Türkiye'nin en verimli tarım arazilerine ve eşsiz doğal güzelliklerine ev sahipliği yapan İzmir'de, aylardır süren bir çevre mücadelesi zaferle sonuçlandı. Menderes ve Seferihisar ilçelerinin kesişim noktasında, Orhanlı Mahallesi mevkiinde kurulması planlanan dev entegre enerji projesi, yöre halkının kararlı direnişi ve hukuki sürecin sonunda iptal edildi. Karen Kahramanmaraş Elektrik Üretim A.Ş. tarafından hayata geçirilmek istenen 20 MWe gücündeki Jeotermal Enerji Santrali (JES) ve buna yardımcı kaynak olarak planlanan Rüzgar Enerji Santrali (RES) tesisleri, bölgenin ekolojik dengesi, tarımsal üretimi ve halk sağlığı için büyük bir tehdit olarak görülüyordu. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın resmi internet sitesinden yaptığı duyuru, aylardır endişeyle bekleyen bölge halkına derin bir nefes aldırdı.
Bakanlık 'iptal' dedi, yarımada nefes aldı
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Genel Müdürlüğü sitesinde yayımlanan kısa ve net duyuru, zaferin resmi ilanı oldu. Bakanlık açıklamasında, “İzmir ili Cumaovası (Menderes), Seferihisar ilçesi Orhanlı Mahallesi mevki sınırları içerisinde, Karen Kahramanmaraş Elektrik Üretim A.Ş. tarafından yapılması planlanan KAREN JES (20 MWe) ve Yardımcı Kaynak (RES) Tesisleri projesi iptal edilmiştir,” ifadelerine yer verildi. Bu duyuru, projenin ÇED sürecinin tamamen sonlandırıldığı ve şirketin bölgede herhangi bir faaliyette bulunamayacağı anlamına geliyordu. Yıllardır süren endişeli bekleyişin ardından gelen bu haber, Orhanlı'dan başlayarak tüm Yarımada'da büyük bir sevinçle karşılandı. Bölge sakinleri ve çevre aktivistleri, verdikleri mücadelenin boşa gitmemesinin haklı gururunu yaşadı.
Proje neydi, yöre halkı neden karşı çıktı?
İptal edilen proje, sadece bir enerji santralinden ibaret değildi; bölgenin tarımsal ve ekolojik geleceğini derinden etkileyecek entegre bir sanayi tesisi niteliğindeydi. Projenin merkezinde, yerin binlerce metre altından çıkarılacak sıcak suyun enerjisinden elektrik üretecek olan Jeotermal Enerji Santrali yer alıyordu. Ancak yöre halkının en büyük korkusu, bu süreçte ortaya çıkacak zehirli gazlar, yer altı sularının kirlenmesi ve tarım arazilerinin verimsizleşmesiydi. Bölge, özellikle Yarımada'ya özgü, coğrafi işaretli ve ata tohumu niteliğindeki erkence zeytini ile ünlüydü. Binlerce yıllık kadim zeytinliklerin, organik bağların ve küçükbaş hayvancılığın yapıldığı bu hassas ekosistemde bir JES kurulması, geri dönülmez zararlara yol açabilirdi. Proje ayrıca, rüzgar tribünlerinden oluşan bir Rüzgar Enerji Santrali (RES) ve Güneş Enerji Santrali'ni (GES) de kapsıyordu. Bu durum, bölgenin adeta bir enerji endüstrisi alanına çevrilmesi anlamına geliyordu ki, bu da geçimini topraktan sağlayan binlerce insanın geleceğini tehdit ediyordu.
Yıllardır süren direniş zafere ulaştı
Projenin ilk duyulduğu andan itibaren bölge halkı, sivil toplum kuruluşları ve çevre gönüllüleri tek yürek oldu. Projenin tanıtımı için düzenlenmesi planlanan halkın katılımı toplantısı, yöre halkının kararlı protestosuyla karşılaştı. Traktörleriyle, pankartlarıyla toplantının yapılacağı alana gelen köylüler, "Toprağımıza, suyumuza, zeytinimize dokunma!", "Havama, suyuma, toprağıma dokunma JES'çi şirket, köyümüzü terk et!" sloganlarıyla projeyi istemediklerini haykırdı. Bu toplantı, halkın yoğun tepkisi nedeniyle fiilen yapılamadı. Bu direniş, davanın kamuoyunda daha geniş yer bulmasını sağladı. Köylüler, atalarından miras kalan toprakları, çocuklarının geleceği için korumaya kararlı olduklarını her platformda dile getirdi. Hukuki süreç devam ederken bile umutlarını hiç yitirmediler ve sivil itaatsizlik eylemleriyle seslerini duyurmaya devam ettiler. Bu kararlı duruş, projenin iptalinde en önemli etkenlerden biri olarak tarihe geçti.
İptalin perde arkası: Bir ruhsat her şeyi değiştirdi
Halkın mücadelesi sürerken, projenin kaderini belirleyen asıl gelişme bürokratik koridorlarda yaşandı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın iptal raporunda, kararın hukuki gerekçesi net bir şekilde ortaya konuldu. Buna göre, projenin yasal dayanağını oluşturan İ.R.2150 numaralı jeotermal işletme ruhsatı, İzmir Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YİKOB) tarafından iptal edilmişti. İlgili mevzuat, bir projenin ÇED süreci yürütebilmesi için geçerli bir işletme ruhsatına sahip olmasını zorunlu kılıyordu. Şirketin ruhsatının iptal edilmesiyle birlikte, projenin yasal zemini de ortadan kalkmış oldu. Rapor, şirketin 2021 yılında başlattığı ÇED sürecinin, ilgili diğer kurumlardan gerekli görüşlerin alınamaması nedeniyle zaten ilerleyemediğini de kayda geçti. Yönetmeliğe göre, gerekli izinlerin 3 yıl içinde alınamaması durumunda ruhsatın iptal edilmesi gerekiyordu. İzmir Valiliği'nin bu kuralı işleterek ruhsatı iptal etmesi, çevre mücadelesi için kritik bir hukuki zafer anlamına geliyordu ve Bakanlığın iptal kararının önünü açtı.

İzmir için emsal niteliğinde bir karar
Karen Enerji'nin projesinin iptali, sadece Menderes ve Seferihisar için değil, Ege Bölgesi'nde benzer çevre mücadelesi veren diğer yöreler için de bir umut ışığı oldu. Bu karar, halkın kararlı duruşunun ve hukuki süreçlerin doğru takip edilmesinin ne denli önemli sonuçlar doğurabileceğini bir kez daha gösterdi. Özellikle JES projelerinin yoğunlaştığı Aydın, Denizli ve Manisa gibi illerdeki çevre örgütleri ve yerel halk için bu iptal kararı, bir emsal karar niteliği taşıyor. Prosedürlere uygun olmayan, halkın rızasını almayan ve en önemlisi yasal dayanakları zayıf olan projelerin, kararlı bir mücadele ile durdurulabileceğinin en somut örneği oldu. Toprağını, suyunu ve geleceğini korumak için bir araya gelen Orhanlı köylülerinin zaferi, Türkiye'nin dört bir yanındaki ekoloji mücadelelerine ilham verecek nitelikte.