Bu platformlar, genç sanatçılara küresel dinleyiciye ulaşma, kendi seslerini duyurma ve müzik kariyerlerini inşa etme fırsatı sunuyor. Spotify gibi mecraların yokluğu, özellikle büyük plak şirketlerine bağlı olmayan isimleri derinden etkiliyor.
Arem & Arman gibi üretimlerini tamamen dijitalde sürdüren sanatçılar ise bu belirsizlik ortamında, sanatı algoritmalara karşı nasıl özgürleştirebileceklerini sorguluyor.
Fevzi Efe Sekitmez / Spotify gibi küresel dijital müzik platformlarının Türkiye pazarından çekileceği yönündeki iddialar, sadece sektörel bir daralma değil, aynı zamanda yaratıcı alanlar için varoluşsal bir kırılma anlamına geliyor. Bağımsız sanatçılar açısından bu durum, gelir kaybının ötesinde, dinleyiciyle kurdukları doğrudan bağın kopması, seslerini duyurma kanallarının kapanması ve dijital mecralarda inşa ettikleri sanatçı kimliğinin ciddi şekilde sarsılması anlamına geliyor Elektronik müzik üreticileri Arem & Arman’a göre, dijital görünürlüğün ani kesintisi sadece bir teknik sorun değil; sanatçı kimliğini etkileyen, üretimi baltalayan derin bir boşluk yaratıyor. “Neden yapıyorum?” sorusunun yükseldiği bu dönemde, müzik sadece bir sound değil, direnişin dili haline geliyor.
Spotify gibi küresel bir dijital platformun Türkiye pazarından çekilmesi konuşuluyor. Bu durumda, bağımsız sanatçılar ve yapımcılar nasıl etkilenir?
Bu çok ciddi bir kırılma olur. Hem gelir akışımızı hem görünürlüğümüzü doğrudan etkiler. Playlist’ler, algoritmalar, data odaklı büyüme gibi araçlar bir anda elimizden alınmış olur. Yeni yollar bulmamız, daha doğrudan ve yaratıcı iletişim kurmamız gerekebilir. Bu durumun sanatçı kimliğine de etkisi olur. Sanatçı kendini güvende hissetmeyince üretim motivasyonu da sekteye uğruyor. Bir platformun yokluğu, sadece teknik bir sorun değil, kimliksel bir boşluk yaratabiliyor. Bu da zamanla “neden yapıyorum?” sorusunu tetikliyor.
İçsel krizler, toplumsal çatışmalar ya da gündelik detaylar... Arem & Arman’ın yaratıcı sürecinde en çok hangisi tetikleyici oluyor?
En çok içsel krizler bizi harekete geçiriyor. Bazen gece yarısı bir cümle, bazen bastırılmış bir duygu her şeyi başlatıyor. Toplumsal olaylar da bizi etkiliyor ama önce içimizde yankı bulması gerekiyor. Müzik bizim için bir refleks, bir dışavurum alanı.
Türkçenin ses estetiği ile elektronik müzik arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? Dilin fonetik yapısı sizin müziğinizin ritmini nasıl etkiliyor?
Türkçenin kendine has ritmi var, vurguları çok karakterli. Elektronik altyapıyla birleştiğinde bu sesler daha da güçlü ve keskin duyuluyor. Şarkının ruhunu sadece melodiyle değil, kelimenin vuruşuyla da inşa ediyoruz. Fonetik yapı, beat dizilimimizi bile şekillendiriyor.
İham alırken sizi en çok etkileyen “diğer” sanat disiplinleri (resim, edebiyat, tiyatro) hangileri ve müziğinize nasıl yansıyor?
Resim, özellikle ışık ve gölgeyle ilişkisi açısından bizi çok besliyor. Edebiyat, duygunun derinliğini ve çağrışım gücünü müziğe taşıyor. Tiyatro ise sahnedeki varoluşumuzu etkiliyor; dramatik yapı kurmayı oradan öğrendik. Müzik bizim için bu disiplinlerin doğal bir devamı gibi. Bazen bir ses geliyor ve içim “tamam” diyor, o an biliyorum. Bitmiş bir şarkı, içimde bir boşluk ya da huzur yaratıyor. Ama çoğu zaman bir şeyin bitmesi, başka bir fikrin kıvılcımını yakıyor. O yüzden bitişler bizde hep yeni başlangıçlara karışıyor.
AI ile üretilen seslerin, insan dokunuşunun yerini alabileceğini düşünüyor musunuz, yoksa yapay zekâ her zaman bir yardımcı olarak mı kalmalı?
AI çok güçlü bir araç, doğru kullanılırsa hayal gücünü sınırsızlaştırıyor. Ama hâlâ dokunamadığı bir şey var: ruh. İnsan eli, nefesi, kararsızlığı bile bazen daha değerli. AI yardımcı olabilir ama yerimizi alması için daha çok zamanı var.