Anadolu'nun ortasında, toprağın bereketiyle bilinen ovalarda artık tehlike çanları çalıyor. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi kimliğiyle yaptığı saha gezileri, bölgedeki en büyük krizin su olduğunu acı bir şekilde ortaya koydu. Niğde başta olmak üzere, görevli olarak ziyaret ettiği Konya, Aksaray ve Nevşehir'de de durum farksız. Bir zamanlar hayat veren dereler ve göletler şimdi çatlamış toprak yataklarına dönüşmüş durumda. Gürer, "Niğde Ulukışla ilçesi başta olmak üzere tarımsal sulama suyunda ciddi sıkıntı var. Göletler kurumuş durumda," diyerek durumun vahametini özetliyor. Bu kriz sadece tarlaları vurmuyor; bazı köylerde içme suyu sorununun da baş göstermesi, alarm seviyesini en üst düzeye taşıyor. Yeraltı suları her geçen gün daha derine çekilirken, bir zamanlar çözüm olarak sunulan KOP projesi bölgesinde dahi su sorunu öncelikli gündem maddesi haline gelmiş. Kuraklık, artık sadece bir hava durumu raporu detayı değil, bölgenin üretimini, verimini ve geleceğini doğrudan tehdit eden bir canavara dönüşmüş durumda. Çiftçiler bir yandan yeni göletler talep ederken, diğer yandan mevcut göletlerdeki suyun tükenişini çaresizce izliyor. Konya'da 200 metrelere kadar inen sondaj kuyuları ve giderek artan obruklar, Orta Anadolu için bir başka büyük tehdidi, toprağın altındaki çöküşü işaret ediyor. Gürer, bu kısır döngüden çıkış için tek yolun acilen tüm bölgelerde kapalı basınçlı ve modern sulama sistemlerine geçmek olduğunu vurguluyor.
Tarlada icra, ambarda hüsran
Toprağını bin bir emekle eken çiftçi, hasat zamanı geldiğinde yine hüsranla karşılaşıyor. Ömer Fethi Gürer'in dinlediği üreticilerin ortak derdi, artan girdi maliyetleri karşısında ürünlerini değerine satamamak. Gübre, mazot, ilaç, su ve işçilik gibi temel giderler katlanarak artarken, ürün fiyatları yerinde sayıyor. Üretici, çoğu zaman ürettiğini maliyetine dahi satamadığını, borçla ayakta durmaya çalıştığını anlatıyor. Gürer, "Üretici, başabaş noktasında satış yaptığını, nakliye ve kira giderlerinin de bu fiyata yansıdığını belirtiyor. Bu şartlarda üretim sürdürülebilir değil," diyerek çiftçinin içinde bulunduğu ekonomik çıkmazı dile getiriyor. Bölgenin en önemli ürünlerinden olan patates bu yıl da üreticisinin yüzünü güldürmedi. Yazlık patatesin yarısının tarlada çürüdüğünü belirten Gürer, kışlık patateste üreticinin kaderine terk edilmemesi için Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) ve Tarım Kredi Kooperatifleri'nin mutlaka alıma girmesi gerektiğini söylüyor. Ekonomik darbe sadece tarla ürünleriyle sınırlı değil. Nisan ayında yaşanan zirai don olayı, elma, kayısı, şeftali ve kiraz bahçelerinde büyük hasara yol açtı. Aradan aylar geçmesine rağmen ÇKS kaydı olsun ya da olmasın, üreticinin zararlarının hala karşılanmaması, çiftçiyi bir kez daha yalnız bırakıldığını hissettiriyor. Hayvancılık sektörü de can çekişiyor. Şap hastalığı nedeniyle uygulanan yasaklar, hayvan, et ve süt kayıplarına neden olarak besiciye ağır bir darbe vurdu. Gürer'e dert yanan süt üreticileri, artan yem fiyatları karşısında Ulusal Süt Konseyi'nin açıkladığı fiyata bile süt satamadıklarını, bu şartlarla ayakta kalmalarının imkansız olduğunu ifade ediyor.
Kopuk hatlar, kapalı okullar: Kırsalın büyük kopuşu
Kırsal kesimdeki sorunlar yumağı sadece ekonomik sıkıntılarla sınırlı kalmıyor. Gürer'in ziyaret ettiği köylerde, 21. yüzyılda hala en temel altyapı eksikliklerinin yaşandığı görülüyor. Birçok köyde telefon hatlarının çekmemesi ve internet erişiminin olmaması, bölge halkını dünyadan izole ediyor. Bu durum, özellikle öğrenciler için büyük bir sorun teşkil ederek eğitimde fırsat eşitsizliğini daha da derinleştiriyor. "İletişimde altyapı yetersizliği bir an önce giderilmeli," diyen Gürer, dijital uçurumun kapatılması gerektiğinin altını çiziyor. Altyapı sorunları sadece sanal dünyayla sınırlı değil. Kula, Şeyhler, Elmalı gibi köylerde köy yollarının bozukluğu ulaşımı çileye dönüştürüyor. Altunhisar ovasında ise çiftçiler, bağ ve bahçelerine ulaşmak için toprak yollardan arındırılmış, üretime hizmet edecek yollar talep ediyor. Bu tabloya, kırsalın kanayan yarası olan eğitim sorunu da ekleniyor. Düşen nüfus gerekçe gösterilerek kapatılan köy okulları, beraberinde sorunlu bir taşımalı eğitim sistemini getirmiş. Gürer, "Köyde öğrenci varsa okul açık kalmalı," diyerek ilkesel bir duruş sergiliyor. Kapatılan birçok okul binasının harabeye döndüğünü, bazılarının yıkılmaya yüz tuttuğunu yerinde tespit eden vekil, bu binaların onarılarak köy yaşamına yeniden kazandırılması gerektiğini savunuyor. Özellikle kız çocuklarının taşımalı eğitimde daha fazla zorlukla karşılaştığını belirten Gürer, Alay Kasabası'ndan 40 öğrencinin lise eğitimi için il merkezine gitmek zorunda kaldığına dikkat çekerek, kasabaya bir lise açılmasının göçü bile önleyebileceğini ifade ediyor.
Sahipsiz köyler, geleceksiz gençler
Ömer Fethi Gürer'in Anadolu'daki yolculuğu, sadece ekonomik ve altyapısal sorunları değil, aynı zamanda derin bir toplumsal çöküşü de gözler önüne seriyor. Köyler hızla boşalıyor, gençler geleceklerini şehirlerde arıyor. Bu durumu en çarpıcı şekilde özetleyen manzara ise Gürer'in şu sözlerinde gizli: "Bazı köylere halı saha yapılmış ama onu kullanacak genç yok. Olan yerde de ne bir eğitici ne de malzeme var. Okul kapatıp halı saha açmak, plansızlığın ve öngörüsüzlüğün bir yansımasıdır." Köylerdeki sosyal yapı da eriyor; birçok köyde cemaate namaz kıldıracak bir imamın dahi bulunmaması, toplumsal bağların ne denli zayıfladığını gösteriyor. Tüm bu sorunların üzerine, yıllardır çözülemeyen bürokratik engeller de ekleniyor. Gittiği birçok köyde gündeme getirilen toplulaştırma ve tapu-kadastro sorunları, çiftçiler arasında anlaşmazlıklara yol açıyor ve verimli tarımın önünde bir set oluşturuyor. Çevre sorunları da köylülerin bir diğer şikayet konusu. Bölgede geniş bir alan kaplayan maden ocaklarının çevreye verdiği zararlar, yerel halkın yaşam kalitesini düşürüyor ve tarım alanlarını tehdit ediyor. Gürer, tablonun özetini şu sözlerle yapıyor: "Kentte olduğu gibi köyde de yaşam daralmış, gelir-gider dengesi bozulmuş, verilmesi gereken hizmetlerde yetersizlik artmış." Bu tespit, Anadolu kırsalının nasıl bir kaderle baş başa bırakıldığının, üretimden ve sosyal hayattan nasıl koparıldığının acı bir itirafı niteliğinde.