmiş görünmektedir.
Balyanbolu, hem Aydınoğulları hem de Osmanlılar devrinde, adli ve idari olarak Birgi’ye bağlı bir köydü. Fatih Sultan Mehmet devri belgelerinde Balyanbolu imlasıyla geçer. Balyambolu isimlendirilmesi sanırım daha sonraki devirlerle ilgilidir. Bu ismin antik bir Roma kenti olan Palaipolis’ten geldiğine dair görüş doğru gibi görünmektedir. Balyanbolu veya daha sonraki telaffuzu ile Balyambolu, Türkçe bir kelime değildir. Türkler bu antik kentin ismini Türkçe telaffuza uydurarak, Palyapolis, Palyapoli, Balyaboli ve nihayet Balyanpoli şeklinde telaffuz etmişlerdir. İsme ‘n’ harfi sonradan eklendi ve ‘s’ harfi de tamamen düştü. Evliya Çelebi’nin ‘meyankökü bol olduğu için Türkler ‘meyan bol’dan, Balyanbol oldu’ şeklindeki görüşü tamamen bir yakıştırmadır. On yedinci yüzyılda ‘n’ harfi ‘m’ye dönüşmüş ve Balyambolu haline gelmiştir. 1926’da, İzmir Vilayet Meclisi'nin kararıyla bu köyün ismi ‘Beydağ’ olarak değiştirilmiştir.
OĞUZ / TÜRKMEN CEMAATLERİ
Cibri ise Balyanbolu köyünün hemen yakınında yer alan karma (Müslüman-Ortodoks) bir köydü. Fatih Sultan Mehmet devri belgelerinde bu köyün ismi Cibri olarak yazılmıştır. Bu kelime, etimolojik olarak, üzüm şırasının artığı anlamındaki Türkçe ‘cibre’ kelimesi ile ilişkilendirilmişse de, bu kelimenin Türkçe olduğunu düşünmüyorum. Osmanlı arşiv belgelerinde ‘cbry’ harfleriyle yazılan bu kelime, cebre, cibre, cebri ve ceberi şekillerinde de okunabilir. Gelenek olarak Hristiyan köyüne Türkçe bir isim konulması mümkün olmadığından, Arapçadaki ‘cebir’ kelimesiyle bir bağlantısının olduğunu da düşünmüyorum. Türkler döneminde hem Balyanbolu hem de Cibri köylerinin etrafı tamamen Oğuz/Türkmen cemaatleriyle meskûndu. Örneğin, Küre, Osmanlı belgelerinde, Balyanbolu dağlarının eteklerinde civa madeni (zibak) çıkarılan bir köyün ismi olarak geçer. Alakeçili, diğer bir köy, Oğuz cemaatlerinden birinin ismidir. Kızıl Duhan ve Beyköy isimleri de Türkmen köyleridir. Hem Cibri hem de Balyanbolu, Türkler dönemlerinde kalabalık yerler değildi. Her ikisinin de 20-30’ar hanelik nüfusa sahip köyler olduğu anlaşılıyor.
AHİ DURMUŞ TEKKESİ
Mevcut bilgilerimize göre, hem Balyanbolu hem de Cibri köyleri ile ilgili en eski yazılı belgeler, Fatih Sultan Mehmet devrine aittir. Fatih döneminde Balyanbolu, Müslümanlar ile Ortodokslar'ın (Rum) birlikte oturdukları karma bir köy olarak belirtilmektedir. 1460’lı yıllarda Balyanbolu’da 17 hane Müslüman varken, 6 hane de Rum vardı. Bu rakam da yaklaşık 120-130 kişilik bir köye tekabül eder. Balyanbolu sakinlerinin bir kısmı peynirci, kasap, şerbetçi gibi küçük esnaftan ibaretti. Ayrıca, zaman içinde, Balyanbolu’ya, bir Türkmen aşireti olan Boynuyoğun cemaatinden yerleşenler de oldu. Ortodokslar'ın ise küçük bir mahallesi vardı. 1530 yılına gelindiğinde, Kanuni Sultan Süleyman devrinde, Balyanbolu Rumları (Ortodosklar) bir şekilde Osmanlı kayıtlarından kayboldular. Bunlar ya İslamiyet’i seçtiler, ya da başka yerlere göç ettiler. Büyük ihtimalle, Menderes havzasında Aydın beylerinden beri güçlü bir şekilde devam eden İslamlaştırma siyasetinden dolayı, hepsi Müslüman oldular. Zira burada Fatih Sultan Mehmet devrinde Balyanbolu’da Ahi Durmuş isimli bir Müslümanın tekkesinin (zaviye) olduğu görülmektedir. Bu zat, 1460’lı yıllarda hala hayattaydı. Dolayısıyla, Balyanbolu Rumları'nın İslamlaşmasında bu ahi şeyhinin etkisinin olduğu rahatlıkla ileri sürülebilir. Balyanbolu, tamamen bir Müslüman köyü olarak, 1530’lu yıllarda Birgi kadılığına bağlıydı ve vergileri tımarlı sipahilere tahsis edilmişti. Bunların yanı sıra, burada, mevcut çiftliklerden dolayı Yaya askerlerinin de mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Balyanbolu’ya komşu olan köylerden biri olan Beyköy ise ilk kuruluşundan beri Müslüman köyü olarak görünüyor. 1465 yılında 169 hanelik nüfusuyla Beyköy, bu bölgenin en kalabalık köyü idi. Zira onun nüfusu, Balyanbolu ve Cibri köylerinden daha fazlaydı.
Cibri ise Osmanlı belgelerinde karma bir köy olarak görünmektedir. 1465 yılında bu köyde yaklaşık 20 hane Hristiyan Rum ile 10 hane Müslüman yaşıyordu. Köy nüfusu içinde ortakçılar, gulamlar ve azatlılara rastlanılmaktadır. Buğday, arpa, darı, çeltik, koyun, bağ-bahçe mahsulleri ve kestane köyün vergilendirilen temek mahsulleri arasındaydı. Cibri Hristiyanları, on altıncı yüzyılın ilk yarısına kadar varlıklarını korumaya devam ettiler. Etrafında bulunan Küre, Alakeçili, Beyköy ve Kızıl Duhan köyleri ile birlikte, Cibri, Osmanlı mali memurları tarafından bir vergi ünitesi yapıldı. Cibri, bu köyler içinde en düşük nüfusa sahip iki köyden biriydi. Baylanbolu’nun nüfusu 27 hane iken, Cibri köyünün nüfusu 26 hane idi. Bölgenin en kalabalık köyü ise 48 hane ile Alakeçili köyü idi. Bu durum, Türkmen cemaatlerinin, Bizans döneminden kalma eski köyler üzerindeki nüfus baskısına işaret eder. Bu tür köylerin kaderi, bu devirlerde, Menderes havzasına gelen yarı göçer Türkmen cemaatleri tarafından belirlenmiştir. Bunların sayısı, eski yerleşik köylülerin sayısından daha fazladır. Bu bölge özellikle bahar aylarında neredeyse köy nüfuslarına yakın oranda göçebe Türkmen nüfusu barındırmıştır. Bir Türkmen köyü olan Kızıl Duhan köyünün temel geçim kaynağı çeltik üretimidir. Küçük Menderes nehri bunun için gereken suyu sağlamaktaydı. Diğer köylüler ise hububat tarımı ile meşguldüler.
‘KÖYDEN BOZMA KASABA’
Balyanbolu’nun nüfusu çevresindeki köylerin nüfusundan daha az olmasına rağmen, coğrafi konumu nedeniyle önem kazandığı anlaşılmaktadır. Osmanlı belgelerinde burada bir hafta pazarının kurulduğu ifade edilmektedir. Bu durum, Balyanbolu’nun kolay ulaşılabilen bir konumda olduğunu göstermektedir. Zira bu bölgede bazı köyler süreç içinde tamamen terk edilmişken, Alakeçili, Küre ve Balyanbolu köyleri mevcudiyetlerini korumuşlardır.
Modern devirlerde, Balyanbolu havzası, çok az sayıdaki Avrupalı veya yerli seyyah tarafından ziyaret edilmiştir. Ünlü seyyah Evliya Çelebi, Birgi’den Keles’e (İzmir’in Kiraz ilçesi) gelmiş, buradan da Balyanbolu’ya ulaşmıştır. O, Keles ile Balyanbolu arasında halinden memnun köylüler ile karşılaşmıştır. Çelebi, ağaçlara sarılmış üzüm asmalarını seyrederek Balyanbolu’ya ulaştığını ifade ediyor. Onun ziyaret ettiği devirde, on yedinci yüzyılın ikinci yarısında, Balyanbolu’nun nüfusu artmış, burada yeni kamu binaları yapılmış ve hatta buraya bir kadı atanmıştır. On yedi adet köy buraya bağlanmıştır. Minareli bir cami, bir han, bir hamam ve birkaç dükkân mevcuttu. Nüfusu da yaklaşık 1500 kişiye ulaşmıştır. Çelebi’nin ifadesiyle Balyanbolu ‘köyden bozma mamur bir kasabadır’. Pamuk ipliği, pamuk bezi, dimi (bir çeşit pamuklu kumaş) ve katırı ile ünlüdür. Bu devirde, Beyköy’den büyük ama Tasahorya köyünden daha küçük bir yer olarak görünür. Çelebi, Tasahorya’yı da ziyaret etmiştir. Bu devirlerde nar ve kirazı ile meşhur olan Tasahorya, 500 eve sahiptir. Bunlara ek olarak, cami, mescit, han, hamam ve dükkânları da vardır. Beyköy’de ise 200 ev ile 1 cami mevcuttur. Çelebi, Beyköy’den Beydağ yaylasına çıkmış ve buradan Küçük Menderes vadisinin manzarasını izlemiştir. Küçük Menderes nehrinin akışını, değirmene su sağlayan bir su kanalına benzetmiştir.
Balyanbolu’nun, Birgi ve Tire gibi büyük merkezlerin gölgesinde kaldığı anlaşılmaktadır. On beş ve on altıncı yüzyıllara ait Osmanlı arşiv belgelerinde her ne kadar ‘nefs-i Balyanbolu’ olarak kaydedilmişse de, küçük merkezi bir köy olarak kalmıştır. Burada bir hafta pazarının kurulması küçük hacimli bir ticarete işaret eder. Civa madeninin mevcudiyeti, Birgi ve Keles ile yol şebekesine sahip olması, bir yaylaya sahip olması, çevresindeki bazı köylerin çeşitli sebeplerden dolayı dağılmış olması ve Türkmen cemaatlerinin olumlu etkisi sayesinde zamanla gelişmeye başlamıştır. Çok işlek bir yol şebekesi üzerinde olmaması, yani ulaşılması zor kapalı bir havuzda bulunması Balyanbolu’nun gelişimini yavaşlatmıştır. Balyambolu’ya bağlı Güre köyünde 1837 yılında Hacı Ali bir cami yaptırmıştır. 1855’te Cerit aşireti burada iskân edilmiştir. 1907’de telgraf hattına kavuşmuştur. Çakırcalı Mehmed çetesi tasfiye edilince Beydağ’da Kocakulak ve Gökveli Mehmet çeteleri ortaya çıkmıştır. Ama bunlar kısa sürede bastırılmıştır. 2 Ağustos 1918 tarihli bir belge, Beydağ’ın idari durumu üzerinde epeyce oynandığını gösterir. Yunan işgali dışında kaldığı için Ödemiş’ten çıkarılmıştır. Ancak Keles (Kiraz) daha sonra işgal edilince yine Ödemiş’e bağlanmıştır.