Türkiye'de çalışan nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan milyonlarca asgari ücretli için geçim mücadelesi, her geçen gün daha da çetin bir hal alıyor. Yılın başından bu yana temel tüketim maddelerine gelen zamlar ve durdurulamayan enflasyon karşısında eriyen alım gücü, ailelerin bütçesini altüst etmiş durumda. Yılın başında belirlenen 22.104 liralık asgari ücret, daha ilk ayda Türk-İş tarafından hesaplanan açlık sınırının gerisinde kalmıştı. Aradan geçen sekiz ayda ise bu makas, endişe verici bir şekilde açılarak 5 bin lirayı aştı. Çalışanlar, temel beslenme ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorlanırken, gözler 2026 yılında yapılacak olan zamma çevrilmiş durumda. Ancak uluslararası yatırım bankalarının ve ekonomistlerin tahminleri, gelecek yılın da pek farklı olmayacağını, hatta tablonun daha da ağırlaşabileceğini gösteriyor.
Maaşlar cebe girmeden eridi
2025 yılına girerken Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun belirlediği 22.104 liralık rakam, kamuoyunda yetersiz bulunduğu yönünde yoğun eleştirilere neden olmuştu. Bu eleştirilerin ne kadar haklı olduğu ise çok geçmeden ortaya çıktı. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), henüz zamlı maaşlar çalışanların eline geçmeden, ocak ayı için dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarını, yani açlık sınırını 22.131 lira olarak açıkladı. Bu veri, asgari ücretlinin yeni yıla, daha en başından açlık sınırının 27 lira altında bir gelirle başladığını gözler önüne serdi. Yılın ilk gününden itibaren başlayan bu erime, takip eden aylarda enflasyonun da etkisiyle katlanarak arttı. Temel gıda ürünlerinden ulaşıma, barınmadan faturalara kadar her kalemde yaşanan fiyat artışları, asgari ücretlinin geçim derdini derinleştirdi.
Ara zam beklentisi hayal kırıklığıyla sonuçlandı
Yılın ilk yarısında alım gücündeki dramatik düşüş, temmuz ayında bir "ara zam" yapılması beklentisini doğurdu. İşçi sendikaları ve milyonlarca çalışan, hayat pahalılığı karşısında maaşların iyileştirilmesi için seslerini yükseltti. Ancak hükümet kanadından gelen açıklamalar, bu beklentileri boşa çıkardı. Enflasyonla mücadelenin öncelikli olduğu ve mali disiplinden taviz verilmeyeceği gerekçeleriyle ara zam talepleri karşılıksız kaldı. Bu karar, zaten zor durumda olan asgari ücretli haneler için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Yaz aylarında artan gıda fiyatları ve tatil döneminin getirdiği ek masraflar, bütçeleri daha da sarstı. Ara zam yapılmaması, asgari ücretin açlık sınırı karşısındaki negatif seyrini hızlandıran en önemli faktörlerden biri olarak kayıtlara geçti. Milyonlarca aile, yılın ikinci yarısına daha da zorlaşan ekonomik koşullar altında girmek zorunda kaldı.
Makas her geçen gün açılıyor: fark 5 bin lirayı aştı
Temmuz ayında yaşanan hayal kırıklığının ardından, ağustos ayı verileri tablonun vahametini net bir şekilde ortaya koydu. Türk-İş tarafından yapılan son araştırmaya göre, ağustos ayında açlık sınırı 27.111 liraya fırladı. Mevcut 22.104 liralık asgari ücret ile arasındaki fark ise tam olarak 5.007 liraya ulaştı. Bu rakam, asgari ücretli bir ailenin sadece temel gıda ihtiyaçlarını karşılayabilmek için her ay 5 bin liranın üzerinde bir açığı kapatmak zorunda olduğunu gösteriyor. Bu durum, ailelerin ya borçlanarak ya da beslenme kalitesinden ciddi şekilde ödün vererek hayata tutunmaya çalıştığı anlamına geliyor. Sadece gıda harcamalarını kapsayan açlık sınırının bu denli aşılması, kira, fatura, ulaşım, eğitim ve sağlık gibi diğer zorunlu harcamaları da içeren "yoksulluk sınırı" ile olan farkın ne kadar devasa boyutlara ulaştığını da düşündürüyor. Gelinen noktada, asgari ücret artık bir geçim ücreti olmaktan çıkıp, adeta bir hayatta kalma mücadelesinin simgesi haline gelmiş durumda.
Gelecek yılın zam senaryoları da karamsar
Milyonlarca çalışanın umutlarını bağladığı 2026 yılı asgari ücret zammı için ortaya atılan senaryolar ise mevcut karamsar tabloyu dağıtmaktan oldukça uzak. Geçtiğimiz yılki asgari ücret artışını yüzde 30'luk tahminiyle isabetli bir şekilde öngören ABD'li yatırım bankası Morgan Stanley, bu yıl için daha muhafazakar bir öngörüde bulundu. Bankanın raporuna göre, 2026 yılı için asgari ücret zammının yüzde 20 ila yüzde 25 bandında olması bekleniyor. Bu tahminler üzerinden yapılan basit bir hesaplama bile, asgari ücretlinin kaderinin gelecek yıl da değişmeyeceğini gösteriyor.
Eğer yüzde 20'lik en düşük senaryo gerçekleşirse, asgari ücrete 4.420 lira artış yapılacak ve yeni maaş 26.525 liraya yükselecek. Bu rakam, daha şimdiden 27.111 lira olan ağustos ayı açlık sınırının bile altında kalıyor. Yıl sonuna kadar enflasyonla birlikte açlık sınırının daha da artacağı düşünüldüğünde, bu zammın yetersiz kalacağı aşikar. Yüzde 25'lik daha iyimser senaryoda ise zam miktarı 5.526 lira olacak ve asgari ücret 27.630 liraya ulaşacak. Bu rakam, bugünkü açlık sınırını kıl payı geçse de, ocak ayına kadar yaşanacak fiyat artışları göz önüne alındığında, asgari ücretlinin yeni yıla yine açlık sınırının altında bir maaşla başlama ihtimali oldukça yüksek. Öte yandan, Merkez Bankası'nın yıl sonu enflasyon hedefinin yüzde 12 gibi daha düşük bir seviyede olması, hükümetin masaya Morgan Stanley'in tahminlerinin bile altında bir teklifle gelebileceği endişelerini beraberinde getiriyor.
Temel gıdaya erişim lüks haline mi geliyor?
Asgari ücret ile açlık sınırı arasındaki makasın bu denli açılması, sosyoekonomik açıdan ciddi sonuçlar doğuruyor. Dört kişilik bir ailenin sadece mutfak masrafını ifade eden açlık sınırı, et, süt, peynir, zeytin, sebze ve meyve gibi temel besin maddelerini içeriyor. Gelirinin tamamını bu harcamalara ayırsa bile yetiremeyen bir asgari ücretli, mecburen bu ürünlerden kısmak zorunda kalıyor. Bu durum, özellikle çocukların ve gençlerin gelişimini olumsuz etkileyen, yetersiz ve dengesiz beslenme sorununu tetikliyor. Pazar ve market alışverişlerinde her ürünün fiyatını defalarca düşünmek zorunda kalan vatandaşlar için peynir, kırmızı et gibi protein kaynakları lüks tüketim haline gelmiş durumda. Geçim derdi, ailelerin sosyal hayatını tamamen bitirirken, yarattığı psikolojik baskı da toplum sağlığını tehdit ediyor. Milyonlarca insan için ay sonunu getirmek birincil hedef haline gelirken, ekonomik göstergelerdeki her olumsuz veri, bu hanelerdeki endişeyi daha da artırıyor.