Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, iki hafta önce Kremlin'e yönelik başlattığı siyasi baskıyı, yeni ve daha keskin bir adımla tırmandırdı. Kremlin'in, Ukrayna'da bir ateşkes anlaşması imzalamaması halinde, Rusya'ya yönelik ekonomik yaptırımları genişleteceğini ve bu kez hedefe, Rusya ile ticaret yapan üçüncü ülkeleri koyacağını açıklamıştı. 28 Temmuz'da İskoçya'da yaptığı konuşmada, bu konuda bir ilerleme sağlanamaması nedeniyle daha fazla beklemenin anlamsız olduğunu belirten Trump, verdiği 50 günlük süreyi 10-12 güne indirdiğini duyurdu.

Trump'ın masaya koyduğu en büyük tehdit ise, "ikincil gümrük vergisi" olarak bilinen ve uluslararası ticarette dengeleri sarsma potansiyeli taşıyan bir mekanizma. Bu mekanizma, en basit tanımıyla, ABD'nin hedef aldığı bir ülkeyle (bu durumda Rusya ile) ticari ilişkilerini sürdüren diğer ülkelere, cezai nitelikte vergiler uygulaması anlamına geliyor. Örneğin, Rusya'dan doğal gaz, petrol veya başka bir hammadde alan bir ülkenin, bu ticaretini devam ettirmesi halinde, ABD pazarına sattığı tüm ürünler, %100 oranında devasa bir gümrük vergisine tabi olacak. Bu, bir ürünün fiyatının ABD'de iki katına çıkması ve dolayısıyla rekabet şansını tamamen yitirmesi demek. Trump'ın bu hamlesi, bir yandan Rusya'nın en önemli gelir kaynakları olan enerji ihracatını baltalamayı, diğer yandan da dünyayı, "ya bizimlesin ya onlarla" şeklinde zorlu bir seçime zorlamayı hedefliyor.

Milyarlarca dolarlık ikilem: Türkiye neden bu kadar kritik bir konumda?

Trump'ın bu tehdidi, en çok, hem Rusya hem de ABD ile derin ve karmaşık ekonomik ilişkilere sahip olan ülkeleri endişelendiriyor. Bu ülkelerin başında ise, stratejik konumu ve ekonomik bağları nedeniyle Türkiye geliyor. Uluslararası ticaret verileri, Türkiye'nin bu denklemde ne kadar kilit ve bir o kadar da kırılgan bir pozisyonda olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

Ekonomik Karmaşıklık Gözlemevi'nin (OEC) 2023 verilerine göre Türkiye, dünyanın en kalabalık iki ülkesi olan Çin ve Hindistan'ın hemen ardından, Rusya'nın en büyük üçüncü ticaret ortağı konumunda. Türkiye, Rusya'nın en çok ihracat yaptığı üçüncü ülke iken, Rusya'dan en çok ithalat yapan ikinci ülke olarak öne çıkıyor. Bu ilişkinin temelini ise, Türkiye'nin enerji bağımlılığı oluşturuyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye'nin sadece 2024 yılında Rusya'dan aldığı yakıtın (petrol, doğal gaz vb.) değeri 32 milyar doları aşıyor. Bu, Türkiye sanayisinin çarklarının dönmesi ve konutların ısınması için Rusya'dan gelen enerjiye ne denli bağımlı olduğunun en somut göstergesi.

Madalyonun diğer yüzünde ise, Türkiye'nin en önemli ihracat pazarlarından biri olan ABD var. Geçen yıl Türkiye'nin ABD'ye yaptığı ihracatın toplam değeri 14,4 milyar doları bulmuştu. Makine, kıymetli taşlar, motorlu taşıtlar, halı ve savunma sanayii ürünleri gibi katma değeri yüksek sektörler, bu ihracatın bel kemiğini oluşturuyor. Bu sektörlere yönelik %100'lük bir gümrük vergisi, Türk mallarının ABD pazarına girişini fiilen imkansız hale getirerek, binlerce fabrikanın üretimini ve on binlerce insanın istihdamını doğrudan tehdit edebilir. Bu tablo, Türkiye'yi, bir yanda enerji arz güvenliği, diğer yanda ise hayati bir ihracat pazarı arasında, milyarlarca dolarlık bir seçim yapmaya zorluyor.

Türkiye'ye istisna tanınır mı? Uzmanlar ne diyor?

Bu karamsar tabloya rağmen, Ankara'daki ve uluslararası piyasalardaki uzmanlar, Türkiye'nin jeopolitik konumu ve diplomatik manevra kabiliyeti sayesinde, olası bir ambargo fırtınasından daha az hasarla çıkabileceği görüşünde birleşiyor. BBC Türkçe'ye konuşan uzmanlar, Türkiye'ye bir istisna tanınabileceği veya yaptırımların daha esnek uygulanabileceği ihtimali üzerinde duruyor.

Türk-Amerikan İşadamları Derneği (TABA) Başkanı Süleyman Ecevit Sanlı, Trump'ın ilk başkanlık döneminde de tüm ülkelere gümrük vergileri getirdiğini, ancak Türkiye'ye en düşük oranlardan biri olan yüzde 10 civarında bir vergi uyguladığını hatırlatıyor. Sanlı, Türkiye'nin Rusya ile olan "mecburi" komşuluk ilişkisinin ve enerji bağımlılığının altını çizerek, "Türkiye'nin enerji konusunda Rusya ile İran petrolü ve gazına ihtiyacı, müttefikleri tarafından her zaman hoşgörüyle karşılanmıştır" diyor. Ayrıca, Türkiye'nin Ukrayna'yı destekleyen ve barış için arabuluculuk rolü üstlenen tutumunun da, Washington nezdinde elini güçlendirdiğini belirtiyor.

Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden Prof. Dr. Mahmut Tekçe de benzer bir görüşü paylaşıyor. Tekçe, bu riskin fiilen nasıl şekilleneceğinin, ABD'nin bu politikayı ne ölçüde katı ve ayrım gözetmeden uygulayacağına bağlı olduğunu belirtiyor. Türkiye'nin, geçmişte İran ve Rusya'ya yönelik ikincil yaptırımlardan muaf tutulduğunu hatırlatan Tekçe, "Yaptırımların nasıl uygulanacağı, büyük ölçüde Washington-Ankara hattındaki siyasi atmosferle şekillenecek. Bu ilişkilerin de bu aralar oldukça iyi olduğunu düşünürsek risk muhtemelen azalacaktır" diyerek, diplomasinin önemine vurgu yapıyor.

Enerji kontratları ve 'bekle-gör' politikası: Tehdit ne kadar gerçekçi?

TEPAV Enerji ve İklim Çalışmaları Merkezi'nden enerji politikaları uzmanı Dr. Mühdan Sağlam ise, konuya daha pragmatik bir açıdan yaklaşarak, işlerin bu noktaya gelme ihtimalinin düşük olduğunu düşünüyor. Sağlam, ABD'nin, Japonya gibi pek çok müttefikinin de Rusya'dan gaz aldığını ve bu kadar geniş kapsamlı bir ambargonun uygulanmasının pratik zorlukları olduğunu belirtiyor.

Ayrıca, enerji politikalarının, uzun vadeli ve bağlayıcılığı yüksek kontratlarla şekillendiğini vurgulayan Dr. Sağlam, hiçbir ülkenin, Trump istedi diye 50 gün gibi kısa bir sürede enerji politikasını kökten değiştiremeyeceğini söylüyor. "Enerji hukuku bu konuda çok net: Mücbir sebep olmadıkça sözleşme ihlal edilemez, aksi takdirde büyük tazminatlar ödenmesi gerekir" diyen Sağlam, Avrupa Birliği'nin bile Rusya gazından çıkarken, mevcut sözleşmeleri anında feshetmek yerine, sözleşmeleri yenilememe yoluna gittiğini hatırlatıyor.

Yeni pandemi adayı: 119 ülkede yayıldı, Türkiye tehdit altında
Yeni pandemi adayı: 119 ülkede yayıldı, Türkiye tehdit altında
İçeriği Görüntüle

Türkiye'nin, Rusya'dan Mavi Akım Boru Hattı üzerinden aldığı gazın sözleşmesinin bu yıl sonunda biteceğini ve iki ülkenin yeni bir sözleşme için müzakerelerini sürdürdüğünü belirten Dr. Sağlam, ABD'nin bu süreçte Türkiye'ye baskı yapabileceğini, ancak Türkiye'nin de bu durumu bir pazarlık kozu olarak kullanabileceğini öne sürüyor. "O zaman Türkiye ABD'ye 'Rusya'dan aldığım fiyattan ve aynı miktarda gaz verirsen senden alabilirim' diyebilir" yorumunu yapan Sağlam, Türkiye'nin bu süreçte aceleci bir karar almak yerine, bir "bekle-gör" politikası izleyeceğini tahmin ediyor. Bu yaklaşım, Türkiye'nin, küresel güçlerin restleşmesi arasında, kendi ulusal çıkarlarını korumak için dikkatli bir denge politikası izleyeceğini gösteriyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ