Emekli promosyonunda Eylül rekabeti hız kazandı: İşte o ücretler
Emekli promosyonunda Eylül rekabeti hız kazandı: İşte o ücretler
İçeriği Görüntüle

Türkiye İstatistik Kurumu, milyonlarca çalışanın ve emeklinin maaş artışlarını doğrudan etkileyen ağustos ayı Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) verilerini kamuoyuyla paylaştı. Açıklanan rakamlara göre, yıllık resmi enflasyon yüzde 32,95 olarak gerçekleşti. Aylık artış yüzde 2,04 olurken, yılın ilk sekiz ayındaki toplam artış ise yüzde 21,50'ye ulaştı. Kağıt üzerinde yıllık enflasyonun artış hızında baz etkisinin de yardımıyla bir yavaşlama görülse de, bu durum çarşıdaki, pazardaki yangının söndüğü anlamına gelmiyor. DİSK-AR'ın yayımladığı Eylül 2025 Enflasyon Bülteni, bu teknik detayın altını çizerek önemli bir uyarıda bulunuyor: Enflasyon hızının yavaşlaması, fiyatların düştüğü veya sabit kaldığı değil, sadece daha yavaş bir tempoda artmaya devam ettiği anlamına geliyor.

Bu durum, özellikle sabit gelirle geçinmeye çalışan milyonlarca insan için alım gücünün erimeye devam etmesi demek. DİSK-AR'ın raporu, bu teknik gerçeği somut verilerle ortaya koyuyor. 2003 yılı 100 kabul edildiğinde, genel tüketici fiyatları endeksi Ağustos 2025'te 3.262'ye fırlamış durumda. Bu, son 22 yılda ortalama fiyatların tam 32,6 kat arttığını gösteriyor. Ancak asıl endişe verici tablo, temel beslenme ürünlerinde yaşanıyor. Aynı dönemde gıda fiyatları endeksi ise 4.498'e yükselmiş, yani gıda fiyatları ortalama fiyatlardan çok daha hızlı artarak tam 45 katına çıkmış. Bu devasa makas, enflasyonun faturasının kime çıktığını net bir şekilde gözler önüne seriyor.

Enflasyonun sınıfsal karakteri: Zengine ‘hafif’, fakire ‘ağır’ yük

DİSK-AR'ın raporundaki en çarpıcı analiz, enflasyonun farklı gelir grupları üzerindeki yıkıcı etkisini ortaya koyan bölümde yer alıyor. "Herkesin enflasyonu kendine" dedirten bu tablo, Türkiye'deki gelir adaletsizliğinin, fiyat artışları karşısında nasıl daha da derinleştiğini kanıtlıyor. TÜİK'in kendi verilerinden yola çıkılarak yapılan analize göre, Türkiye'de gelirden en düşük payı alan yüzde 20'lik kesim, toplam gelirin sadece yüzde 6,3'ünü elde edebiliyor. Bu daracık bütçenin ise aslan payını, yani yüzde 30,6'sını zorunlu mutfak masrafları alıp götürüyor.

Madalyonun diğer yüzünde ise tam tersi bir manzara var. Toplam gelirin neredeyse yarısını (yüzde 48,1) elde eden en zengin yüzde 20'lik kesim için gıda harcamaları, toplam harcamalarının sadece yüzde 12,8'ini oluşturuyor. Bu durum, basit bir matematiksel gerçekten çok daha fazlasını ifade ediyor. Yüksek gelir grubunun gıda fiyatlarındaki artışları hissetme derecesi ile asgari ücretlinin veya emeklinin hissettiği yakıcı etki arasında dağlar kadar fark bulunuyor. Zengin kesim için gıda dışı harcamalara, sosyal yaşama, kültürel faaliyetlere veya tasarrufa ayıracak devasa bir pay kalırken, yoksul kesim için mutfak masrafından sonra geriye kalan para, kira ve ulaştırma gibi diğer zorunlu giderlere bile yetmiyor. Bu tablo, enflasyonun sadece ekonomik bir veri değil, aynı zamanda gelir dağılımını bozan ve toplumsal adaleti derinden yaralayan bir mekanizma işlevi gördüğünü gösteriyor.

Bütçedeki kara delik: Kiradan kısılamıyor, faturası gıdadan çıkıyor

Dar gelirli ailelerin yaşadığı dram, hanehalkı tüketim harcamalarının detaylarında daha da netleşiyor. DİSK-AR'ın raporu, son yıllarda yaşanan fahiş kira ve ulaştırma zamlarının, en yoksul kesimin bütçe dengelerini nasıl altüst ettiğini ortaya koyuyor. En düşük yüzde 20'lik gelir grubunun bütçesinde, gıda harcamalarının payı son bir yılda yüzde 36,6'dan yüzde 30,4'e gerilemiş durumda. Bu durum, yoksul ailelerin daha iyi beslendiği anlamına gelmiyor. Tam tersine, bu, barınma ve işe gidip gelme gibi ertelenemez harcamalardaki artışlar nedeniyle, ailelerin en temel ihtiyaçları olan gıdadan kısmak zorunda kaldıklarının acı bir kanıtı.

Konut ve kira ile ulaştırma gibi kalemlerden kesinti yapma imkanı olmayan dar gelirli haneler, bütçedeki açığı mecburen mutfaktan kapatıyor. Temel gıda maddelerine ayırdıkları paydaki yaklaşık 6 puanlık bu düşüş, yoksul ailelerin içinde bulunduğu geçim sıkıntısının boyutunu gözler önüne seriyor. Rapor, bu durumu birim gelir üzerinden de modelliyor. En düşük gelir grubunun geliri 100 birim kabul edildiğinde, bu gelirin 30,4 birimi gıdaya gidiyor ve geriye diğer tüm harcamalar için sadece 69,6 birim kalıyor. Oysa en yüksek gelir grubunun 763 birimlik gelirinin sadece 97,7 birimini gıdaya harcadıktan sonra elinde tam 665,8 birimlik devasa bir harcama veya tasarruf imkanı kalıyor. Bu durum, yüksek fiyat artışlarının düşük gelir gruplarında çok daha şiddetli bir geçim sıkıntısı yarattığını matematiksel olarak kanıtlıyor.

TÜİK'in sır perdesi: Yargı kararına rağmen veri gizleniyor

DİSK-AR raporu, enflasyon rakamlarının içeriğine yönelik süregelen şaibe ve tartışmalara da geniş yer ayırıyor. Enflasyon sepetinde yer alan ürün ve hizmetlerin ortalama fiyatlarını gösteren "madde fiyat listesi"nin, TÜİK tarafından Haziran 2022'den bu yana kamuoyuna açıklanmaması, verilere yönelik güvensizliği derinleştiren en önemli faktör olarak gösteriliyor. DİSK'in bu listenin açıklanması için açtığı davada, Ankara 6. İdare Mahkemesi'nin 31 Mart 2023'te verdiği "verilerin açıklanması" yönündeki kararın istinaf aşamasından da geçerek kesinleştiği hatırlatılıyor.

Ancak rapora göre, ortada kesinleşmiş bir yargı kararı olmasına rağmen TÜİK yönetimi, bu kararın gereğini yerine getirmeyerek hukukun arkasından dolanıyor ve listeyi açıklamamakta direniyor. Bu durum, enflasyon hesabının hangi verilere dayandığı konusunda kamuoyunda ciddi bir şüphe yaratıyor. Milyonlarca çalışanın ve emeklinin kaderini belirleyen enflasyon oranının şeffaf bir şekilde hesaplanıp hesaplanmadığı bilinemiyor. DİSK-AR, TÜİK yönetimini Anayasa'ya ve mahkeme kararlarına uymaya davet ederken, bu tutumun kurumun güvenilirliğine ve devletin hukuk devleti niteliğine gölge düşürdüğünü vurguluyor. Verilerin gizlenmesi, "resmi enflasyon gerçeği yansıtıyor mu?" sorusunu her zamankinden daha yüksek sesle sorduruyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ