Milyonlarca insanı etkileyen, ancak çoğu zaman sinsi bir şekilde ilerlediği için fark edilmeyen, karaciğerin en büyük düşmanı hepatit, Türkiye için ciddi bir halk sağlığı sorunu olmaya devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından küresel bir farkındalık yaratmak amacıyla belirlenen 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü'nde, uzmanlardan gelen veriler ve uyarılar, tehlikenin boyutunu bir kez daha gözler önüne serdi. Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Serhan Sakarya, Türkiye'de her 100 kişiden 24'ünde Hepatit B görüldüğünü açıklayarak, toplumun yaklaşık dörtte birinin bu "sessiz katil" ile yaşadığını ve birçoğunun bu durumdan habersiz olduğunu belirtti. Basit bir yorgunluk veya halsizlik gibi belirtilerle kendini gizleyen bu hastalığın, tedavi edilmediği takdirde ölümcül sonuçlara yol açabilen siroz ve kanser gibi hastalıklara davetiye çıkardığı vurgulandı.

Sessiz bir salgın: 'haberim yoktu' demek en büyük pişmanlık olabilir

Hepatit, en genel tanımıyla karaciğer hücrelerinin çeşitli nedenlerle hasar görmesi ve iltihaplanması anlamına geliyor. Bu iltihaplanma, enfeksiyonlardan alkol kullanımına, toksik maddelerden otoimmün hastalıklara kadar birçok farklı nedenle ortaya çıkabilse de, toplumda en büyük tehdidi viral hepatitler, yani virüslerin neden olduğu bulaşıcı hastalık türleri oluşturuyor. Prof. Dr. Serhan Sakarya'nın altını çizdiği en önemli nokta ise, bu hastalığın genellikle "sessiz" seyretmesi. Birçok kişi, vücudunda bu virüsü taşıdığından yıllarca habersiz bir şekilde yaşamını sürdürüyor.

Prof. Dr. Sakarya, hastaların genellikle başka bir sağlık sorunu nedeniyle yapılan kan testleri, ameliyat öncesi taramalar veya check-up programları sırasında tesadüfen hepatit taşıyıcısı olduklarını öğrendiklerini belirtiyor. Bu "sessiz taşıyıcılık" dönemi, hem bireyin kendi sağlığı hem de toplum sağlığı için büyük bir risk taşıyor. Kişi, taşıyıcı olduğunun farkında olmadan, kan veya cinsel temas gibi yollarla virüsü çevresindeki sağlıklı bireylere de bulaştırabiliyor. İşte bu nedenle uzmanlar, özellikle risk faktörleri taşıyan kişilerin belirti beklemeden düzenli olarak test yaptırmasının hayati önem taşıdığını vurguluyor.

Hepatit A'dan E'ye: Hangi virüs nasıl bulaşıyor, hangisi daha tehlikeli?

Hepatite neden olan virüsler, A, B, C, D ve E olmak üzere beş ana gruba ayrılıyor ve her birinin bulaşma yolu ile yarattığı risk farklılık gösteriyor. Prof. Dr. Sakarya, bu virüsleri ve bulaşma yollarını şöyle özetliyor:

Hepatit A ve E: Bu iki tür, genellikle hijyen koşullarının yetersiz olduğu durumlarda, virüsle kirlenmiş su ve gıdaların ağız yoluyla alınmasıyla bulaşıyor. Özellikle toplu yaşam alanlarında salgınlara neden olabilen bu türler, genellikle akut bir enfeksiyona yol açıyor ve kronikleşme riski taşımıyor. Yani, vücut bir süre sonra virüsü yenerek tamamen iyileşiyor. Hastalığın şiddeti yaşa göre değişmekle birlikte, genellikle yüz güldürücü sonuçlanıyor ve kalıcı karaciğer hasarına neden olmuyor.

Hepatit B, C ve D: Asıl tehlikeyi oluşturan ve uzmanların "korkulu rüya" olarak nitelendirdiği türler ise bunlar. Bu virüsler, kan yoluyla veya cinsel temasla bulaşıyor. Korunmasız cinsel ilişki, ortak enjektör kullanımı, sterilize edilmemiş manikür-pedikür aletleri, dövme veya piercing uygulamaları, kan nakli ve hatta ortak kullanılan jilet veya diş fırçası gibi basit kişisel eşyalar bile bu virüslerin bulaşması için bir risk oluşturuyor. Hepatit B ve Hepatit C, vücuttan atılamayıp kronikleşebiliyor. Kronikleşen enfeksiyon ise yıllar içinde karaciğeri yavaş yavaş tahrip ederek, geri dönüşü olmayan siroz (karaciğerin sertleşip işlevini yitirmesi) ve karaciğer kanserine yol açabiliyor. Hepatit D virüsü ise tek başına var olamayan, enfeksiyon yaratabilmek için mutlaka Hepatit B virüsünün varlığına ihtiyaç duyan bir "parazit virüs" olarak tanımlanıyor.

Belirtilere dikkat: Basit bir yorgunluk, karaciğer iflasının habercisi olabilir

Hepatitin en tehlikeli yönlerinden biri de belirtilerinin oldukça yanıltıcı olabilmesi. Hastalığın akut, yani alevlenme döneminde, genellikle diğer viral enfeksiyonlara benzer bulgular ortaya çıkıyor. Prof. Dr. Sakarya, bu dönemdeki belirtileri şöyle sıralıyor:

  • Halsizlik ve yorgunluk: En sık görülen ve genellikle önemsenmeyen belirtidir.

  • Sarılık: Cildin ve göz aklarının sararması, hastalığın en belirgin işaretlerinden biridir.

  • İdrar renginde koyulaşma: Çay rengini andıran koyu renkli idrar.

    Bağışçının gözyaşları...
    Bağışçının gözyaşları...
    İçeriği Görüntüle
  • Dışkı renginde açılma: Camcı macunu olarak tabir edilen renksiz veya çok açık renkli dışkı.

  • Hafif bulantı ve iştahsızlık.

Prof. Dr. Sakarya, en endişe verici durumun, hastanın sarılık ve halsizlik dışında kendini görece iyi hissetmesi olduğunu belirtiyor. Bu durum, kişinin hastalığı ciddiye almamasına ve doktora başvurmakta gecikmesine neden olabiliyor. Oysa bu gecikme, bazı vakalarda "fulminan hepatit" olarak adlandırılan, karaciğerin çok hızlı bir şekilde iflas etmesiyle sonuçlanan ve ölümcül olabilen tabloya yol açabiliyor. Çoğu durumda ise hastalık kronik faza geçerek, yıllarca hiçbir belirti vermeden karaciğeri sessizce tahrip etmeye devam ediyor.

Korunmak mümkün: Aşı ve test hayat kurtarıyor

Bu sinsi düşmana karşı korunmanın ve mücadelenin en etkili yolları ise bilinçlenmek, test yaptırmak ve aşılanmaktan geçiyor. Uzmanlar, özellikle Hepatit B'ye karşı son derece etkili ve güvenli bir aşı olduğunu hatırlatıyor. Türkiye'de doğumdan itibaren bebeklerin aşı takviminde yer alan bu aşı, hayat boyu koruma sağlıyor. Ancak geçmişte aşılanmamış veya aşı durumundan emin olmayan yetişkinlerin, basit bir kan testiyle bağışıklık durumlarını kontrol ettirmeleri ve gerekirse aşılanmaları, kendilerini ve sevdiklerini korumak adına atacakları en önemli adım olarak öne çıkıyor.

Hepatit C için ise ne yazık ki henüz geliştirilmiş bir aşı bulunmuyor. Bu nedenle Hepatit C'den korunmanın tek yolu, bulaşma risklerini bilmek ve bu risklerden uzak durmaktan geçiyor. Ancak tıp dünyasındaki gelişmeler sayesinde, son yıllarda Hepatit C'yi tamamen vücuttan temizleyebilen, başarı oranı yüzde 95'in üzerinde olan etkili ilaç tedavileri mevcut. Bu tedavilerden faydalanabilmenin ön koşulu ise yine erken teşhis. Dolayısıyla, şüpheli bir temas öyküsü olan veya risk grubunda yer alan herkesin mutlaka test yaptırması gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, hepatit önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır; yeter ki zamanında fark edilsin ve doğru adımlar atılsın. Bu sessiz katile karşı verilecek en büyük savaş, bilgi ve farkındalıkla kazanılacaktır.

Kaynak: DHA