TÜİK tarafından Hanehalkı İşgücü Araştırması ile birlikte yürütülen özel çalışma, Türkiye'nin geleceği olan gençlerin işgücü piyasasındaki durumuna dair kritik veriler sunuyor. Rapora göre, 15-34 yaş grubunda yer alan 24 milyon 291 bin kişilik nüfusun sadece 12 milyon 744 bini istihdam edilebiliyor. Bu durum, istihdam oranının yüzde 52,5 gibi endişe verici bir seviyede kaldığını gösteriyor.
Daha da vahimi, bu yaş grubundaki 1 milyon 862 bin gencin aktif olarak iş aradığı halde bulamaması ve işsiz olması. Bu rakam, genç işsizliği oranını yüzde 12,7'ye taşıyor. Ancak bu resmi rakamların, ne eğitimde ne de istihdamda olan (NEET) ve iş aramaktan umudunu kesmiş gençleri tam olarak kapsamadığı düşünüldüğünde, gerçek tablonun daha da karamsar olduğu tahmin ediliyor.
İstihdamda olan gençlerin eğitim profili incelendiğinde ise ortaya ilginç bir dağılım çıkıyor. Çalışan gençlerin yüzde 25'i lise altı eğitime sahipken, yüzde 24,7'si 4 yıllık yükseköğretim ve üzeri eğitim seviyesine sahip. Bu durum, hem düşük eğitimli gençlerin güvencesiz işlerde yoğunlaştığını hem de üniversite mezunlarının iş bulma konusunda ciddi zorluklar yaşadığını gösteriyor.
Altın bilet stajda gizli: Deneyimi olan iş buluyor, olmayan bekliyor
Raporun en çarpıcı bulgularından biri, teorik eğitim ile pratik deneyim arasındaki makasın istihdama olan etkisini net bir şekilde ortaya koyması. Araştırmaya göre, lise ve üstü eğitim alırken, eğitiminin bir parçası olarak staj veya çıraklık gibi en az bir aylık çalışma deneyimi yaşayan gençlerin istihdam oranı yüzde 68,6 gibi dikkat çekici bir seviyeye ulaşıyor.
Buna karşılık, eğitimi sırasında herhangi bir çalışma deneyimi olmayan veya bir aydan kısa süreli deneyime sahip olan gençlerin istihdam oranı ise yüzde 55,8'e düşüyor. Aradaki yaklaşık 13 puanlık bu fark, işverenlerin artık sadece diplomaya değil, aynı zamanda iş tecrübesine ve pratik becerilere ne kadar önem verdiğinin en somut kanıtı. Bu veriler, staj ve çıraklık gibi uygulamalı eğitimlerin, gençlerin iş hayatına atılmasında adeta bir "altın bilet" rolü oynadığını gösteriyor.
Bu durum, eğitim sisteminin de yeniden sorgulanması gerektiğini ortaya koyuyor. Üniversite ve liselerin, öğrencilerini sadece teorik bilgiyle donatmak yerine, iş dünyasıyla entegre, uygulamalı ve deneyim odaklı programlar geliştirmesinin ne kadar hayati olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu.
Diplomalar duvarda, umutlar rafta: Her 4 gençten 1'i işi için fazla kalifiye
TÜİK raporunun belki de en düşündürücü ve acı verici sonucu, eğitim-iş uyumsuzluğu konusunda ortaya çıktı. Araştırmaya göre, istihdamda olan 15-34 yaş arası gençlerin yüzde 25,4'ü, yani her dört gençten biri, aldığı eğitim seviyesinin yaptığı işin gerektirdiği niteliklerden "daha yüksek" olduğunu düşünüyor. Bu durum, Türkiye'de ciddi bir "fazla kalifikasyon" veya "düşük istihdam" sorunu yaşandığını, gençlerin potansiyellerinin altında işlerde çalışmak zorunda kaldığını gösteriyor.
Bu uyumsuzluk, özellikle mesleki eğitim alanında daha da belirgin. Mesleki veya teknik lise mezunlarının yüzde 32,7'si, 2 veya 3 yıllık yüksekokul mezunlarının ise yüzde 34,6'sı kendilerini işleri için "fazla eğitimli" olarak görüyor. Bu, mesleki okullardan mezun olan gençlerin, kendi alanlarıyla ilgili, diplomalarına uygun işler bulamadığının ve farklı sektörlerde, daha düşük nitelik gerektiren işlere yönelmek zorunda kaldıklarının acı bir kanıtı.
Benzer bir uyumsuzluk beceri alanında da mevcut. Çalışan gençlerin yüzde 27,1'i, sahip oldukları becerilerin yaptıkları işin gerekliliklerinden daha yüksek olduğunu belirtiyor. Bu oran, mesleki veya teknik lise mezunlarında yüzde 34'e kadar çıkıyor. Yani gençler, yıllarca eğitim alarak edindikleri bilgi ve becerileri, mevcut işlerinde kullanamadıklarını düşünüyorlar. Bu durum, hem bireysel düzeyde motivasyon kaybına ve mutsuzluğa hem de ülke ekonomisi açısından ciddi bir verimlilik kaybına ve beyin israfına yol açıyor.
Ekonomi ve hayal kırıklığı: Gençler okulu neden bırakıyor?
Rapor, eğitim sistemindeki bir diğer kanayan yaraya da parmak basıyor: Okulu yarıda bırakma. Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 17,7'si, eğitimini tamamlamadan yarıda bıraktığını veya bölüm değiştirdiğini belirtiyor. Bu durumun arkasındaki nedenler incelendiğinde ise karşımıza Türkiye'nin temel sosyo-ekonomik sorunları çıkıyor.
Gençlerin okulu bırakmasının en başta gelen nedeni, yüzde 22,5 ile "ekonomik nedenler". Bu, ailelerin çocuklarını okutmakta zorlandığını veya gençlerin aile bütçesine katkıda bulunmak için çalışmak zorunda kalarak eğitimlerini feda ettiklerini gösteriyor. İkinci en önemli neden ise yüzde 17,2 ile "eğitim programının beklentisini karşılamaması". Bu veri, gençlerin seçtikleri bölümlerden veya okullardan memnun kalmadığını, aldıkları eğitimin kendilerine bir gelecek vaat etmediğini düşündüklerini ortaya koyuyor.
Ailevi nedenler (yüzde 14,1) ve sınavlarda başarısız olma (yüzde 12,5) gibi faktörler de okulu bırakmada önemli rol oynuyor. Bu tablo, gençlerin sadece akademik başarısızlıklarla değil, aynı zamanda ekonomik ve sistemsel sorunlarla da boğuştuğunu ve bu nedenle eğitim hayallerinden vazgeçmek zorunda kaldıklarını gösteriyor.
Kadınlar yarışa geriden başlıyor: Cinsiyet uçurumu rakamlara yansıdı
Raporun en endişe verici bulgularından biri de işgücü piyasasında kadınlar ve erkekler arasında devam eden derin cinsiyet eşitsizliği oldu. Rakamlar, genç kadınların iş hayatına atılma konusunda erkeklerin çok gerisinde kaldığını açıkça ortaya koyuyor.
Staj veya çıraklık gibi iş deneyimine sahip olan genç erkeklerin istihdam oranı yüzde 82,2 gibi çok yüksek bir seviyedeyken, aynı deneyime sahip genç kadınlarda bu oran sadece yüzde 54,8'de kalıyor. Aradaki yaklaşık 28 puanlık bu devasa fark, iş deneyiminin bile kadınların istihdamdaki dezavantajını ortadan kaldırmaya yetmediğini gösteriyor.
Tablonun en karanlık yönü ise eğitimini tamamladıktan sonra iş hayatına hiç atılamayan gençlerle ilgili verilerde gizli. Eğitimde olmayan 15-34 yaş grubundaki genç kadınların yüzde 33,9'u, yani üçte birinden fazlası, eğitimlerini bitirdikten sonra üç aydan uzun süreli hiçbir işte çalışmamış. Bu oran, genç erkeklerde ise sadece yüzde 10,6. Bu durum, genç kadınların büyük bir kısmının eğitimlerini tamamladıktan sonra işgücü piyasasına hiç katılamadan ev hayatına yönlendirildiğini veya iş bulamadığını gösteriyor.
İlk işe başlama süresi de bu eşitsizliği destekler nitelikte. Eğitimini tamamladıktan sonraki ilk altı ay içinde iş bulanların oranı erkeklerde yüzde 17,3 iken, kadınlarda bu oran yüzde 14,0'a düşüyor. Tüm bu veriler, Türkiye'de genç kadın istihdamının artırılması için çok daha kapsamlı ve radikal politikalara ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.