İzmir’in Bornova ilçesinde 2020 yazında katledilen Ceyda Yüksel davasında verilen haksız tahrik indirimi, Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onandı. Yerel mahkemenin “kasten öldürme” suçundan hüküm kurarken sanık Serkan Dindar lehine uyguladığı indirim, yüksek mahkemenin kararıyla kesinleşerek geniş bir kamuoyu tartışmasını tetikledi. Hukuk çevreleri, kadın örgütleri ve meslek birlikleri, kararın “cezayı aşağı çeken bir mekanizmaya dönüşmesi” riskine dikkat çekti. Özellikle toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın cinayeti olgusu söz konusu olduğunda, “öfke” veya “ani hiddet” gibi gerekçelerin sınırlarının geniş yorumlanmasının, caydırıcılığı zayıflatıyor. Yargıtay'ın verdiği “ödül gibi indirim” kararı, eleştirilerin ortak paydası oldu.

NELER YAŞANMIŞTI?

Soruşturma dosyasına yansıyan bilgilere göre, 20 Ağustos 2020 gecesi Bornova’da bulunan bir evde Ceyda Yüksel cam kesileriyle ağır yaralı şekilde bulundu ve kısa süre içinde yaşamını yitirdi. Olaydan sonra gözaltına alınan Serkan Dindar, tutuklandı ve yargılama süreci başladı. İddianamede, taraflar arasında bir tartışma yaşandığı, sanığın Yüksel’i kapının camına doğru ittiği ve meydana gelen kesiler nedeniyle kan kaybı sonucu ölümün gerçekleştiği ileri sürüldü. Yerel mahkeme, delilleri değerlendirerek kasten öldürme suçundan mahkûmiyet kararı verdi ancak haksız tahrik indirimi uyguladı. Mahkeme gerekçesinde, sanığın maktule dair “cinsel yakınlık” beklentisinin boşa çıkması sonrası “öfke hâli” yaşadığına vurgu yapıldı; bu vurgu, indirim için esaslı dayanak kabul edildi.

Kırmızı bültenle aranan suçlular Türkiye’ye getirildi
Kırmızı bültenle aranan suçlular Türkiye’ye getirildi
İçeriği Görüntüle

KRİTİK AYRINTILAR

Yargılama aşamasında, sanığın elinde de kesilere bağlı yaralar bulunduğu; ayrıca maktule “uyuşturucu sağlama” suçlamasına ilişkin değerlendirmelerin dosyada yer aldığı bilgisi öne çıktı. Ancak kamuoyu tartışmasının odağı, ağırlıkla “haksız tahrik indirimi”nin kapsamı ve uygulanma gerekçeleri oldu. Eleştiriler, “cinsel yakınlık beklentisi” gibi öznel bir algının, ağır bir kadın cinayeti olgusunun önüne geçerek cezayı aşağı çekmemesi gerektiği yönünde derinleşti. Pek çok hukukçu, dosyalarda sıkça görülen “ani hiddet” tanımının, TCK 29’un ruhu dışında genişletilerek yorumlanmaması gerektiğini, zira bu yaklaşımın caydırıcılık ilkesini ve adalet duygusunu zedelediğini belirtiyor. Davada verilen 18 yıl hapis cezasının, bu indirimin etkisiyle belirlendiği hatırlatılırken, indirim gerekçesinin içerdiği toplumsal kodların kadınlar aleyhine işlediği savunuluyor.

YARGITAY'IN KARARI NE ANLAMA GELİYOR?

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin onama kararı, yerel mahkemenin kurduğu hükmün ve uyguladığı haksız tahrik indirimi mantığının üst yargı denetiminden geçtiği ve geçerli sayıldığı anlamına geliyor. Bu durum, benzer dosyalarda savunmaların söz konusu indirime daha sıkı sarılmasına zemin hazırlayabilir. Eleştiriler, “onama”nın emsal etkisi yaratmasa bile “yol gösterici” bir algı doğurduğuna işaret ediyor. Kararın ardından “yargının dili” ve “karar metinlerinde cinsiyetçi bakış” tartışmaları da yeniden alevlendi. Kadın hakları savunucuları, Yargıtay kararının, şiddet döngüsünü kırmaya çalışan toplumsal iradeyi geriletebileceğini ve toplumsal cinsiyet eşitliği hedefiyle çeliştiğini dile getiriyor. Hukuki planda ise tartışma, TCK 29’un yorum sınırları, “hiddet” ile “mazur görülebilir hâl”in çizgisi ve failin öznel dünyasının ne ölçüde hesaba katılacağı başlıklarında yoğunlaşıyor.

İZMİR BAROSU'NDAN SERT TEPKİ

Kararın ardından İzmir Barosu, yazılı bir açıklama yayımlayarak haksız tahrik indirimi uygulamasının kadınların yaşam hakkını doğrudan etkilediğini, yargının cinsiyet eşitliği ilkesine uygun ve hak temelli bir dil kurması gerektiğini vurguladı. Baro, “erkek adalet değil, gerçek adalet” ifadesiyle sembolleşen yaklaşımını yineledi; kararın toplumsal cinsiyet eşitliği ve eşit yurttaşlık prensipleriyle bağdaşmadığını belirtti.

İzmir Barosu'nun açıklamasının tamamı şu şekilde:

"Erkek Adalet Değil, Gerçek Adalet!

İzmir’de 21 yaşındaki Ceyda Yüksel’in Serkan Dindar tarafından katledilmesi davasında yerel mahkemenin sanık lehine uyguladığı haksız tahrik indirimi, indirimin niteliği ve kararın Yargıtay tarafından onanması ülkedeki kadın düşmanı politikaların yargıdaki karşılığıdır.

Sanık lehine uygulanan tahrik indiriminin gerekçesi olarak, “(…) sanığın, rahat tavır ve davranışlar sergilediğini düşündüğü maktulden cinsel yakınlık duymasını beklemesinin mümkün olduğu, bu beklentisi boşa çıkınca/reddedilince ve tartışmaya girmelerinden sonra maruz kaldığı küfürlü sözler üzerine normal düşünen ve davranış sergileyen şahısların dahi öfke ve hiddete kapılıp söz veya eylemsel olarak tepki gösterdiği ahvalde, sanığın tepki göstermeden kayıtsız kaldığından bahsetmenin normal yaşam koşullarında beklenemeyecek olması” gösterilmiştir.

Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının “yargı kararlarına” nasıl sirayet ettiğini açıkça ortaya koyan bu karar, kadınların vicdanında tarifi mümkün olmayan yaralar açmıştır.

Bu karar, herhangi bir nedenle cinsel ilişki isteğini reddettiği için kadınların katledilmesi durumunda katil erkeklere bundan sonra haksız tahrik indirimi uygulanarak adeta ‘ödül' gibi cezalar verileceğinin ilanı, “cezasızlık politikalarından” da zerre geri adım atılmayacağının göstergesidir.

Kadınların bu ülkede kendi bedeninin ve iradelerinin sahibi özgür, eşit yurttaşlar olarak can güvenliğinden endişe duymadan yaşamlarını sürdürme hürriyeti bu kararla bir kez daha ellerinden alınmış ve kadın cinayetlerinin politik olduğunu tartışmasız bir şekilde göstermiştir.

İzmir Barosu olarak bu kararı asla unutmayacak ve unutturmayacağız!

Yüzyıllardır kadınları yok sayan politikalara karşı verdiğimiz mücadeleden aldığımız güç ve cesaretle köhnemiş zihniyetlerinize, hukukla açıklanamayacak kararlarınıza karşı mücadele etmeye devam edeceğiz."

Kaynak: Haber Merkezi