İzmir'de ailesiyle birlikte bir doğum günü kutlamasına çıkan Adem Sarıkaya, Güzelyalı'da yürürken uyuşturucu etkisindeki iki genç tarafından saldırıya uğradı. Saldırganların durduk yere Sarıkaya'ya küfürler savurup saldırmaları, olayın şok edici boyutlarını gözler önüne serdi.
Sarıkaya, Güzelyalı köprüsü yakınlarındaki ara sokaktan geçerken iki genç, aniden küfür ederek üzerine saldırdı. Saldırı esnasında kendini savunmaya çalışan Sarıkaya, saldırganların hışmından kurtulamadı ve bir anda iki genç tarafından yere düşürüldü. Midye satıcılarının yardımıyla gençlerin arasından kurtulan Sarıkaya, saldırganlardan birinin kemerle kendisine vurmaya devam ettiğini belirtti.
"POLİSE GÜVENİN YİTİRİLDİĞİ ANLAR"
Olayın ardından polisi aramak isteyen Sarıkaya, saldırganların tehditlerine maruz kaldı. "Polisi mi arayacaksın? Ara, gelsinler!" diye tehdit edilen Sarıkaya, emniyetin yokluğundan şikayetçi oldu. İzmir'in en merkezi bölgelerinden biri olan Güzelyalı'da güvenlik güçlerinin olmaması, saldırganların cesur tavırlarına sebep oldu.
Sarıkaya'nın yazısının tamamı şöyle:
Ülke olarak tam bir cinnet halindeyiz. Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, gündelik şiddet, pahalılık, işsizlik, geleceksizlik ve sayıları milyonları bulan sosyopat arasında hayata tutunmaya çalışan milyonlar. Artık her yer suç mahalli. Ülkede güvenli tek bir limanımız kalmadı.
Yaşananların belki de en kötü tarafı ise tüm bu kaos içinde kendimizi yapayalnız hissetmemiz. Başımıza istemediğimiz bir durum geldiğinde ne yanımızda emniyet ne de arkamızda adalet var. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun yüzüncü yılında maalesef bu ülkenin kurucusu Türk milleti devleti tarafından kaderine terk edilmiş durumda. Üstelik devletimiz bize “Ben sokakları psikopatlara terk ettim, siz kendi başınızın çaresine bakın. Ama sakın ha! Bu psikopatlar size zarar vermek istediğinde hata kaza siz onlara zarar verirseniz sizden hesabını sorarım” da diyor. Kısaca kendi evimizde deplasman şartlarında sahaya çıkıyoruz ve sokaktaki sosyopatlara karşı bir de oyuna 2-0 yenik başlıyoruz.
Şimdi size 3 gün önce kendi yaşadıklarım üzerinden neden yukarıdaki yazdıklarımı ispatlayayım.
4 Ekim Cuma akşamı arkadaşlarım ve ailemle doğum günümü kutlamak için Güzelyalı sahilinde bir restorana gittik. Hatta çok kalabalık içinde oturmayalım ve rahat muhabbet edelim diye sahildeki mekanların biraz daha uzağında bir restorana oturduk. Gece 12 civarında çocuğumun uykusu geldiği için eşimle çocuğumu taksiye bindirerek eve yolladım. Ben de biraz daha muhabbetin ardından kahvemi ve çayımı da içerek saat biri on geçe civarı arkadaşlarımla vedalaşarak masadan kalktım. Hem biraz açılayım hem de evimle restoran arası kısa mesafe olduğu için, elimde doğum günü hediyelerimle yürümeye karar verdim.
5 dakikalık bir yürüyüşten sonra Güzelyalı'daki kafelerin bulunduğu hatta girdim. Önümde 20'li yaşların başlarında iki genç yürüyordu. O esnada bir mekanda, İzmir'de CHP'de siyaset yapan, CHP'lilerin de yakından tanıdığı sevdiğim bir arkadaşımı gördüm. Ayaküstü bir dakika hal hatır sormanın ardından Güzelyalı köprüsünün hemen ayaklarının dibinden Mithatpaşa'ya çıkan ara sokaktan döndüm. Ara sokak demişken, dediğim nokta Güzelyalı'nın en merkezi ve kalabalık yeri.
Köşeyi dönüp üç beş adım atmıştım ki, az önce önümden yürüyen iki gencin arkamdan bağırarak galiz küfürler ettiğini duydum. Gayriihtiyari durup arkama baktım ne oluyor diye. Benim arkama dönmemle iki gençten biri "ne bakıyorsun" diyerek ve küfürlerine devam ederek üstüme saldırdı. Hem de koşa koşa. Ben daha ne olduğunu anlamadan bir anda 20'li yaşlarda bir gencin gözleri dönmüş bir şekilde beni yumruklamaya çalışmasıyla karşı karşıya kaldım. Ben de insan doğasının bir gereği olarak kendimi savunmaya çalıştım. Saldıran kişi istediği zararı veremeyince arkadan da arkadaşı saldırdı. İki tane gözü dönmüş genç hayatın tüm hıncını benden çıkarmak istercesine üstüme saldırıyordu. Bu gençleri hayatımda hiç görmemiştim, kim olduklarını bilmiyordum. Aynı durum onlar için de geçerliydi ama bir anda birbirimizi öldürecek duruma gelmiştik ve sayıca üstünlük onlardaydı. Bir ara yere düştüm, Allah'tan sokaktaki midyecinin çalışanları koşarak araya girdi. Hınçlarını alamamış olacaklar ki, ilk saldıran hengamede kemerini çıkarmış ve kalabalığın arasından bana kemerle vurmaya devam etti.
Türkiye şartlarında artık kanıksadığımız durumlar. Nasıl olsa her köşe başı ne sattığı, ne içtiği belli olmayan bu insanlarla dolu. "Sen de gece 1 buçukta geziyorsan bunların başına gelebileceğini tahin etmelisin" diyebilirsiniz. Ancak bundan sonra yaşananlar ve İzmir'in en köklü ve güzide semtlerinden biri olan Güzelyalı'nın bu duruma gelmesi benim açımdan çok daha can sıkıcı.
Ben kendimi güvene aldıktan sonra polisi aramak için telefonu elime aldığımda gençlerin kendilerine aşırı derecede güvenerek “Polisi mi arayacaksın? Ara gelsinler. Aramazsan...” diye küfür edecek kadar ülkedeki emniyetsizliğe ve adaletsizliğe güvenerek bana yeniden saldırmaya çalışmaları ile benim emniyeti aradığımda telefonun karşı tarafındaki emniyet mensubunun bana avazı çıktığı kadar bağırmasıydı. Bağırmasının nedeni ise “Kardeşim ben 'Güzelyalı’nın tam göbeğindeyim. Muhtemelen uyuşturucu kullanmış iki genç bana durup dururken saldırdı ve burada ne polis ne de bekçi var” dememdi. Telefondaki memur kimsenin kardeşi değilmiş. Ben de telefon konuşmamın ardından bir de gelen polislerle başım belaya girmesin diyerek telefonu kapattım ve herhangi bir talepte bulunmadım.
Göztepeliler bilir, Güzelyalı'da benim olayı yaşadığım yerin hemen yüz metre ilerisinde Güzelyalı Polis Karakolu vardı. Sonra karakol binası kentsel dönüşüm nedeniyle yıkıldı ve yerinde şu an yanılmıyorsam mezbelelik boş bir alan var. Yine sahil hattında Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi'ne gelmeden bir karakol daha vardı ve o da kapatıldı. Böylece Pasaport'tan Üçkuyular'a kadar bir karakol kalmadı. Alsancak Kıbrıs Şehitleri'nden sonra Konak'ın gece hayatı en kalabalık ikinci bölgesinde Cuma gecesi mekanlardan kalkanların dağıldığı ve asayiş vakalarının yaşanmasının en olası olduğu zaman diliminde bölgede daha önceden duran bekçilerin de yerinde yeller esiyordu. Ya da ben görmedim, bekçiler uzaktan olayı izlemekle yetindi.
Bu arada yetmedi!
Sabah evime en yakın karakol olan Hatay Karakolu'na şikayete gittim. Sonuçta hakkımı arayacağım kurum emniyet ve adalet. Ama anladım ki yanlış yapmışım. Çünkü karakola gittiğimde aldığım cevap amirin yemeğe çıktığı, 2-3 saat gelmeyeceği, içeride de sadece 1 tane memur olduğu, benim en iyisi 3 saat sonra gelmem ya da şikayetimi başka güne bırakmam gerektiğiydi. Yani bana saldıranların yaptıkları yanlarına kar kalmıştı. Ben de anladım ki, gece emniyeti aramak ya da sabah karakola gitmek yerine kavga esnasında en fazla 500 metre uzağımda oturan arkadaşlarımı arasaydım, belki de biz kendi kendimize karşı tarafın cezasını vermiş olurduk. İş adalete intikal edene kadar da çoktan voltamızı alırdık.
Son olarak buradan yaşadığım il ve ilçenin idari amirleri olan İzmir Valisi Süleyman Elban, İzmir İl Emniyet Müdürü Celal Sel, Konak Kaymakamı Gökhan Görgülüarslan ve Konak Emniyet Müdürü Mehmet Balıkçıoğlu'na sormak isterim: Ülkede uyuşturucu bu kadar yayılmış, psikopatlaşmış başıboş kitleler işinde gücünde yurttaşların nefes almak için çıktığı mahallesinin sahillerine kadar tutmuşken İzmirlinin güvenliğini sağlaması gereken emniyet mensupları nerede? Neden Güzelyalı gibi hareketli ve önemli bir noktada ne bir devriye ne de bir bekçi görevlendirilmiyor? Neden İzmirliler psikopatlarla karşı karşıya geldiğinde yalnız bırakılıyor? Neden İzmir'in en gözde semtleri suçluların insafına terk edilip gettolaştırılıyor?
Diğer taraftan, neden İzmirlinin hakkını savunması gereken belediye başkanları ve sözüm ona siyasiler bu konuyla ilgili yıllardır bir açıklama yaparak talepte bulunmuyor? Yoksa bu insanların hiçbiri sokakta halkın arasında değil mi? Yaşadıklarından bihaber mi? Kısaca İzmirlinin emniyeti kime emanet? Allah’a mı? Eğer öyleyse çıkın ve açık açık söyleyin, herkes kendi başının çaresine baksın! Çünkü artık yeter! Eşimizi, kız kardeşlerimizi, çocuklarımızı bırakın, koca koca adamların bile can güvenliği hiç bu kadar tehlikede olmamıştı.