Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, ülkemizin toplam nüfusu içinde 65 yaş ve üzeri birey sayısı 9 milyon 112 bin 298 kişiye ulaşarak toplam nüfusun yüzde 10,6'sını oluşturuyor. Bu rakam, birçok kişinin tahmin edemeyeceği büyüklükte bir demografik gücü temsil ediyor. Öyle ki Türkiye'nin yaşlı nüfusu, İsviçre, Danimarka, İrlanda, Yeni Zelanda, Ermenistan ve İzlanda'nın da aralarında bulunduğu tam 96 ülkenin toplam nüfusundan daha fazla.
Türkiye'de yaşlı nüfus oranının son yıllarda istikrarlı bir şekilde artması, ülkemizin demografik yapısının hızla değiştiğini gösteriyor. 1950'li yıllarda nüfusumuzun sadece yüzde 3'ünü oluşturan 65 yaş üstü vatandaşlarımız, bugün neredeyse nüfusun dokuzda birini temsil ediyor. Bu hızlı dönüşüm, Türkiye'nin sosyal politikalarından sağlık hizmetlerine, ekonomik planlamadan istihdama kadar birçok alanda yeni stratejiler geliştirmesini zorunlu kılıyor.
Demografik yaşlanma sürecinin hızlanmasında doğum oranlarının düşmesi, ortalama yaşam süresinin uzaması ve sağlık hizmetlerine erişimin iyileşmesi gibi faktörler etkili oluyor. 1960'lı yıllarda kadın başına 6 çocuk düşerken, günümüzde bu rakam 1,7'ye kadar gerilemiş durumda. Aynı zamanda, 1950'li yıllarda 50 yaş civarında olan ortalama yaşam beklentisi, günümüzde 78 yaşa kadar yükseldi.
Küresel yaşlı nüfus karşılaştırması ve türkiye'nin konumu
Dünya genelinde yaşlı nüfus oranı hızla artarken, ülkeler arasında önemli farklılıklar göze çarpıyor. 8 milyar 161 milyon 973 bin olan dünya nüfusunun yüzde 10,2'sini yaşlı bireyler oluşturuyor. Türkiye'nin yaşlı nüfus oranı ise yüzde 10,6 ile dünya ortalamasının bir miktar üzerinde seyrediyor.
Türkiye, yaşlı nüfus sayısı bakımından dünya sıralamasında önemli bir konumda yer alıyor. Özellikle gelişmiş ülkeler ile karşılaştırıldığında, Türkiye'nin 9,1 milyonu aşan yaşlı nüfusu, birçok Avrupa ülkesinin toplam nüfusundan daha fazla. Örneğin İsviçre'nin toplam nüfusu 8,7 milyon, Danimarka'nın 5,8 milyon, İrlanda'nın 5 milyon civarında olduğu düşünüldüğünde, Türkiye'nin sadece yaşlı nüfusunun bu ülkelerin tamamını geride bırakması dikkat çekici bir durum oluşturuyor.
Bu demografik gerçeklik, Türkiye'nin sosyal politika ve yaşlı bakım hizmetlerine yönelik yaklaşımlarını gözden geçirmesini gerektiriyor. Yaşlı nüfusun artışıyla birlikte ortaya çıkan ihtiyaçların karşılanması, sağlık harcamalarının planlanması ve emeklilik sisteminin sürdürülebilirliği gibi konular, Türkiye'nin önümüzdeki yıllardaki en önemli gündem maddelerinden biri olacak.
Yaşlı nüfusu en büyük olan ülkeler ve demografik dağılım
Dünya genelinde yaşlı nüfusun en yoğun olduğu ülkelere bakıldığında, nüfusu kalabalık olan ülkelerin ön plana çıktığı görülüyor. Çin, 208 milyon 147 bin 281 kişilik yaşlı nüfusuyla dünyada birinci sırada yer alıyor. Bu rakam, Türkiye'nin toplam nüfusunun yaklaşık 2,5 katına denk geliyor. Çin'i 103 milyon 691 bin 375 yaşlı nüfusla Hindistan takip ederken, üçüncü sırada 61 milyon 930 bin 598 yaşlı nüfusla Amerika Birleşik Devletleri bulunuyor.
Bu üç ülkenin ardından sıralamada Japonya, Rusya, Brezilya, Almanya, Endonezya, İtalya ve Fransa gibi ülkeler geliyor. Türkiye ise yaşlı nüfus sayısı bakımından dünyada ilk 20 ülke arasında yer alıyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, toplam nüfus içindeki yaşlı nüfus oranıdır. Çünkü bu oran, ülkelerin demografik yapısını ve yaşlanma hızını daha net bir şekilde ortaya koyuyor.
Demografik açıdan bakıldığında, yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranının en yüksek olduğu ülkeler genellikle gelişmiş ülkeler arasından çıkıyor. Bu durum, ekonomik kalkınma ile birlikte doğum oranlarının düşmesi ve yaşam süresinin uzaması şeklindeki klasik demografik geçiş teorisini doğruluyor. Ancak Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin de hızla yaşlanması, demografik dönüşümün beklenenden daha hızlı gerçekleştiğini gösteriyor.
Nüfus içinde yaşlı oranı en yüksek ülkeler ve demografik yapıları
Yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranı açısından bakıldığında, bazı küçük ülkeler ve gelişmiş ekonomiler ön plana çıkıyor. Dünyada yaşlı nüfus oranının en yüksek olduğu ülke yüzde 36,2 ile Monaco olarak dikkat çekiyor. 38 bin 631 kişilik toplam nüfusa sahip olan Monaco'nun 13 bin 972 vatandaşı 65 yaş ve üzerinde bulunuyor.
Monaco'yu yüzde 29,8 ile Japonya izliyor. Uzun yıllardır düşük doğum oranları ve yüksek yaşam beklentisiyle bilinen Japonya, dünyanın en yaşlı nüfuslu ülkelerinden biri olarak biliniyor. Üçüncü sırada yer alan İtalya'da yaşlı nüfus oranı yüzde 24,6 seviyesinde seyrediyor. Bu ülkeyi yüzde 24,5 ile Portekiz ve yüzde 23,9 ile Yunanistan takip ediyor.
Avrupa kıtası, genel olarak yaşlı nüfus oranının en yüksek olduğu bölge olarak öne çıkıyor. Özellikle Güney Avrupa ve Batı Avrupa ülkelerinde yaşlı nüfus oranı yüzde 20'nin üzerinde seyrediyor. Almanya, Finlandiya, Bulgaristan ve İsveç gibi ülkelerde de yaşlı nüfus oranı oldukça yüksek düzeyde bulunuyor.
Türkiye ise yüzde 10,6'lık yaşlı nüfus oranıyla henüz dünya ortalamasına yakın bir seviyede bulunuyor. Ancak demografik projeksiyonlar, Türkiye'nin 2050 yılına kadar yaşlı nüfus oranının yüzde 20'nin üzerine çıkacağını gösteriyor. Bu da Türkiye'nin önümüzdeki 25 yıl içinde, bugün Avrupa ülkelerinin karşı karşıya olduğu demografik yaşlanma sorunlarıyla yüzleşeceği anlamına geliyor.
Yaşlı nüfus oranı en düşük ülkeler ve demografik yapıları
Dünyada yaşlı nüfus oranının en düşük olduğu ülkelere bakıldığında, genellikle gelişmekte olan ülkeler ve Orta Doğu ile Afrika kıtasındaki ülkeler ön plana çıkıyor. Yaşlı nüfus oranının en düşük olduğu ülke yüzde 1,7 ile Katar olarak dikkat çekiyor. Katar'ı yüzde 1,8 ile Birleşik Arap Emirlikleri takip ediyor.
Afrika kıtasında yer alan Zambiya'da yaşlı nüfus oranı yüzde 1,9 seviyesinde seyrederken, Çad ve Sudan'da bu oran yüzde 2,1 olarak kaydediliyor. Orta Afrika Cumhuriyeti'nde ise yaşlı nüfus oranı yüzde 2,2 düzeyinde bulunuyor.
Bu ülkelerdeki düşük yaşlı nüfus oranının temel nedenleri arasında yüksek doğum oranları, düşük yaşam beklentisi ve genç nüfus yapısı yer alıyor. Özellikle Afrika ülkelerinde ortalama yaşam süresi 60 yaşın altında seyrediyor ve kadın başına düşen çocuk sayısı 4-5 civarında bulunuyor. Körfez ülkelerinde ise genç işgücü göçü nedeniyle demografik yapı oldukça genç kalıyor.
Bu ülkelerdeki nüfusun büyük çoğunluğu 15-64 yaş aralığındaki çalışma çağındaki bireylerden oluşuyor. Örneğin Katar'da nüfusun yaklaşık yüzde 85'i çalışma çağındaki bireylerden oluşurken, 15 yaş altı çocukların oranı yüzde 13,3, 65 yaş üstü bireylerin oranı ise sadece yüzde 1,7 seviyesinde bulunuyor.
Demografik yaşlanmanın ekonomik etkileri ve Türkiye'ye yansımaları
Toplumların yaşlanması, sadece demografik bir olgu değil, aynı zamanda önemli ekonomik sonuçlar doğuran bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Yaşlı nüfusun artması, işgücü piyasasından emeklilik sistemine, sağlık harcamalarından tasarruf oranlarına kadar birçok ekonomik göstergeyi etkiliyor.
Türkiye'nin 9,1 milyonu aşan yaşlı nüfusu, önümüzdeki yıllarda daha da artacak ve bu durum ülke ekonomisi üzerinde çeşitli etkiler yaratacak. Öncelikle, çalışma çağındaki nüfusun toplam nüfusa oranı azalacak ve bu durum işgücü piyasasında daralmaya neden olabilecek. İşgücü piyasasındaki daralma, ekonomik büyüme hızını yavaşlatabilir ve kişi başına düşen milli gelirin artış hızını düşürebilir.
Emeklilik sisteminin sürdürülebilirliği de yaşlanan nüfusun beraberinde getirdiği önemli sorunlardan biri. Türkiye'de halihazırda aktif/pasif oranı 1,8 civarında seyrediyor. Yani, bir emekliyi finanse etmek için yaklaşık 1,8 çalışan prim ödüyor. Bu oranın demografik yaşlanmayla birlikte daha da düşmesi bekleniyor. Sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği için bu oranın en az 4 olması gerektiği düşünüldüğünde, Türkiye'nin emeklilik sistemi üzerindeki mali baskının önümüzdeki yıllarda artacağı öngörülüyor.
Sağlık harcamaları da yaşlanan nüfusla birlikte artış gösteriyor. Yaşlı bireylerin sağlık hizmetlerini kullanma sıklığı, genç ve orta yaşlı bireylere göre 2-3 kat daha fazla. Türkiye'de sağlık harcamalarının GSYİH içindeki payı son yıllarda yüzde 5 civarında seyrediyor, ancak yaşlı nüfusun artmasıyla birlikte bu oranın yüzde 7-8 seviyelerine çıkması bekleniyor.