Yalın ayak dolaşan bir köy çocuğundan dünya çapında tanınan bir bilim insanına dönüşen Prof. Dr. Veli Lök, hem ortopedi alanında geliştirdiği yenilikçi tedavi yöntemleriyle hem de işkence izlerinin bilimsel olarak tespitine yönelik çalışmalarıyla tıp dünyasına ve insan hakları mücadelesine damgasını vurdu. Oğlunun 1977'de maruz kaldığı işkence, onu işkence izlerinin bilimsel olarak tespiti konusunda çalışmaya yöneltti ve geliştirdiği yöntemler bugün dünya genelinde kullanılan İstanbul Protokolü'nün temelini oluşturdu.

28A4089D 7344 440B Ab8F 6611E7Dfdf37

1932 yılında İzmir'de doğan Prof. Dr. Veli Lök, İzmir Atatürk Lisesi ve İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdikten sonra, 1958'de Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Kliniği'ne asistan olarak girdi. 1959'da Ortopedi Çocuk Cerrahisi Kliniği asistanlığına geçen Lök, 1963'te Uzman, 1969'da Doçent, 1975'te ise Profesör oldu. Türkiye'de artroskopinin kurucusu olan Lök, işkence izlerinin tespitine yönelik geliştirdiği yöntemlerle de tanınıyor. Ege Üniversitesi'nde 40 yıl hizmet verdikten sonra 1999'da emekli olan Lök, ortopedi alanında sklerozan osteomiyelit tedavisi için "oluklaştırma yöntemi", Flexible Forrester-Brown ateli ve diz instabilitesinde rekurvasyon ameliyatı gibi yenilikçi teknikler geliştirdi. Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilecek kadar önemli olan Lök ile insan hakları ve tıp alanındaki çalışmalarını konuştuk.

"Düz Bacak Hareketi Diz Protezi İhtiyacını Yarıya İndirebilir"

Yıllar içinde ortopedi alanında kendi geliştirdiğiniz pratik yöntemler oldu mu?

Benim pratikte kullandığım epeyce yöntemim oldu. Bunlar pratikte gelişen ve zor olmayan yöntemler. Mesela diz eklemi kıkırdağının aşınmasında kullandığımız çok basit bir hareket var: Düz bacak hareketi. Diz eklemimiz insan vücudunun hareketini sağlayan bir eklemdir. Yürüyüşle, yüklenmeyle, sürtünmeyle aşınır. Eğer bu aşınmayı gidermezsek, yavaş yavaş birikir, belirli yaştan sonra dizlerimiz ağrımaya başlar, yürüyüş miktarımız azalır, yürüyemez hale geliriz.

Bu dizimizin aşınan kıkırdağını çok basit bir hareket besler. Oturuyoruz, dizlerimiz düz vaziyette, bu hareketi yapınca dizimizin kıkırdağını besler. Düz bacak hareketi olarak bilinir. Tedavide kullanılmaz, yanlış bir hareket olarak bilinir ama ben tedavide kullandım. Kaldırınca sıvı dışarı, indirince içeri girer. Bu hareket diz eklemi kıkırdağımızı besler. Eğer toplumda yaygın bir şekilde yapılırsa, bugün diz ekleminde kıkırdak aşınmasına bağlı kullanılan diz protezleri en az yarı yarıya azalır. Bu hareketi kendimden örnek vererek söylüyorum. 1980'de Amerika'da gördüm, kendi dizimde denedim, faydasını gördüm ve hastalara da uygulamaya başladım.

"Rekurvasyon Ameliyatı Binlerce Hastayı Cihaz Kullanmaktan Kurtardı"

Diz eklemiyle uğraşan bir kişiyim ben. Rekurvasyon osteotomisi dediğimiz bir ameliyatı geliştirdim. Bu ameliyat dizin önündeki kasımız, çocuk felciyle çalışamaz duruma gelince, yürüyüş zorlaşır. Ya elimizle dizimizi arkaya iterek yürürüz, bu bir sakatlık görüntüsüdür, ya da onu bükülmeyecek halde tutan bir cihazla hastayı yürütürüz.

2Eb80778 A000 445A 8Ce1 De3039Eb5094

OKUDUM VE UYGULADIM

Amerika'da bir teknik kitapta dizin hafif geriye doğru bükülmesinin dayanıklılık sağladığını okudum. Hafif bir açı yaparsam, hasta elini dizine koyup desteklemekten, cihaz kullanmaktan kurtulur dedim. O hastayı çağırdım, ameliyatı yaptım, hasta el desteği olmadan yürümeye başladı. Yıllar içinde Türkiye'nin her tarafından gelen 3000-4000 hastada bu ameliyatı yaptım, el desteği ve cihaz kullanmadan yürümelerini sağladım. Uluslararası literatüre de katkı yaptığım, karışık olmayan çok pratik bir ameliyattır.

"Flexible Forrester Brown Ateli Çocukları Ameliyattan Kurtardı"

Ayrıca kalça gelişim bozukluğu olan çocuklarda kullanılan Forrester Brown atelini flexible (bükülebilen) hale getirdim. Klasik atel hareketsizdi, bir hastanın bu atelle yürüdüğünü görünce eklem koydum, çocuklar hem yürüyebildi hem de ameliyatsız tedavi oldu. Flexible Forrester Brown atelini yurtdışında da sunduk, birçok çocuğu ameliyattan kurtardık.

31Da133C 2518 4393 A1C8 948C0Ca61D9A

"Oğlumun işkence görmesi beni bilimsel araştırmaya yöneltti"

İşkence izlerinin bilimsel olarak saptanmasına yönelik yöntemi nasıl geliştirdiniz?

1977'de oğlum İstanbul Teknik Üniversitesi'nde okurken, polis tarafından gözaltına alınıyor ve orada işkence görüyor. Falaka başta olmak üzere dövülüyor. Bunu haber alınca hemen ertesi günü gördüm, felaket bir görüntü, çok üzüldüm. İlk önce işkence yapan kişiyi yok etmek aklımdan geçti. Sonra dedim, sen travmatoloji doktorusun, öyle bir yöntem geliştir ki, bu darbeyi, işkence olayını da ortaya çıkan o darbenin kalıntısını kişi üzerinde, üzerinden zaman geçmesine rağmen tespit etme imkanı yarat.

Bunu kafamda tuttum, düşünmeye başladım. Ben sürekli düşünen bir adamım, gece gündüz düşünürüm. Yayınları okuyorum, yurtdışı yayınları. Doğru dürüst bir şey yok. Falaka olayından sonra, bir süre zaman geçtikten sonra tespit edilemiyor, rapor verilemiyor. Ben, üzerinden ne kadar zaman geçmiş olsa dahi falakayı tespit eden yöntemi buldum.

"İşkence izlerini ortaya çıkardı"

O yöntemi uygulamaya başladım. Falakada sintigrafi kullandık. Damardan radyoizotop madde verdik. Oğlumun işkence olayından sonra, 1986 yılında Ankara'da İnsan Hakları Derneği kuruldu. Derneğin kuruluşunu haber alınca hemen Ankara'ya gittim. Kurucu başkan Avukat Nevzat Helvacı'yı ziyaret ettim, tanıştık. Dedim, oğlum 1977'de işkence gördü, bazı çalışmalar yaptım, olay çözülmüş değil, sizin aranızda olmak istiyorum, işkence görmüş kişileri tespit edip onlar üzerinde çalışma yapmak istiyorum. 1986'da üye oldum, başka şeyle uğraşmayacağım dedim, işkencenin tespiti, teşhisi için uğraşacağım.

1987'de İzmir'de İnsan Hakları Derneği'nin İzmir Şubesi'ni kurdum. İzmir Tabip Odası'nda işkence görenlerin muayene ve rapor komisyonunu kurduk. Danimarka'daki IRCT ile ilişki kurdum, yazdım, cevap geldi, bu konuda yapılmış araştırmalar gönderildi. Muayene ve rapor komisyonunun toplantılarında onları dağıtarak tercüme ettirdim. İşkence görenlerin tabip odasında muayenesi ve raporlanması imkanını ortaya koyduk.

"İlk Vaka Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde"

Bir vaka için işkence görmüş bir bayan hastanede, falaka yapılıyor. Biz muayene ve rapor komisyonundan üç kişilik bir heyet olarak gittik. Bayan bizden kaçmaya başladı, polis zannettiği için korktu. İşkence gördüğü falaka yerlerini ayağında gördük, resimlerini çektik. İlk defa o hastayla sintigrafi yöntemini, damardan radyoizotop maddeyi uyguladık. O tümörleri tespit eden madde, darbeyi kemikte ortaya çıkardı. Resimleriyle darbeyi gösterdi. O kişi bizim için başlangıç oldu, yıllarca izledik, sintigrafiyi tekrarladık, devam ettiğini gördük ve açıkladık.

O ilk vakada sintigrafiyle "burada işkence yapılmıştır" diye rapor verdik. Türkiye'de kabul görmedi ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitti. Mahkeme haklı bulup sintigrafı baz alıp Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum etti. Türkiye o kadına tazminat vermek zorunda kaldı. Sonra vakalar çoğaldı, İzmir Tabip Odası'na başvurmaya başladı. Elektrik işkencesi olanlarda elektrik yanığının olduğu yerden biyopsi yaparak kanıtladım. Ayrıca testislerin sıkılmasında dinamik sintigrafiyle ispatladık. Ruhsal işkenceyi psikiyatri muayenesiyle saptadık. 76 vakayı 1995'te Güney Afrika'da IRCT'nin simpozyumunda sundum.

193942De Adeb 4D85 Adac Bfa8944Af425

"İstanbul Protokolü dünyaya mal oldu"

Toplantı arasında birçok ülke temsilcisi bu çalışmayı Birleşmiş Milletler'e götürmemi istedi. 1995'te bu sunumu yaptım, 96'dan 99'a kadar İstanbul'da 15 ülkeden 34 kurumdan 80 civarında bilim insanı ve aktivistle olayı değerlendirdik. Sonuçta İstanbul Protokolü hazırlandı. 9 Ağustos 1999'da Cenevre'de Birleşmiş Milletler'e sundum. Türkiye'nin katkısı çok değerli bulundu. 4 Kasım 1999'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndan geçti ve dünya için geçerli bir belge oldu. Şu anda dünyada kullanılıyor. Türkiye'nin çalışması dünyaya mal oldu.

"İnsanların acısını dindirmeye tutkuluyum"

Sizi mesleğe bağlayan motivasyon nedir?

Ben insanların ızdırabını, sıkıntısını çözmeye tutkuluyum. Hastaların çözülmemiş birçok vakası gece gündüz aklımdadır. Gece gündüz iki veya üç hastanın çözümünü yapınca uykudan uyanmış bir kişiyim. İnsanlara ızdırap veren şeyler beni sürekli mücadeleye kamçılıyor. Ben bir köylü çocuğuyum, 12 yaşına kadar yaz kış yalın ayak dolaşmış bir kişiyim.

Babamın komutanının bir sözü var: "Oğlun olursa okut." Babam dört kızdan sonra en son ben doğdum, beni okutmanın tutkunu oldu. Okul çağına gelince beni okula yazdırdı, ürünü sattı, ilk taksite verdi. "Bundan sonraki taksitleri nasıl ödeyeceksin?" dedim, "Hamallık yapar seni okuturum" dedi. Ortaokul, lise, İstanbul Tıp Fakültesi... Burs aldım, köyümüze tulumba ile su çıkardım.

Üniversite bitince ille cerrah operatör olacaksın dedi. Önce genel cerrahiye girdim, sonra ortopedi çocuk cerrahisine geçtim, doçent oldum, profesör oldum. Babam profesörlüğümü gördü, mutlu oldu. Köylü yaşamımın benim yaşamımda kesin ilgisi var. Mesleki ve insan hakları alanında yaptığım her şey insanların acısını ve ızdırabını dindirmek içindir. Tamamen insan acısını dindirmek, ağrısını geçirmek. Bunun dışında bir şey yok.

Göztepeli iş kadınları tarafından kurulan Göztepe Kadın Gücü Derneği kadın hareketini başlattı Göztepeli iş kadınları tarafından kurulan Göztepe Kadın Gücü Derneği kadın hareketini başlattı

0A4B2757 4E4B 4145 Aa6F Aca3B8087868

Kaynak: ÖMER CEYLAN