İzmir'in toplu ulaşım ağının bel kemiği olan ESHOT Genel Müdürlüğü'nün 2024 yılı mali tablosu, Sayıştay denetim raporuyla kamuoyunun gündemine oturdu. Rapor, kurumun 3.2 milyar TL'yi aşan rekor bir bütçe açığı ile yılı kapattığını belgelerken, bu durum hem mali disiplin hem de sosyal politikalar ekseninde çift yönlü bir okumayı zorunlu kılıyor. Ortaya çıkan tablo, bir yandan kurumun gelirlerinin giderlerini karşılamakta zorlandığı gerçeğini yüzeye çıkarırken, diğer yandan İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin toplu ulaşımı bir kamu hizmeti olarak görerek vatandaşı yüksek maliyetlerden koruma politikasının somut bir sonucunu yansıtıyor. Bu durum, "zarar" mı, yoksa "halka yönelik bir yatırım" mı sorusunu beraberinde getiriyor.
Rakamlarla mali tablonun iç yüzü
Sayıştay raporunun ortaya koyduğu rakamlar, mali tablonun ciddiyetini net bir şekilde özetliyor. Kurumun en temel faaliyeti olan yolcu taşımacılığında gelir-gider makası tehlikeli boyutlarda açılmış durumda. Denetçilerin hesaplamalarına göre, bir yolcuyu taşımanın kuruma ortalama maliyeti 37,49 TL'ye yükselmişken, bilet ve kartlardan elde edilen ortalama gelir sadece 6,87 TL'de kalıyor. Bu, belediyenin her bir yolculuk için 30,62 TL'lik bir sübvansiyon sağladığı anlamına geliyor. Daha da önemlisi, toplanan tüm bilet gelirlerinin, kurumun en büyük gider kalemlerinden biri olan akaryakıt maliyetini dahi karşılayamaması, finansal yapının ne denli zorlandığını gösteriyor. Bu rakamlar, kurumun kendi kaynaklarıyla faaliyetlerini sürdürmesinin mevcut koşullarda imkânsız olduğunu ve operasyonların ancak belediye bütçesinden aktarılan milyarlarca liralık destekle devam edebildiğini kanıtlıyor.
Madalyonun diğer yüzü: Sosyal belediyecilik tercihi
Mali tablonun bu kritik görünümünün ardında ise İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bilinçli bir politikası yatıyor. Belediye yönetimi, toplu ulaşımı kâr amacı güden bir ticari faaliyet olarak değil, vatandaşların temel hakkı olan bir kamu hizmeti olarak konumlandırıyor. Özellikle son yıllarda artan enflasyon, döviz kuru ve akaryakıt fiyatları karşısında bilet ücretlerini mümkün olan en alt seviyede tutma stratejisi, bu politikanın bir parçası. Bu yaklaşımın en somut çıktılarından biri de Türkiye'de örnek gösterilen 90 Dakika Aktarma Sistemi'dir. Bu sistem, vatandaşlara tek bilet fiyatına 90 dakika boyunca sınırsız aktarma imkanı sunarak, özellikle birden fazla vasıta kullanmak zorunda olan dar gelirli kesimler için önemli bir ekonomik rahatlama sağlıyor. Dolayısıyla, bilançodaki açık, aynı zamanda milyonlarca İzmirli'nin ulaşım bütçesini koruyan bir kalkan görevi görüyor.
Sürdürülebilirlik tartışmaları ve geleceğe dair soru işaretleri
ESHOT'un mali durumu, sosyal fayda ve finansal sürdürülebilirlik arasındaki hassas denge üzerine kurulu bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. Toplu ulaşımın sübvanse edilmesi, modern kent yönetimlerinin önemli bir aracı olsa da, bu sübvansiyonun boyutları ve uzun vadedeki etkileri soru işaretleri yaratıyor. Belediye bütçesinden aktarılan kaynakların sonsuz olmadığı gerçeği, mevcut modelin gelecekte ne kadar daha devam ettirilebileceği sorusunu akıllara getiriyor. Uzmanlar, bu durumun çözümü için tek bir doğru olmadığını, bilet fiyatlarında makul güncellemeler, yeni gelir modelleri oluşturma, operasyonel verimliliği artırma ve merkezi hükümetten yerel yönetimlerin ulaşım maliyetleri için destek talep etme gibi çok yönlü stratejilerin bir arada düşünülmesi gerektiğini belirtiyor. İzmir'in önündeki temel görev, vatandaşı ezdirmeyen sosyal politikaları korurken, kamu kaynaklarını en verimli şekilde kullanarak ESHOT'un geleceğini de güvence altına alacak sürdürülebilir bir model inşa etmek olacak.




