Dünya ekonomisi, ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesiyle birlikte, 20. yüzyılın ikinci yarısından bu yana üzerine inşa edildiği temel direklerin sarsıldığı, eşi benzeri görülmemiş bir belirsizlik dönemine girdi. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarıyla şekillenen çok taraflı, kurallara dayalı serbest ticaret düzeni, Trump’ın “kendin pişir, kendin ye” olarak özetlenebilecek korumacı ve milliyetçi politikalarıyla adeta bir enkazın altına itiliyor. Trump yönetiminin, başta Çin olmak üzere tüm dünyaya karşı başlattığı tarife savaşları ve son olarak müttefiklerine yönelik 9 Temmuz'a kadar “adil ve rekabetçi” ticaret anlaşmaları imzalamaları yönündeki baskısı, küresel tedarik zincirlerinden jeopolitik dengelere kadar her şeyi yeniden şekillendiriyor. Bu durum, sadece bir ekonomik politika değişikliği değil, aynı zamanda küresel güç dengelerinin yeniden tanımlandığı, tektonik bir kaymayı ifade ediyor. İşte bu kaotik ortamda, önde gelen ekonomistler ve düşünce kuruluşları, 2030 yılına giderken dünyanın nasıl bir ticaret düzenine evrilebileceğine dair dört temel senaryo üzerinde duruyor. Hangi senaryonun hayata geçeceği ise, sadece Trump’ın politikalarında ne kadar ısrarcı olacağına değil, aynı zamanda dünyanın geri kalanının bu meydan okumaya nasıl bir yanıt vereceğine ve DTÖ’nün küllerinden yeniden doğup doğamayacağına bağlı.

Dört senaryo, dört farklı gelecek

Bloomberg analistleri ve alanında öncü üç ekonomist Robert Staiger, Kimberly Clausing ve Josh Lipsky, mevcut küresel gerilimin önümüzdeki altı yıl içinde evrilebileceği dört temel geleceği masaya yatırdı. Her bir senaryo, ABD'nin tutumuna ve dünyanın geri kalanının buna vereceği tepkiye göre şekilleniyor ve küresel refah için birbirinden çok farklı sonuçlar doğuruyor.

  • 1. Senaryo: “Sakin Ol ve Devam Et” (İyimser Gelecek): Bu, en umut verici senaryo. Buna göre, Trump yönetiminin tarife tehditleri ve korumacı politikaları, ya iç piyasada yaratacağı yüksek enflasyon baskısı nedeniyle ya da müttefiklerle varılacak uzlaşmalar sonucunda kalıcı olmaz. ABD, bir süre sonra yeniden çok taraflı, kurallara dayalı sisteme geri döner ve DTÖ’nün kurallarını güçlendirmek için çalışır. Bu senaryoda, gümrük duvarları yeniden iner ve dünya, 2010'lu yılların serbest ticaret ortamına geri döner. Ekonomist Robert Staiger’a göre bu, küresel refah için hala “en iyi reçete”.

  • 2. Senaryo: “ABD - Dünya + 1” (Yalnız Kovboy): Bu senaryoda, ABD korumacılıkta ısrar eder ve “Önce Amerika” politikasını daha da derinleştirir. Ancak, dünyanın geri kalanı (başta AB ve Çin olmak üzere) bu oyuna gelmez ve DTÖ kurallarına sadık kalır. Bu durumda ABD, küresel ticaret sisteminden kendini izole ederek yalnızlaşır. Bu, Çin gibi yükselen güçlerin, ABD'nin boşalttığı "kurallı sistemin lideri" rolüne soyunması için bir fırsat yaratabilir. Ancak, Pekin'in kendi içindeki devlet sübvansiyonları ve zorunlu teknoloji transferi gibi politikaları, bu rolü üstlenmesinin önündeki en büyük engel olabilir.

  • 3. Senaryo: “Bloklar Çağı” (Yeni Soğuk Savaş): Bu senaryoya göre, dünya iki büyük ve rakip bloğa ayrılır. ABD, kurallı sisteme geri dönse bile, bunu G-7 ülkeleri (ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Kanada, Japonya) ekseninde, Çin ve müttefiklerine karşı bir "teknoloji ve ticaret bloku" kurarak yapar. Bu yeni düzende, teknoloji, yapay zeka, yeşil enerji ve veri güvenliği gibi stratejik alanların kuralları, DTÖ dışında, bu G-7 bloku tarafından belirlenir. Bu, adeta yeni bir "Soğuk Savaş" ortamı yaratır ve Türkiye gibi stratejik öneme sahip orta gelirli ülkeleri, Batı ve Doğu blokları arasında zorlu bir “taraf seçme” baskısıyla karşı karşıya bırakır.

  • 4. Senaryo: “Üç Kutuplu Ticaret” (En Kötü Senaryo): Bu, küresel ekonomi için en karanlık ve en yıkıcı senaryodur. ABD'nin korumacılıkta ısrar etmesi, DTÖ'nün tamamen işlevsiz kalmasına ve dünyanın üç büyük, birbiriyle çatışan ticaret bloğuna ayrılmasına neden olur: ABD ve yakın müttefikleri, Avrupa Birliği'nin başını çektiği bir blok (AB+) ve Çin ile Rusya'nın önderliğindeki BRICS ülkeleri (BRICS+). Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman'ın daha 1989'da modellemesine göre, bu tür üçlü bir bloklaşma, küresel refahı en çok düşüren sonuçtur. Çünkü bu senaryoda, blok içi ticaret kolaylaşırken (tarifeler sıfırlanır), bloklar arası gümrük duvarları ve bariyerler rekor seviyelere çıkar. Bu da, küresel kaynak dağılımının verimsizleşmesine, tedarik zincirlerinin kopmasına ve tüketici fiyatlarının fırlamasına neden olur.

    Altında o fırsatı kaçıranlar 'Bu haftayı değerlendirin' Uzman isim '3 aydır dinleniyor' diyerek uyardı
    Altında o fırsatı kaçıranlar 'Bu haftayı değerlendirin' Uzman isim '3 aydır dinleniyor' diyerek uyardı
    İçeriği Görüntüle

Pazarlık masası ve BRICS'e yeni tehdit

Bu senaryolar geleceğe dair bir projeksiyon olsa da, bugünün gerçekliği, Washington'un yürüttüğü amansız bir pazarlık maratonu. Trump yönetimi, ithal edilen tüm ürünlere %10'luk ek bir tarife getirme tehdidini bir "Demokles'in Kılıcı" gibi masada tutarak, Avustralya'dan Güney Kore'ye kadar birçok müttefikini, özellikle çelik ve otomotiv gibi stratejik sektörlerde "bire bir" anlaşmalar imzalamaya zorluyor. 9 Temmuz olarak belirlenen son tarih, hafta sonu yapılan yoğun görüşmelerin ardından 1 Ağustos'a ötelenerek, üç haftalık ek bir pazarlık maratonu için kapı aralandı. Anlaşma sağlanamazsa, 1 Ağustos'tan itibaren cezai tarifelerin devreye girmesi bekleniyor.

Trump'ın hedefinde sadece müttefikleri yok. Son olarak, ABD'nin küresel liderliğine alternatif bir model sunmaya çalışan BRICS ülkeleri de (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) Trump'ın gazabından nasibini aldı. BRICS liderlerinin, savaş ve barış, ticaret ve küresel yönetişim gibi konularda ABD'den ayrışan ortak bir bildiri yayımlamasının ardından, Trump'tan anında bir karşı hamle geldi. Trump, BRICS ile "tam hizalanan" ülkelere, mevcut tarifelere ek olarak %10'luk yeni bir vergi getireceği uyarısında bulununca, gelişmekte olan ülke para birimleri ve borsaları haftaya sert düşüşlerle başladı. Bu, Trump'ın, dünyayı net bir şekilde "bizimle olanlar ve bize karşı olanlar" diye ikiye ayırma stratejisinin en son örneği oldu.

Türkiye bu denklemin neresinde?

Bu dört senaryonun her biri, jeopolitik konumu, üretim kabiliyeti ve Doğu ile Batı arasındaki köprü rolüyle Türkiye için farklı riskler ve fırsatlar sunuyor.

  • Tedarik Zinciri Avantajı: Özellikle "Bloklar Çağı" senaryosunda, yani dünyanın G-7 ve Çin ekseninde ikiye ayrılması durumunda, Türkiye'nin Batı bloğu içindeki rolü kritik bir önem kazanabilir. Avrupa'ya yakınlığı, güçlü sanayisi ve lojistik altyapısıyla Türkiye, Batı'nın Çin'e olan bağımlılığını azaltma stratejisinde, önemli bir "köprü ülke" ve "alternatif üretim üssü" rolü üstlenebilir. Bu, ülkeye yeni yatırımların ve üretim kapasitelerinin kaymasını sağlayabilir.

  • Yatırım İkilemi: ABD ile AB'nin kurallarının ayrıştığı, farklı standartların ve regülasyonların ortaya çıktığı bir dünyada, Türkiye'de faaliyet gösteren çok uluslu şirketler bir ikilemle karşı karşıya kalabilir. Hem ABD pazarına hem de AB pazarına mal satabilmek için, her iki bloğun da teknik ve yasal standartlarına uygun, adeta bir "çift sertifika" ile üretim yapmak zorunda kalabilirler. Bu, üretim maliyetlerini ve bürokrasiyi artıracak bir gelişme olur.

  • Dijital Ticaret ve Uyum Baskısı: Eğer geleceğin teknoloji kuralları, "Bloklar Çağı" senaryosunda öngörüldüğü gibi G-7 ekseninde yazılırsa, Türkiye üzerinde ciddi bir uyum baskısı oluşacaktır. Patent hakları, kişisel verilerin korunması, veri transferi ve yapay zeka etiği gibi konularda, Türkiye'nin kendi mevzuatını bu yeni G-7 standartlarına uyumlu hale getirmesi, Batı pazarlarına erişimini sürdürebilmesi için bir zorunluluk haline gelebilir.

Sonuç olarak, Donald Trump döneminin başlattığı bu korumacı ve tek taraflı ticaret yaklaşımı, küresel düzeni geri döndürülmesi son derece zor, belirsizliklerle dolu bir yola sokmuş durumda. 2030'a doğru ilerlerken, oyunun nasıl kurulacağı, büyük ölçüde Washington'un korumacılıkta ne kadar ileri gideceğine ve dünyanın geri kalanının, kurallara dayalı sistem olan DTÖ'ye ne kadar sahip çıkacağına bağlı olacak. Tek bir ülkenin, yani hala dünyanın en büyük pazarı olan ABD'nin tercihi bile, küresel ekonominin yeniden bir iş birliği zeminine mi döneceği, yoksa birbiriyle savaşan üç ayrı kutuplu bir kaos ortamına mı sürükleneceği arasındaki o ince çizgiyi belirleyecek. Ve Türkiye, bu yeni ve zorlu oyunun tam merkezinde, en doğru stratejiyi bulmak zorunda kalacak.

Kaynak: HABER MERKEZİ