DSÖ'nün yaptığı araştırmaya göre, yeni doğmuş bir bireyin mevcut ölümlülük risklerine maruz kalması durumunda yaşaması beklenen ortalama yıl sayısı olarak tanımlanan 'doğumda beklenen yaşam süresi' Türkiye'de arttı. Çalışmayla ilgili DHA'ya konuşan DSÖ Türkiye Ülke Ofisi Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Tufan Nayir, doğumda beklenen yaşamın ülkelere göre değişkenlik gösterdiğini söyledi. Bunun nedenlerini anlatan Doç. Dr. Nayir, "Sağlık hizmetlerinin yapısı, beslenme alışkanlıkları, ülkenin çevre şartları, yaşam şartları, çevre koşulları, hava kirliliği gibi birçok risk faktörü, doğumda beklenen yaşamı ve bunun sonuçlarını etkilemekte. Bununla ilgili Dünya Sağlık Örgütü'nün bir sayfası var. Orada küresel sağlık verileri adı altında birçok ülkenin doğumunda yaşam verileri paylaşılmakta. Türkiye'de de bununla ilgili en önemli, en güzel kaynaklardan biri, Sağlık Bakanlığı'nın yıllık olarak yayınladığı sağlık istatistikleri. Buna göre, Türkiye'deki doğumda beklenen yaşam da 2002'den itibaren son 20 yılda oldukça arttı. Mesela 2002 yılında ortalama yaşam ömrü 74,6'yken, 78-80'lere kadar ulaştı. Dolayısıyla Türkiye'de sağlık sisteminde yapılan yeni reformlar, değişiklikler, çevre şartları, daha iyi bakım olanakları, kişilerin kendilerine daha iyi bakmaları, eğitimin artması, sağlık okur-yazarlığının yükselmesi gibi nedenler, Türkiye'deki doğumda beklenen yaşamı artırdı" dedi.

'TÜRKİYE, OECD ÜLKELERİNE YAKIN'

Doç. Dr. Nayir, Türkiye'de doğumda beklenen yaşam süresinin şu anda 78,6 yıl, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkelerinde ise 80 yıl civarında olduğunu belirterek, "Avrupa Birliği ülkelerinde de bu civarda. Avrupa'da en çok doğumda yaşam yılına sahip ülkeler arasında da İspanya, İtalya var. Bunun ülkelere nasıl etkisi olduğu da şöyle; en önemlisi nüfus piramitleri değişmekte. Bu ne demek? Yaş almış nüfusun popülasyondaki oranı değişmekte. Bu da Dünya Sağlık Örgütü olarak sağlık hizmetleri perspektifinden baktığımızda; bir toplumun yaş almış nüfusunun artması demek, sağlık ihtiyaçlarının değişmesi demektir. Takdir edersiniz ki 0-14 yaş grubu ya da 15-64 yaş grubundaki kişilerin sağlık ihtiyaçları farklıyken 65 yaş üstü grubun sağlık ihtiyaçları da değişmekte. Sağlık hizmetlerinin yapılanması da buna göre ayarlanmakta. Buna göre, sağlık hizmetlerinin yapısı da değiştirilmekte, personel kapasitesi buna göre planlanmakta. En önemli noktalardan bir tanesi sağlıklı yaşlanma. İnsanların yaşamı artarken, doğumda beklenen yaşam süresi artarken diğer nokta; bu kişilerin emeklilikten sonraki yaşlarında sağlıklı, kaliteli bir yaşam sürmesini sağlamaktır" diye konuştu.

'KRONİK HASTALIK SAYISI 5'E ÇIKTI'

Doç. Dr. Nayir, bulaşıcı olmayan kronik hastalık sayısında artış olduğunu kaydederek, "Dünya Sağlık Örgütü bulaşıcı olmayan hastalıklarla ilgili eskiden 'dört çarpı dört' derdi. 4 tane bulaşıcı olmayan hastalık vardı. Bunlar daha uzun süreli devam eden kronik hastalıklar. 4 tane de bunun risk faktörü vardı. Şimdi artık 'beş çarpı beş' diyoruz. Neydi bu eskiden? Kanser hastalıkları, kalp hastalıkları, diyabet, kronik solunum yolu hastalıklarıydı. Şimdi Dünya Sağlık Örgütü olarak 5'inci olarak anksiyete, depresyon gibi ruhsal bozuklukları, zihinsel hastalıkları da ekledik. Bunların dışında bir de risk faktörleri de eskiden 4 taneydi; mesela sağlıklı beslenmeme, fiziksel hareketliliğin az olması, tütün ve alkol kullanımıydı; en son hava kirliliğini de ekledik. Hava kirliliği de artık kronik hastalıkların oluşumunda en önemli risk faktörlerinden biri. Artık bu hastalıklar için 'beş çarpı beş' kuralını söylüyoruz" dedi.

'ÖLÜMLERİN YÜZDE 74'Ü 5 KRONİK HASTALIKTAN'

Doç. Dr. Nayir, dünyadaki ölümlerin büyük kısmının bulaşıcı olmayan kronik hastalıklar nedeniyle yaşandığını vurgulayarak, "Dünyada her yıl olan toplam yaklaşık 55 milyon ölümün yüzde 74'ü de bu 5 bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle olmakta. Bu toplumlar için ne demek? Eğer bulaşıcı olmayan hastalıkları azaltırsak, toplumdaki doğumda beklenen yaşam süresini de uzatırız. Sağlıklı, kaliteli bir yaşam sürmesini de arttırırız. Toplumun sağlıklı bir şekilde yaş almasını da sağlarız. Bu ne için önemli? Tabii ki kaliteli yaşam sürmek kişiler için önemli; ama sağlık sistemlerinin sürdürülebilir olması için de önemli. Bu kronik hastalıklar uzun süreli ya da hayat boyu ilaç kullanmayı gerektiriyor. Ama eğer kişilerin sağlığını korur, kendileri sağlıklarını korur, sağlıklı bir şekilde yaş alırlarsa sağlık sistemleri üzerine de yük olmaz. İleride bunlar için ilaç, ameliyat, tedavi masrafları daha da düşecektir, ülkelerde daha koruyucu hizmetlere yönelebilecek bir sağlık sistemi oluşturulur; bu da ayrı bir faydadır" diye konuştu. Doç. Dr. Nayir, bulaşıcı olmayan hastalıklardan korunmak için yapılması gerekenlerle ilgili de "Bunun için risk faktörlerinin ekarte edilmesi lazım. Sağlıklı beslenme, düzenli fiziksel aktivite, tütün-alkol gibi faktörlerin azaltılması, bol su içilmesi ve düzenli uyku bu hastalıkların azaltılmasında en önemli etkenlerdir" dedi.

Kaynak: DHA