Soner Can / Söyleşi

İkinci romanınız Unutulmuş Topraklar büyük ilgi gördü ve bu ilgi giderek de artıyor. Yazar olmaya nasıl karar verdiniz?

Herkes gibi ben de pandemi ile birlikte kendime dikkat kesilmeye, iç sesimle söyleşmeye başlamıştım. Dahası sürekli dünyayı, yaşamı, dostları, aileyi, akrabaları, geleceği, geçmişi çok irdeler olmuştum. İnsanlığın ölümün nefesini bu kadar yoğundan hissettiği bir dönem daha yaşanır mı bilmiyorum, umarım yaşamayız da! O dönemde benim de birçok bahtsız insan gibi hayatım sonlanabilirdi. O zaman benden geriye ne kalacaktı, sürekli bunu düşünceyle yatıp kalkmaya başladım 

Geriye kalanlar derken...

Yani ne bir çocuğum vardı, ne younlukla yaşadığım bir aşk, ne bir sanat eseri ne de bir kitap. Oysa kafamda bin bir hikaye dönüp durmaktaydı. Bir ara dergiciliğe soyunsam da o da yarım kalmıştı. 

Unutulmuş Topraklar

Neydi tam olarak sizi harekete geçiren şey?

Doyumsuzluğum, belki biraz korkularım ve bir tür sinizm. Tatmin olmayan ruhum pandemiyle birlikte kendimle yüzleşme sürecini hızlandırdı. Sonrasında bir sabah uyandım ve "Ben bir yazarım. Bunun için bir bedel ödemem gerekiyorsa buna da hazırım" dedim. Ödedim de. Ve kitaplarım, şiirlerim, hepsi bir ıslıkla toplanan çocuklar gibi belleğimde oturmaları gereken yere çöktüler. 

Özellikle çocuk kahramanlarınız... her biri çok güçlü ve iyi çizilmişler. Öyküler çocukların etrafında mı oluştu yoksa çocuklar öyküler ilerledikçe mi belirdi?

Aslında ben bu öyküleri gerçek olaylardan esinlenerek yazdım. romanda tamamen düşsel olan olayları ve tipleri onun güzelliğine zarar vermeden, dili ve öyküyü basitleştirmeden kurdum. Fakat bir karakterim daha vardı, onu çıkarınca bazı detayların tekrar üzerinden geçtim. Ama birden çok kahramanın ve dönemin olduğu bu romanı takdir edersiniz ki genişletmeye pek ihtiyaç da duymazsınız. Yorulduğum zaman, içinden çıkılmaz zamanlarda kestirme yolları tercih ettiğim olduysa da benim genişletme konusunda tavrım biraz ketumcadır. 

Seyfettin Araç

"Artık sadece bir yazarım" diyorsunuz. Sizin büyük işlerin başında bir insanı olduğunuzu biliyoruz. Onlar ne oldu?

Evet ailem işlerin başına beni geçirdi. Bir süreç yaşandı. Ve ben bu kararımdan pek hoşlanmasalar da işleri yavaş yavaş devrettim ve kendi yolumu çizdim. 

Bunu karardan pek hazzetmemişlerdir diye tahmin ediyorum...
Kesinlikle!.. Kıyasıya eleştirildim de. Bir süre ikna turları yaşandı ama kesin kararımı vermiştim. Bu durumu kabullenmeyenlerin zaman içinde beni anlamalarını umuyorum.

Bir yazar olarak nedir motivasyonunuz? Güzel yapıtlar tamam ama tüm bunlar ne için?

Ben sosyalistim ve halkın tarafındayım. İnsanların eşit koşullarda yaşaması gerektiğine inanıyor ve bunun için savaşıyorum. Eşitlik için çabalıyorum. Kardeşlik birliktelik için uğraş veriyorum. Bir konuşmacı olarak katıldığım her yerde aynı şeyi söylüyorum; Aydınlar bu ülkenin mumlarıdır. Bir mumun doğası ve görevi, kendisinin yanması ve bu sayede etrafını aydınlatması değil midir!..

Esila, çizdiği resimle ‘Ahmet Amca'yı hayata bağlamış Esila, çizdiği resimle ‘Ahmet Amca'yı hayata bağlamış

İki ana dile sahip olmak bir yazar için ne anlama geliyor, avantaj mı yoksa kafa karıştırıcı bir durum mu?

Bir edebiyatçının başına gelebilecek en güzel şey bu. Aileden öğrenilen ve okulda, sokakta, arkadaşlardan, kitaplardan öğrenilen dil. İki dilde rüyalar görmek, iki dilde düşünmek, iki dilde hikayeler, masallar, şarkılar, şiirler dinlemek muhteşem bir zenginlik.

Romanda Batıdan gelmiş ve yörenin insanları için çırpınan Adnan Bey gibiler gerçek hayatta çoğalsa sorunlar biter mi?

Ülkesini, insanlarını, üzerinde doğup büyüdüğü toprakları seven insanlar Adnan Bey gibi olsa, bu sorunlar zaten hiç yaşanmazdı ki!.. Herkes yoksul ve umutsuz çocukların yaşamına sahip çıkabilmesi, eğitim görebilmesi için Adnan Bey gibi alınteri dökse ülkemiz için umutlar asla tükenmez.

Biraz da baş kahramanınız Miran'dan, hikyeyi bize aktaran çocuktan söz edelim... Miran ne kadar sizsiniz?

Bu gerçeği can havline inkar edenlere bakmayın siz. Her yazar az ya da çok kendini anlatır, kendini açıklamaya, kendi açmazlarını, kendi çıkmazlarını tarif etmeye çalışır. Az ya da çok bunu yapar. Aslında Miran özelinde söylemem gerekirse, evet, biraz bana benzesin istedim. Miran bana benzeyerek büyüdü, böyle yazmak da hoşuma gitti. Öte yandan canımı da yaktı bu durum. Onun yaşadıklarını yazdıkça neredeyse bir okur gibi üzüldüm.

O vakit Miran'ın öyküsü bu romanda noktalanmadı diyebiliriz...
Çok isabetli bir tespit. Unutulmuş Topraklar bir üçleme olacak. Ve Miran da farklı boyutlarıyla üçlemenin diğer bölümlerinde kendi payına düşeni yaşayacak. Tabii ki biraz gerçek, biraz kurguyla!

Kaynak: Haber Merkezi