Dört gündür aralıksız devam eden karşılıklı saldırılarla bir ateş çemberine dönen Ortadoğu'da, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'dan gelen son dakika açıklaması, savaşın seyrini tamamen değiştirebilecek ve bölgesel bir çatışmayı küresel bir felakete sürükleyebilecek nitelikte. İsrail ile İran arasında yaşanan ve şimdiden yüzlerce can kaybına neden olan savaşta, gerilimi daha da tırmandıran Netanyahu, İran'ın başkenti Tahran'ı doğrudan hedef göstererek, eşi benzeri görülmemiş bir uyarıda bulundu. Bu açıklama, sadece bir askeri tehdit değil, aynı zamanda milyonlarca sivilin hayatını tehlikeye atan, uluslararası hukuku ve savaş teamüllerini zorlayan, topyekûn bir savaş ilanı olarak algılandı. Tüm dünya, nefesini tutmuş bir şekilde, bu tehlikeli restleşmenin ardından yaşanacak gelişmeleri ve atılacak adımları izliyor.

Savaşın seyrini değiştiren tehdit: 'tahran'ı boşaltın' mesajının şifreleri

İsrail Başbakanı Netanyahu'nun yaptığı açıklamanın en çarpıcı ve en endişe verici bölümü, şüphesiz ki doğrudan İran'ın başkenti Tahran'ı ve orada yaşayan milyonlarca sivili hedef alan ifadeleri oldu. Netanyahu'nun, "Tahran semaları kontrol altında, harekete geçiyoruz. Tahran'ı boşaltın" şeklindeki sözleri, diplomatik ve askeri çevrelerde şok etkisi yarattı. Bu, sadece bir askeri operasyonun habercisi değil, aynı zamanda çok katmanlı bir psikolojik harp taktiği olarak değerlendiriliyor.

Doğrudan Sivil Hedef Tehdidi: Yaklaşık 15 milyon insanın yaşadığı bir metropol olan Tahran'ın "boşaltılması" çağrısı, modern savaş tarihinde eşine az rastlanır bir durum. Bu ifade, İsrail'in bir sonraki askeri hamlesinde, sivil yerleşim alanlarını da meşru bir hedef olarak görebileceği ve kitlesel bir yıkımı göze alabileceği şeklinde yorumlanıyor. Bu durum, hem uluslararası savaş hukukunun ağır bir ihlali anlamına geliyor hem de bölgede on yıllardır görülmemiş büyüklükte bir insani krize yol açma potansiyeli taşıyor.

Psikolojik Harp ve İç Karışıklık Yaratma Amacı: Bu çağrının bir diğer amacı ise, İran halkı üzerinde bir panik ve korku dalgası yaratarak, halk ile rejim arasındaki gerilimi artırmak. "Tahran'ı boşaltın" mesajıyla, halkın kendi hükümetinin kendilerini koruyamadığı algısını güçlendirmek ve bir iç karışıklığın fitilini ateşlemek hedefleniyor olabilir. Bu, savaşın sadece cephede değil, aynı zamanda İran'ın sokaklarında da sürdürülmeye çalışıldığının bir işareti.

Operasyonun Yeni Safhasının İlanı: Netanyahu'nun "harekete geçiyoruz" ifadesi, dört gündür devam eden karşılıklı füze ve hava saldırılarının ardından, İsrail'in operasyonlarda yeni ve daha yıkıcı bir safhaya geçmeye hazırlandığını gösteriyor. Bu yeni safhanın, daha kapsamlı hava bombardımanları mı, yoksa siber saldırılar ve özel operasyonlarla desteklenen daha karmaşık bir stratejiyi mi içerdiği ise belirsizliğini koruyor.

İsrail'in oyun planı: 'iki ana hedef' ne anlama geliyor?

Netanyahu, açıklamasında sadece tehdit etmekle kalmadı, aynı zamanda yürüttükleri askeri operasyonun stratejik hedeflerini de net bir şekilde ortaya koydu. "Zafere doğru giden yoldayız. İki ana hedefimize ulaşmak üzereyiz" diyen Netanyahu, bu hedefleri şu şekilde sıraladı: "Nükleer ve füze tehdidini ortadan kaldırmak". Bu ifade, İsrail'in bu savaştaki nihai oyun planını ve başarı kriterini de tanımlıyor.

Nükleer Programın İmhası: İsrail, yıllardır İran'ın nükleer programını kendisi için bir "varoluşsal tehdit" olarak görüyor ve bu programı durdurmak için suikastlardan siber saldırılara kadar pek çok gizli operasyon yürütüyordu. Netanyahu'nun bu açıklaması, artık bu mücadelenin gizli operasyonlar safhasından çıktığını ve nükleer tesislerin tamamen imha edilmesini amaçlayan açık bir askeri hedefe dönüştüğünü gösteriyor. Bu, savaşın en tehlikeli ve en öngörülemez boyutunu oluşturuyor; zira nükleer tesislere yönelik bir saldırı, radyoaktif sızıntı riskiyle sadece İran'ı değil, tüm bölgeyi etkileyebilecek bir çevre felaketine yol açabilir.

Balistik Füze Kapasitesinin Yok Edilmesi: İsrail'in ikinci ana hedefi ise, son dört günde kendi topraklarında da etkisini hissettiği İran'ın balistik füze kapasitesini yok etmek. İran'ın, özellikle Demir Kubbe'yi zorlayan "Fettah" gibi hipersonik füzeleri, İsrail'in hava savunma üstünlüğüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturuyor. İsrail, bu operasyonla İran'ın füze üretim tesislerini, fırlatma rampalarını ve komuta-kontrol merkezlerini imha ederek, bu tehdidi kalıcı olarak ortadan kaldırmayı hedefliyor.

Paşinyan'dan Türkiye'ye ziyaret
Paşinyan'dan Türkiye'ye ziyaret
İçeriği Görüntüle

Savaşın dördüncü gününde cephe hattı: karşılıklı saldırılar ve artan kayıplar

Netanyahu'nun bu sert açıklamaları, cephe hattında dördüncü gününe giren ve her iki tarafa da ağır kayıplar verdiren şiddetli çatışmaların gölgesinde geldi. Savaşın başlangıcından bu yana, İran yüzlerce balistik füzeyle İsrail şehirlerini hedef alırken, İsrail de savaş uçaklarıyla İran'ın stratejik ve askeri noktalarını bombalamaya devam ediyor.

İran, fırlattığı füzelerin bir kısmının İsrail'in hava savunma sistemlerini aşarak hedeflerini vurduğunu iddia ederken, İsrail de kendi saldırılarında İran'ın üst düzey komuta kademesine ve nükleer programına ağır darbeler vurduğunu savunuyor. Ancak bu askeri restleşmenin en ağır bedelini, her iki taraftaki siviller ödüyor. İran'dan gelen haberler, İsrail bombardımanlarında yüzlerce sivilin hayatını kaybettiğini belirtirken, İsrail'de de füze saldırıları nedeniyle can kayıpları ve büyük maddi hasar yaşanıyor. Bu durum, savaşın bir an önce durdurulması için uluslararası baskının artmasına neden oluyor.

Uluslararası arena alarmda: diplomasi mi, topyekûn savaş mı?

İsrail ve İran arasındaki bu tehlikeli tırmanış, tüm uluslararası toplumu alarma geçirmiş durumda. ABD'den Avrupa Birliği'ne, Rusya'dan Çin'e kadar tüm küresel ve bölgesel aktörler, taraflara itidal çağrısı yaparak, çatışmanın yayılmasını önlemeye çalışıyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yapılan acil toplantılar, şu ana kadar somut bir sonuç vermezken, liderler arasındaki telefon diplomasisi yoğun bir şekilde devam ediyor.

Ancak Netanyahu'nun son "Tahran'ı boşaltın" tehdidi, diplomatik çabaların ne kadar kırılgan olduğunu ve bölgenin topyekûn bir savaşın eşiğinde durduğunu bir kez daha gösterdi. Bu açıklamanın ardından, küresel petrol fiyatlarında ve borsalarda yeni bir dalgalanma yaşanması, savaşın ekonomik yansımalarının da ne kadar yıkıcı olabileceğinin bir işareti. Dünya, şimdi bu iki ezeli düşmanın bir sonraki hamlesini ve bu hamlenin tüm gezegenin kaderini nasıl etkileyeceğini nefesini tutarak bekliyor. Ortadoğu'nun geleceği, belki de hiç bu kadar belirsiz ve tehlikeli olmamıştı.

Kaynak: HABER MERKEZİ