Türkiye ekonomisinin en hassas ve en çok tartışılan verisi olan enflasyon, haziran ayında da gündemin ilk sırasına oturdu. TÜİK, 3 Temmuz Perşembe sabahı, milyonlarca vatandaşın maaş ve kira artışını doğrudan etkileyecek olan Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) verilerini yayımladı. Açıklanan verilere göre, haziran ayında enflasyon aylık bazda yüzde 1,37 artarken, yıllık bazdaki artış ise yüzde 35,05 olarak kayıtlara geçti.
Bu rakamlarla birlikte, yılın ilk altı ayını kapsayan kümülatif enflasyon artışı da yüzde 16,67 olarak kesinleşti. Bu oran, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarına doğrudan yüzde 16,67'lik bir zam olarak yansırken, memur ve memur emeklileri için ise enflasyon farkı ve toplu sözleşme zammıyla birlikte yüzde 15,57'lik bir artış anlamına geliyor.
Ancak, kağıt üzerindeki bu rakamlar, piyasanın ve sokağın gerçeğiyle örtüşmediği gerekçesiyle, ekonomistler arasında sert bir eleştiri dalgası başlattı. Yıllık enflasyonun geçen yılın aynı dönemine göre matematiksel olarak düşüş göstermesi "baz etkisi" olarak açıklansa da, bu durum hayat pahalılığı altında ezilen vatandaşın hissettiği gerçeklikle taban tabana zıt bir tablo çizdi.
İTO verileriyle TÜİK arasında uçurum: iris cibre ‘hadi oradan’ dedi
Ekonomist İris Cibre ise, TÜİK'in açıkladığı rakamlara olan güvensizliğini ve tepkisini çok daha net bir dille ortaya koydu. Cibre, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "TÜİK aylık 1,37, yıllık 35,05, hadi oradan" diyerek, açıklanan verilerin inandırıcılığını sorguladı.
Cibre, eleştirisini somut verilere dayandırarak, İstanbul Ticaret Odası'nın (İTO) İstanbul için açıkladığı enflasyon verileriyle TÜİK verileri arasındaki devasa farka dikkat çekti. İTO'ya göre, İstanbul'da haziran ayı enflasyonu aylık yüzde 1,77, yıllık ise yüzde 44,38 olarak gerçekleşmişti. Benzer şekilde Ankara'da aylık artışın yüzde 4,08, yıllık artışın ise yüzde 37,60 olduğunu vurgulayan Cibre, Türkiye'nin en büyük iki metropolündeki fiyat artışları bu seviyedeyken, Türkiye geneli için açıklanan oranın nasıl bu kadar düşük olabildiğini sorguladı.
Açlık sınırının 26.115 TL'ye dayandığı bir ortamda, en düşük emekli maaşının yapılan zamla birlikte ancak 17 bin TL seviyelerine gelebildiğini belirten Cibre, milyonlarca emeklinin sefalete sürüklendiğini ifade etti. Cibre ayrıca, TÜİK'in her ay özel kapsamlı TÜFE göstergelerini ana veriden 10-15 dakika sonra yayımlamasını da eleştirerek, "Bu gecikmenin nedeni nedir?" sorusuyla kurumun şeffaflığına dair imalarda bulundu.
Prof. dr. emre alkin uyardı: ‘eksi çıkarmadıklarına dua edelim’
Ekonomist Prof. Dr. Emre Alkin de, açıklanan verilerin teknik detaylarına dikkat çekerek, önemli bir uyarıda bulundu. Alkin, manşet enflasyonun altında yatan temel eğilimi gösteren çekirdek enflasyonun (C-Endeksi), manşet enflasyondan daha yüksek çıktığına işaret etti. TÜİK verilerine göre, yıllık manşet enflasyon yüzde 35,05 iken, gıda ve enerji gibi oynak kalemlerden arındırılmış çekirdek enflasyon yüzde 35,64 olarak gerçekleşti.
Bu durumun, ekonomideki fiyat artış baskısının sadece geçici faktörlerden kaynaklanmadığını, temel mal ve hizmet gruplarında da yapışkan ve güçlü bir şekilde devam ettiğini gösterdiğini belirten Alkin, verilerin güvenilirliğine dair şüphelerini, "Eksi çıkarmadıklarına dua edelim" sözleriyle dile getirdi.
Ekonomi programı silindir gibi ezdi geçti
Ekonomist İnan Mutlu ise, eleştirilerini doğrudan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yönetimindeki ekonomi programına yöneltti. Mutlu, uygulanan programın, "emekçilerin ve emeklilerin üzerinden silindir gibi geçmeye devam ettiğini" söyledi. Milyonlarca emekliye reva görülen zam oranını "sefalet zammı" olarak niteleyen Mutlu, asgari ücrete ara zam yapılmaması kararını da sert bir dille eleştirdi. Mutlu'ya göre, enflasyonla mücadelenin tüm yükü, dar ve sabit gelirli kesimlerin omuzlarına yüklenmiş durumda.
Hissedilen enflasyon ve resmi rakamlar: güven krizi derinleşiyor
Ekonomistlerin ortaklaştığı temel nokta, resmi olarak açıklanan enflasyon rakamları ile vatandaşın çarşıda, pazarda, faturasında ve kirasında hissettiği "gerçek enflasyon" arasındaki makasın, hiç olmadığı kadar açılmış olması. Bu durum, sadece ekonomik bir veri tartışması olmanın ötesinde, devletin en temel kurumlarından biri olan TÜİK'e yönelik bir güven krizini de derinleştiriyor. Vatandaşlar, kendi yaşadıkları hayat pahalılığını yansıtmayan rakamların, maaş ve kira artışları için temel alınmasına tepki gösteriyor. Bu güven bunalımı, ekonomi politikalarının toplum nezdindeki meşruiyetini de zedeleyen en önemli faktörlerden biri olarak öne çıkıyor.