Başkan Soyer, röportajın başında "ikinci dönem" ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içinde yaşanan değişim tartışmaları hakkında konuşarak, değişimin kişiler üzerinden yaşandığını belirtti. Soyer, "Değişim, bir gebelik yaşıyor, doğum olacak. Şu an değişim, kişiler üzerinden yaşanıyor. Telaş edilecek bir şey yok. Taşlar yerine oturur ve o büyük dönüşüm mutlaka gerçekleşir." dedi.
Soyer kongre ve ittifaklar hakkında konuştu
Röportajda İzmir İl Kongresi'nde yaşanan olaylar, ittifak tartışmaları ve İzmir seçim sonuçlarının Soyer'e yansımaları da ele alındı. Başkan Soyer, bu konularda "Şimdi toz duman, kaos, ortalık karışık falan. Bu toz duman yatışır. Kongre süreçleri bittiğinde, kurultay tamamlandığında CHP'nin millete ne söyleyeceği ortaya çıkacak." sözleriyle açıklık getirdi.
Yenilginin ardından çıkarılan dersler
Soyer, geçtiğimiz seçimlerde yaşadığı yenilginin ardından çıkardığı dersleri de paylaştı. Başkan, seçim sonuçlarını değerlendirirken, parti içi süreçlerin önemine vurgu yaparak geleceğe dair planlarını açıklamadı.
Tunç Soyer, CHP'nin geleceği ve ittifaklar konusunda da önemli mesajlar verdi. "İttifak halk kuracak" diyen Soyer, halkın siyasetteki etkin rolünü vurgulayarak ittifakların toplumun talepleri doğrultusunda şekilleneceğini ifade etti.
Değişim süreci ve CHP'nin geleceği: Soyer'in öngörüleri
Röportajın sonunda Soyer, değişim sürecinin ne zaman tamamlanacağına dair öngörülerini paylaştı. Başkan, CHP'nin geleceği konusunda umutlu olduğunu ve değişimin kaosla sonlanmayacağını belirtti.
İşte Soyer'in Cumhuriyet'e verdiği röportajın öne çıkan başlıkları:
Bir dönem daha devam etmek istediğinizi ilan ettiniz. Aday olmanız ve tekrar seçilmeniz durumda, İzmir'de ne yapacaksınız?
İzmir, yüzlerce yıl boyunca Akdeniz'in en güçlü liman kentlerinden biri olmuş. Fakat son 150-200 yılda kan kaybı yaşamış. Yani 100-120 sene öncesinde İzmir'e baktığınız zaman dönemin Viyana'sıyla Paris'iyle karşılaştırılabilecek yüksek yaşam kalitesi var. Bir kere İzmir bugün içinde bulunduğu bu durumu hak etmiyor. Çok daha fazlası mümkün. İzmir’in coğrafi konumu değişmedi ki. Yani aynı noktada. Doğu’nun en batısı, batının en doğusu olarak yine Doğu’nun ürünlerini, kültürünü, değerlerini Batı’ya, Batınınkileri Doğu’ya aktarma konusunda bir liman kenti.
‘ALT YAPIYA YATIRIM YAPTIK’
Dolayısıyla da bu çok büyük bir zenginlik kazandırabilir. O nedenle biz geldiğimiz günden beri bu hikayenin üst yapısını oluşturabilmek için alt yapısına çok ciddi yatırım yaptık. Biraz görünmeyen kısım. Çünkü yani hakikaten insanların bir bölümünün aklı gözünde. Gördüğüyle değerlendiriyor, gördüğüyle karar veriyor. Yani şimdi kokan, maviliğini kaybetmiş bir körfez veya metrosu olmayan bir şehir. Metro sistemleriyle, tramvaylarla, hafif raylı sistemlerle buluşmamış bir toplu taşıması olan bir şehir olamaz. Yani bir dünya markasına dönüşemez.
O halde en çok nerelere odaklanacaksınız?
Bizim beş yıl öncesinde gördüğümüz vizyon aynen devam ediyor. Baktığımız şey aynen orada duruyor. Hayalimizden, hevesimizden ve heyecanımızdan hiçbir şey kaybetmedik. Ama bu noktaya gelmek için önce bu alt yapıyı tamamlamak gerekiyordu. O nedenle biz çok büyük ölçüde, görünmeyen kısma yatırım yaptık. Şimdi bunun büyük ölçüde bittiğini söyleyebilirim ama devam ediyoruz. Bir; bunlar devam edecek, eksik kalanlar, tamamlanmayanlar var. Atık bertarafıyla ilgili yapılması gerekenler var. Körfez'in temizliğiyle ilgili attığımız büyük adımlar var ama onun devamını getirecek adımlar var. Buca metrosunu başladık, onun bitmesi gerekiyor. Bütün bunlar devam ederken, bir yandan yeniden İzmir'in bir dünya kenti haline gelmesi için attığımız adımları büyütüp çoğaltmak mecburiyetindeyiz. Örneğin 2026 Botanik Exposu'na ev sahipli yapıyoruz. 2026 Avrupa Gençlik Başkenti olmaya adayız ve finale kaldık. Kasım 28'de de 5 finalistten biri olarak İzmir'in ev sahipliği yapma hakkını kazanmasını istiyoruz. Bunun gibi birçok uluslararası mecrada İzmir'in adaylığı var, İzmir'in ödülleri var, İzmir'in başvuruları var. Mesela 2022 Avrupa Kenti unvanını aldık. AB binlerce yerel yönetim arasından yalnızca birine Avrupa şehri unvanı veriyor. 2022’de İzmir olarak biz kazandık bunu. Bunlar tabi hem bizim heyecanımızı arttırıyor hem de doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. O nedenle gelecek dönem için temel hedefimiz başladığımız bu altyapı yatırımlarını, başladığımız Akdeniz'deki İzmir'in öncülüğü meselesine dair yaptıklarımızı büyütmek ve bu dönem bunları finalize etmek. Ana hedefimiz bu.
İzmir’de CHP kesin kazanır algısı var. Bu doğru mu?
Bir kere bu İzmirli'ye haksızlık. İzmir öyle ne olursa olsun bağnazca oy kullanan bir şehir değil. İzmirliler tam tersine çok ince eler sık dokur, eleştirel bakar, çok ciddi kritik eder. Kısacası öyle bir durum yok. O nedenle de asla rehavete düşüp, gevşeyecek bir noktada değiliz.
‘İTTİFAK KAÇINILMAZ OLARAK YAŞANIR’
İYİ Parti’den Ümit Özlale adaylığını açıkladı. HDP de aday çıkartırsa durum CHP'yi nasıl etkiler?
Mutlaka bir etkisi olur. Çünkü 2019'da ittifakla seçime gidilmişti. Şimdi ittifak olmazsa mutlaka oranlar, rakamlar değişecektir. Ama ben şuna inanıyorum. Yerel dinamikleri, genel seçim dinamiklerinden çok farklı. Yerelde adaylar herkesi kucaklayacak, tüm şehrin oyunu almaya gayret edecek bir yolculuk izlerler. O da merkezde yapılmasa da yerelde ittifak yapılmasını gerektirir. Bunlar kaçılmaz olarak yaşanır. Bunu sadece İzmir için söylemiyorum. Tüm seçim bölgelerinde, yerel seçimlerde her seçim bölgesinin kendine özgü dinamikleri, kendine özgü aktörleri nedeniyle farklı ittifaklar kurulur. Ve o ittifaklarla da seçime gidilir.
‘İTTİFAKI HALK KURAR’
Tarif ettiğiniz doğal bir işbirliği mi?
Yönetimlerle, genel başkanlarla değil de, tabanda ittifaklar. Tabanda o ittifaklar kurulur. Halk kendi ittifakını kurar. Adaylar bunu mümkün olduğu kadar genişletecek, mümkün olduğu kadar kucaklayıcı hale gelmesini sağlayacak bir çalışma sergiler. Ya da rasyonel olarak böyle olması gerekir. Benim de yapacağım odur. Yani o ittifak kurulsa da kurulmasa da ben İzmir'de yaşayan herkesin oyunu almak için gayret edeceğim. Eğer aday gösterilirsem.
‘MÜZAKERE HAMLELERİ OLABİLİR’
İYİ Parti, başkanlarını Cumhurbaşkanı adayı olarak göstermek istedikleri Ankara ve İstanbul için de kendi adaylarını çıkaracaklarını söyledi. İYİ Parti'nin tutumunu bu çerçevede nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kullanılan bu diskurların (söylem), bu argümanların seçime kadar böyle kalmayabileceğini düşünüyorum. Bunlar siyasi partiler arasındaki müzakere süreçlerinde etkili olabileceğini düşündükleri hamleler olabilir. Ama iş seçim sathı mahaline gelirse orada hangi partinin hangi iradeyi ortaya koyacağı değişebilir. Şu anda o nedenle böyle bir değerlendirme yapmak istemem. Bunlar bugünün ikliminde ve bugünün koşulları nedeniyle söylenmiş şeyler olabilir. Seçim yaklaşırken siyasi partilerin başka hamleler yapması mümkündür.
İzmir il kongresinde yaşananlara ilişkin yorumunuz nedir?
Henüz partili olup olmadıklarını bilmediğimiz 10-15 kişilik bir grubun kongrenin heyecanına kapılıp hiç onaylamayacağımız tavır ve tepkilerini elbette doğru bulmuyorum. Tam bir şenlik havasında başlayan ve tamamlanan kongrenin bu görüntülerle gündeme gelmesi çok üzücü. İzmir hoşgörünün, barışın, sağduyunun, ortak aklın kentidir. Nitekim kongre sonunda tüm üyeler salondan kol kola çıktı.
‘KURULTAYDAN SONRA FARKLI BİR CHP GÖRECEĞİZ’
Siz değişimle ilgili bir yazı yayınladınız. Ancak şu an CHP dağınık bir görüntü veriyor. Son gelişmelere de baktığınızda sizin yazınızda tarif ettiğiniz değişimi görüyor musunuz?
Hayatın en büyük kaynağı bir zaman, iki değişim. Bu ikisine de kontrol kuramazsınız, akarlar. Bütün mesele değişime ve zamana uyum gösterebilmek, uyumlu adım atabilmektir. Yoksa kontrol edemezsiniz. O zaten yaşanır. CHP 100 yıllık bir parti. 100 yıl içinde savaştan çıkıldı, Cumhuriyet ilan edildi. İkinci Dünya Savaşı yılları, darbe yılları, ekonomik krizler, doğal afetler. Onlarca, yüzlerce şey yaşandı. Bütün bu değişimlerde ve süreçlerde CHP ayakta kalmayı başaran, dünyanın ender partilerinden biri. Bu çok kıymetli. Bir siyasi partide bu kadar sağlam kökler mevcutsa ve değişime adaptasyon kabiliyeti varsa, bu değişimi en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde de sergileyecektir. Bu kişilerden bağımsızdır. Çünkü altında hiç kimsenin kendisini dışarıda tutamayacağı kökler var. ‘Partiliyim’ diyen herkesin aslında kökleri aynı yere dayanıyor. İşte o kökler yeni bir değişimde mutlaka tetikleyecektir. Buna bütün kalbimle inanıyorum. Bakmayın şimdi toz, duman, kaos, ortalık son derece karışık falan ama bu toz duman yatışır. Hele ki kongre süreçleri bittiğinde, kurultay tamamlandığında çok daha farklı bir CHP göreceğimizi düşünüyorum. Asıl o zaman CHP'nin millete ne söyleyeceği, nasıl politikalar, nasıl söylemler ifade edeceği ortaya çıkacak.
‘DEĞİŞİM GEBELİK YAŞIYOR, MUTLAKA DOĞUM OLACAK’
Yani şu anki değişim tartışmaları kişiler üzerinden mi oluyor?
Bence değişim şu anda bir gebelik yaşıyor. Yani mutlaka bir doğum olacak. O koşulların dayattığı yenilenme ihtiyacı, dönüşüm ihtiyacı mutlaka bir zenim bulacak.
Şu anda bu değişim, dönüşüm kişiler isimler üzerinden yaşanıyor. Ama asıl mesele o kişiler, o aktörler değiştiğinde bu partinin söylemlerinin nasıl değişeceğini konuşmaya başlayacağız. O nedenle ben telaş edilecek bir şey yok diye düşünüyorum. Bu taşlar yerine oturur ve o büyük dönüşün mutlaka gerçekleşir.
Özgür Bey adaylığını açıkladı, Ekrem Bey destek paylaşımı yaptı. Bu, CHP’de değişimin başladığının göstergesi mi sizce?
CHP, ülkemizin kurucu partisi, dünyanın en köklü siyasi partilerinden biri, kurucu liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle “Cumhuriyetin temel dayanağı”dır. Bu rolümüz tarih boyunca asla değişmedi, asla da değişmeyecek. Partimiz uzun yolculuğu boyunca şüphesiz ki sayısız değişim de yaşadı. Kurtuluş Savaşı’nın sona erip, partinin kurulma sürecinde kabul edilen ilk programı “Dokuz Umde”, 50’lerde “İlk Hedefler Beyannamesi”, 60’larda “Düzen Değişikliği Programı” gibi CHP Kurultayları’nda alınan kararlar ülkenin değişimindeki kilometre taşları da oldu. Bugün dünyanın ve ülkemizin büyük değişimlerin eşiğinde olduğu bir dönemdeyiz. Böylesi zamanlarda demokratik tartışmalar CHP gibi köklü kurumlar için zaruridir.
‘GÖRÜŞ AYRILIKLARI GÜÇLENDİRİR’
Partimiz de kendi içindeki görüş farklılıkları nedeniyle her zaman güçlenmiştir. Demokrasinin temeli de budur; farklı görüşlerin kendini ifade edebilmesi, tartışma ve uyum. Elbette bu sürecin gereği biz de değişeceğiz, gelişeceğiz. 100 yıldır her daim yaptığımız gibi.
Partimizin ikinci yüzyılının ilk kurultayı eminim ülkemiz için de çok önemli bir eşik olacak. Sayın Örsan Öymen’e, Sayın Özgür Özel’e ve genel başkanlığa adaylığını açıklayacak tüm yol arkadaşlarıma başarılar diliyorum. Tüzük değişikliği konusunda parti kurullarınca yürütülen tartışmaların da en az Genel Başkanlık kadar kıymetli olduğu görüşündeyim. Biz Cumhuriyet Halk Partililer, kapalı kapılar ardında kendi kendimizi değiştirmeye değil, sokaklarda, meydanlarda ve tarlalarda Türkiye’yi değiştirmeye talibiz. Bu partinin tüm evlatlarının da aynı niyette olduğuna inanıyorum.
Yine yazınızda dilin sağa kayması ile ilgili eleştiriniz var, ittifaklarla ilgili düşünceniz nedir?
Ben ittifakların çok sağlıklı buluşmalar olduğunu düşünüyorum. İttifaklar farklı seslerin aynı masa etrafında buluşup müzakere edebilmesine imkan verir. Bu çok kıymetli. Özellikle kutuplaştırılmaya çalışılan bir toplumda o farklılıkların bir uzlaşma sağlayabilmesinin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Fakat bir handikapı o ittifaklarda, sizin ne söylediğiniz anlaşılmayabiliyor. Ortaya öyle bir ses çıkıyor ki; kim bunun ne kadar paydaşı, kim burada tam olarak ne söylüyor, bu anlaşılmayabiliyor. Yani ittifaklar, farklılıkların bir masa etrafında buluşmasını sağladığı için çok kıymetli ama kimin ne söylediğinin de anlaşılmamasına yol açabiliyor.
CHP’nin ne söylediği anlaşılmadı mı?
Ortak politikalar mutabakat metni var ortada. Ama orada ‘İstanbul Sözleşmesi’ne tekrar girilecektir’ ifadesi olmadı. Neden olmadı? Karşılıklı anlayış ve hoşgörü gösterdiği için taraflar birbirlerine, birbirlerinin söylemlerini zaman zaman törpülediler. Hatta taraflar kendi kendilerini törpülediler. Sonuç itibariyle ortaya kimin ne söylediğinin tam olarak anlaşılmadığı bir şey çıktı. Yani hepsi ortak olarak bir şey söylüyor, güzel ama bu vatandaşa yetmeyebiliyor. O yüzden yerel seçimde böyle bir çatı ittifakının olmaması bir avantajdır. Yani sonuçta kim, hangi partinin adayıysa, ne söylüyorsa onu net biçimde söyleyecek. Yukarıda belki sadece bir prensip anlaşmasının yapılması uygun olabilir.
CHP’nin listelerinden Meclis’e giren 39 milletvekiline yönelik eleştirilerde İzmir listesinde olanlara karşı İzmirlilerin tepkisi nasıldı?
İzmir listelerinde de diğer ittifak partilerinden isimler girdi. Bu tabii ki CHP'li seçmende bir tepki oluşturmuştur. Bunu biz de sokakta görüyoruz, hissediyoruz ve oldu.
Seçmene açıklamakta zorluk yaşadınız mı, alınan oya etkisi oldu mu sizce?
Yani soranlara da söylediğim bizim etkimizin yetkimiz olmadığıdır. Sonuçta bize verilen listelerdeki isimler, her kimlerse biz onların maksimum oyu alabilmesi için çalıştık. Bizim açımızdan değişen bir şey olmadı. Daha çok oy alınabilirdi belki ama bunu ölçemediğimiz için şu anda bir şey söyleyemem.
Kemal bey belediye başkanlarıyla bir toplantı yaptı. Toplantıda Kemal Bey'in bir cümlesi çok eleştiriliyor. Siz o cümleyi duyduğunuzda ne düşündünüz?
Yani böyle cümleleri, sözcükleri cımbızla seçenler onları kendi algılamak istedikleri biçimde algılıyorlar. Halbuki orada kastedilen şey şu. ‘Ben bu işi bırakmaya hazırım. Ben bu koltuktan asla gitmem diyen bir insan değilim.’ Bunu demek istedi ve bunu da çok kolaylıkla yapabileceğini söyledi. Yani ‘Temiz partinin geçmişini bilen ona sahip çıkacak birini bulduğum anda bırakırım’ dedi. Yani burada alınganlık gösterecek, ‘Ya ben varım, beni niye görmüyor başkan?’ derecek bir durum yok, onu söylemeye çalışıyorum. Yani tabi ki orada bulunan herkes kendisiyle ilgili böyle şeyler düşünmüştür. Ama genel başkanın neden böyle söylediğini doğru anlamak lazım. Ben böyle anlıyorum.
Bir değişimciler var. Bir de gelenekçi mi demeliyiz, Kemal beyin tarafında duranlar var. Siz kendinizi bir tarafta konumluyor musun?
Ben yerel yöneticiyim. Yani biz genel merkezin siyasetini belirlene noktasındaki sorumluluk sahibi insanların bir adım gerisindeyim. Biz belediyeciyiz. Bizim asli işimiz bu şehirde yaşayan herkesin ihtiyaçlarını karşılayacak, yüzlerini güldürecek, şehrin daha aydınlık bir geleceğe gitmesini sağlayacak çalışmalar yapmak. O nedenle parti içinde işte bu gelenekçiler, değişimciler dediğimiz kategorilerde herhangi birinde ben kendimi görmüyorum. Ben CHP’nin demokratik bir parti olduğuna inanıyorum. Eksikleri, hataları, kusurları elbette vardır. Onları görmezden gelmiyorum. Tabi ki görüyorum, duyuyorum, okuyorum, takip ediyorum, anlamaya çalışıyorum. Ama benim inandığım şey şu,
bütün bunlardan sağlıklı bir doğum gerçekleşir. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi 100 yıl boyunca bunu başardıysa, şimdi de başaracaktır. Bunun önünde hiçbir engel yoktur. Biz de kurultay süreci bittiğinde, eğer aday gösterilirsek, ikinci dönem için çalışmaya başladığımızda, bu partideki dönüşümün bu şehirde yaşayan insanlara nasıl aktarılacağının yolunu bulacağız.
Belediye başkan adayları sizce nasıl belirlenmeli?
Bu tüzük kurultayında tartışılacak. Genel başkan tüzük kurultayı yapacağını vadetti. Muhtemelen hemen ardından veya hemen öncesinde yapılacak. Orada bunlar masaya yatırılacak. Hatta ben biliyorum ki bunun üzerinde çok çalışan, kafa yoran siyasetçiler, arkadaşlarımız, büyüklerimiz var. Orada bu mesele daha eline boyuna tartışılır. Yani şu andan benim bir şey söylemem çok doğru olmaz. Tabii ki bu konuda ön seçim yapılsın, temayül yoklaması yapılsın, anketlere bakılsın gibi benzer birçok fikir var. Her şey tartışılacak. Hepsi üzerinde eksikleri nedir, geçmişte hangilerinin daha olumlu sonuçları olmuştur. Bunların hepsi değerlendirilir. Benim gördüğüm olabildiğince şeffaf, olabildiğince halkın sesini dinleyen bir yöntem bulunmalı. Ben sadece bu kadarını söyleyebilirim. Süreçler şeffaf olmalı, mümkün olduğu kadar ortak akılla bir karar ortaya konmalı ve mümkün olduğu kadar halkın sesine kulak verilerek halkın beklentilerini karşılayacak aday belirleme süreçleri izlenmeli.
Ortada bir seçim yenilgisi var. Sonrasında muhalefet doğru adımlar atmayı becerebilir mi sizce?
Evet. Bence büyük bir depolitizasyon yaşanıyor. Bunu bir tarafa koyalım. Yani insanlar siyasetten umutlarını kesmeye başladılar. Çünkü kazanmaya çok yakın olduğunu düşünen bir yüzde 48'lik kesim var. Onların arasında çok büyük bir depolitizasyon var. Yine belki bundan daha fazla bir öfke, büyük bir kızgınlık var. ‘Biz neden kazanamadık?’ ‘Çünkü yanlış politikalarla bu süreç izlendi’ deniyor. Kısacası insanların büyük bir hayal kırıklığı, büyük bir umut kaybı ve bunun sorumlusu olarak da parti yöneticilerini gören bir öfke ve kızgınlık var. Bence bunlar çok sağlıklı tepkiler. Bu olmasaydı endişelenmek gerekirdi. İyi ki böyle. Yani insanlarımızın sağ duysunu, basiretini ve demokrasiye olan bağımlığını gösteren göstergeler bunlar. Ben buradan sağlıklı sonuçlar çıkacağını düşünüyorum. Çünkü bu herkesin meseleyi okumaya gayret ettiğini gösteriyor. Kayıtsız kalmıyor ve onun sonucunda da bazı değerlendirmeler yapıyor.
‘TOPLUM SİYASETİN ÖNÜNDE’
Siyaset mekanizmasının önüne geçmiş bir toplum var. Yani toplumun siyasi refleksleri, iradesi, siyasi partilerin ortaya koyduğu reflekslerden ve iradelerden daha ileride. O nedenle hem muhalefet hem de iktidar partilerinin topluma kulak vermesi lazım. Toplum ne istiyor, ne bekliyor ve toplum nelerden şikayetçi, nelerin değişmesini arzu ediyor. Bunlara kulak verilirse, bunlar iyi anlaşılabilirse doğru çözümler de kendiliğinden gelecektir. Yani enseyi karartacak bir şey yok. Bütün bu tabloya rağmen hayat akmaya devam ediyor ve hayat hep iyiye, güzele doğru akar. Gel gitler olsa da, yenilgiler olsa da, büyük mağduriyetler yaşansa da sonunda hayat bu kainat üzerinde yaşayan herkes için daha iyiyi sunmaya devam eder. Biz de oradan payımızı alacağız.
Peki sizin gözlemlerinize göre toplum ne bekliyor ?
Bence toplum şu muhasebeyi yapıyor: ‘Biz dünyanın en bereketli toprakları üzerinde yaşıyoruz. Dünyanın en köklü medeniyetlerine en sahipliği yapmış bir coğrafyada yaşıyoruz. Bunu hak etmiyoruz.’ Şimdi bir grup her şeye rağmen şunu söylüyor: ‘Savaştı pandemiydi, buna rağmen işte büyük köprüler yapıldı, havaalanları yapıldı. TOGG yapıldı... Biz aslında çok ileriye gittik’ diye de bir görüş var. Ama şu da bir realite. Savaşta olan ülkelerden bile daha yüksek bir enflasyon oranıyla baş başayız. Onlardan bile daha yüksek bir hayat pahalılığı var. İnsanların canı burada yanıyor. Yani en ileri gittiğimizi düşünen toplum kesimleri bile bir mağduriyet içinde. Bu ekonomik kriz herkesin hayatını çok olumsuz etkiliyor. O nedenle ‘İnsanlar ne bekliyor’ diye sorarsanız öncelikle bu hikayenin bitmesini bekliyor. Hayat pahalılığından kurtulmak istiyor. Çoluğunun çocuğunun nafakasını çıkartabilmek istiyor. Huzurlu, mutlu bir hayat yaşamak istiyor. Ama şu anda bunlar mümkün değil. Maalesef insanlar evine zor ekmek alıyor. Bu topraklarda yaşayan herkesin şu an itibariyle bir mağduriyeti var. Ve bu mağduriyetten kurtulmak istiyor. Siyaset mekanizmasının rolü burada ortaya çıkıyor. Tam da burada bu topluma doğru önderlik edecek, gerçekten özlemlerinin karşılanmasını sağlayacak, hayallerinin gerçekleşmesini sağlayacak siyasi irade ortaya koymak gerekiyor. Bizim şansımız biz bunu yerelde yapacağız.
Yani bir liderle beraber, sağlam bir ekiple mi ortaya çıkmak gerekiyor?
Yani bunu genel siyaset için söyleyebilirsiniz. Yerel siyasetin dinamitleri farklı. Biz şehrin tarihini doğru okumak zorundayız. Sağlıklı bir gelecek vizyonu ortaya koymak zorundayız. Etrafımızda olup bitenleri doğru kavrayamazsak burası için doğru çözümler üretemeyiz. Kısacası bizim genel merkez siyasetine göre farklı bir siyasi ve sosyal duruşumuz var. Ve biz buraya odaklanıp, buraya konsantre olup buradan bir yol haritası çizmeye çalışacağız.
Siz belediye olarak İzmir halkının ekonomik krizden biraz daha az etkilenmesi için neler yapıyorsunuz?
Yoksulluk derinleştikçe sosyal yardım meselesinin önemi daha fazla artıyor. En çok da gençler mağdur oluyor. Hem yurt hem hayat pahalılığı sorunuyla karşı karşıyalar. Ortada feci bir tablo var. Çocuklar geliyor kalacak yerleri, yemek yiyecek paraları yok. O nedenle bizim sosyal yardım bütçemizi revize etmemiz gerekti ve biz ciddi bir artışa gittik. Önemli bir yenilik kattık. Şehirkart diye bir uygulama başlattık. Banka kartı gibi olan bu kartla Türkiye'de ilk kez bir belediye sadece kendi şehrinde değil, dünyanın her yerinde geçecek bir uygulama alanı yarattı. Bu kart aynı zamanda sosyal yardımlar için de kullanılacak.
‘ERZAK PAKETİ YERİNE ŞEHİRKART’
Biz 80 bin aileye sosyal yardım götürüyoruz. Erzak paketi, bot, mont, kırtasiye, onlarca kalem malzeme götürüyoruz. Artık o erzak paketleri gitmeyecek. Vatandaş şehirkartla ne istiyorsa onu alacak. Biz o kartın kullanımı için esnafla anlaşma yapıyoruz. Böylece bir taşla birden çok kuş vuruluyor. Bir yandan esnafımıza ciddi bir kaynak yaratmış oluyoruz. Bir yandan vatandaşın neye gerçekten ihtiyacı varsa onu almasının önüne açmış oluyoruz. Bir yandan da alan el veren eli görmüyor.
Kartın içinde ne kadar olacak?
Sosyal yardım yaptığımız ailelerin her birinin gelir durumuna göre, mağduriyetine göre değişiyor. 80 bin aileden bahsediyoruz. Öğrenciyle birlikte toplam 100 bin kart verilecek. Ayrıca ekim ayı için 2 milyon kart hedefliyoruz. Bunların hepsi sosyal yardım anlamında değil tabi ki. Toplu ulaşım için, belediyenin sunduğu diğer hizmetlerden faydalanabilmek, hizmetleri satın alabilmek, belediyenin dükkanlarında alışveriş yapmak, halkın bakkalı, kasabı var, buralardan alışveriş yapmak için kullanılmak üzere 2 milyon hedefini ortaya koyduk.
Bütün bu ekonomik kriz içinde belediye bir yandan bu sosyal yardımlar konusunda önemli bir hamle yapıyor ama bir yandan da yurt dışı kaynak yaratıyoruz.
‘BİZİM MUTFAĞIMIZDA DA YANGIN ÇIKTI’
Ekonomik krizde bizim mutfağımızda da yangın çıktı. Herkesin mutfağında var yangın ama büyükşehir belediyesinin mutfağında da yangın var. Hayat pahalı bizim de her türlü hizmetimizi etkiliyor.
En sıkıntılısı da ulaşım galiba...
Şu an 13 TL yetiştin 5 TL öğrenci ama maliyeti bize 41 lira. Yani otobüse binen her vatandaş cebine o otobüse binebilsin diye 28 lira da biz koyuyoruz.
Nereye kadar böyle devam edebilirsiniz?
Çok zor ama yani bu hayat pahalılığında bu mağduriyet daha hafif olsun diye zorluyoruz koşullarımızı. Nereye kadar gidebilirsek. Bir yandan da yurt dışından finansman kaynağı bulmaya çalışıyoruz. Çünkü gelirlerimizin önemli bir bölümünü buraya aktarıyoruz. Ama o zaman da yatırım yapmaktan imtina etmemiz gerekiyor. Yatırımı geride bırakabilirsiniz. O yatırımı yapabilmek için de Uluslararası finans kuruluşlarıyla çalışıyoruz. Oradan da ciddi kaynaklar yaratıyoruz. Özetle söylemek gerekirse bütün bu tabloda İzmir Büyükşehir Belediyesi bütün kurumsal kapasitesini ve kurumsal gücünü koruyarak yola devam ediyor. Biz bir yandan bu mağduriyeti en hafife çekecek şekilde kaynaklarımızı vatandaşlarımızın mağduriyeti gidermeye ayırıyoruz. Bir yandan da şehrin en başta söylediğim Akdeniz'in en güçlü liman kentlerinden biri olması hedefine doğru giden yolda o yatırımları gerçekleştirecek Uluslararası finansman kaynakları yaratıyoruz.
‘MİSAFİRLİKLERİ ÇOK UZADI’
Arapça tabelaları kaldırdınız, neden?
Tabela aslında bir tanıtım ve reklam aracıdır. Biz bu reklam ve tanıtımla böyle bir zenginlik kazanmalarını doğru bulmuyoruz. Bizim vatandaşlarımızla, bizim ticaretimizle haksız rekabet olduğunu düşünüyoruz. Mevzuat çok net bir biçimde bunların kaldırılması gerektiğini söylüyor zaten ama birçok yerel yönetin bunun uygulamasını yapmıyor muhtemelen. Ama biz bunun yapılması gerektiğine karar verdik. Ve bununla ilgili de bir çalışma yapıp işte bütün o tabelaları kaldırdık. Çünkü dediğim gibi yurt dışından gelen mülteciler, sığınmacılar adına ne derseniz deyin, buradaki misafirlikleri çok uzadı ve bununla ilgili hükümetin politikası hala yok. Neyse ki genel seçimlerde bir duyarlılık ortaya çıktı ve hem iktidar partileri hem muhalefet partileri bununla ilgili toplumun talebini güçlü biçimde dillendirdiler. Ancak buna rağmen hükümetin yapması gereken o uygulamalar hala netleşmiş değil. Büyük belirsizlikler var. Özetle bütün bu belirsizlik vatandaşlarımızın kaygılarını arttırıyor, sıkıntılarını büyütüyor. Ucuz iş gücü olması nedeniyle haksız rekabet ortaya çıkartıyor. Hatta toplumsal kaygılar daha da büyüyor. Yani dediğim gibi uzayan misafirlik ev sahibini yorar. İnsanlarımız biraz o noktadalar galiba. Kısacası bizim başından beri söylediğimiz, biz onların bu toplumda bir tehdit ve tehlike haline gelmesini engellemek zorundayız. Gelişlerinin sebebi biz değiliz. Buradaki hayatlarından biz sorumlu değiliz. Hiçbir şey aslında bizim sorumluluğumuzda gelişmedi. Biz kucağımızda bulduk.
Çok önemli belediyeler CHP’nin elinde. Neden tüm CHP’li belediyelerde bu uygulanmıyor?
Evet. Olabilir ama işte belki de iyi uygulama örneklerinin daha fazla duyulması, daha fazla paylaşılması kanallarını açmak lazım. Yani orada da birtakım eksiklikler var. Partinin belki yerel yönetim politikalarıyla ilgili başka bir model ortaya koyması iyi olabilir. Yani iyi uygulama örneklerini birbirine aktarmasını sağlayacak mekanizmalar.
‘TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİNDE ORTAK DİLİ BAŞARDIK’
Öyle bir mekanizma bugüne kadar kurulmadı mı?
Mesela biz Sosyal Demokrat Belediyeler Sendikası’nı kurduk ve bu işçi sendikalarıyla sosyal demokrat belediyelerin toplu iş sözleşmelerinde bir tek sese dönüştürülmesini mümkün kıldı. Böylece Türkiye'nin her yerinde CHP'li belediyeler toplu iş sözleşmelerinde sözleşmelerini; hangi kriterlerle, hangi ilkelerle yapıyorlar, onu belirleme fırsatı bulduk. Bunun gibi başka mekanizmalar yaratılabilir diye düşünüyorum. Ama en azından biz toplu iş sözleşmeleri konusunda ortak dili yaratmayı başardık.
Tunç Soyer'in bu çarpıcı açıklamaları, CHP içindeki değişim tartışmalarını daha da alevlendirecek gibi görünüyor. İttifaklar ve seçim sonuçlarının yansımaları da yakından takip ediliyor. Soyer'in öngörüleri, parti içi dinamikleri ve Türk siyasetinin geleceğini şekillendirmeye aday gibi görünüyor.