UNICEF ve ILO’nun 11 Haziran 2025 tarihli ortak raporuna göre, dünya genelinde 2024 yılında yaklaşık 138 milyon çocuk işçi var. Bu çocukların 54 milyonu, sağlığı, güvenliği veya gelişimi açısından tehlike arz eden işlerde çalışıyor.
Türkiye’de, özellikle 2024 itibarıyla çocuklarda işgücüne katılım oranı alarm verici bir düzeye ulaştı; her dört çocuktan biri çalışıyor. TÜİK verilerine göre yaklaşık 7 milyon 34 bin yoksulluk ve sosyal dışlanma yaşayan çocuk var. 2025 yılının ilk 5 ayında, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre en az 29 çocuk işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğu konusunda Türkiye 2. sırada. Bu çocuklar okul dışında kalma, suça itilme, yetersiz beslenme, çocuk işçi, erken ve zorla evlendirme riski ile karşı karşıyalar.
Çocukların eğitim hayatını bırakarak iş hayatına sürükleyen etkenler hakkında Derin Yoksulluk Ağı Çalışma Koordinatörü Önder Uçar şu ifadeleri kullandı:
“Sahada öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki insanın içi parçalanıyor. Gidip okulu terk eden bir tane çocukla karşılaştığımızda sahada, annesine durumu sormuştuk. Mesela hocasının kirli kıyafetlerle okula geliyorsun, duvara yaslanma, duvara kirletiyorsun demesi üzerine çocuğunun okulu bıraktığını aktarmıştı. Yani biz, işin farklı boyutlarını görsek de, kırtasiye yetmediği için, okul beslenmesine ulaşamadığı için, aile bütçesine katkıda bulunmak istediği için ya da bazen aileden mecburen böyle bir talep geldiği için veyahut okula devam etmenin artık bir faydasının olmadığını düşündükleri için, içerisinde bulunduğumuz sistemden dolayı okuldan kopan çocuklar var. Fakat tüm bu gözümüzün önünde cereyan eden şeylere rağmen ancak sahaya gittiğimizde görebildiğimiz, kazıyarak çıkarabildiğimiz çok farklı yoksulluk halleri var. Çocukları okuldan uzaklaştırıp maalesef iş hayatına sürükleyen ciddi faktörler var.
ÇOCUK İŞÇİLİĞİ TEŞVİK EDİLİYOR
Devletin şu anki karar alıcıların bu konuda başarısız olmaktan ziyade esasen kasıtlı olarak böyle bir politikaya göz yumduklarını, hissediyorum. Bunu hem birkaç yıldır geliştirdikleri MESEM örneğinde görüyoruz. Bunun yanında çocukların reşit olma yaşına dair çeşitli çıkan söylemlerden yine aynı şekilde görebiliyoruz. Bunun da en önemli ayaklarından birisi emeği daha ucuza getirmek. Bu nedenle daha belki kalifiye olmasından dolayı, belki yaşlarından, tecrübelerinden dolayı, belki sosyal haklarını daha fazla savunabileceklerinden veya sahip olabileceklerinden zaten dolayı yetişkinlere çalıştırmak yerine çocuk emeğine daha fazla kayıtsız bir şekilde yer verildi. Politikalarından görüldüğü çocuk emeği üzerinden bir artı değer korumaya çalışıyorlar. Yani dolayısıyla bizim gördüğümüz aslında bunların ihmalden çok kasıtlı olarak göz yumulan hatta teşvik edilen politikalar olduğu yönünde. Her şeyden önce çocukları okula yönlendiren etkenlerde çok ciddi değişiklikler var.”
ÇOCUKLAR OKULA AÇ GİDİYOR
Ekonomik sebeplerden dolayı okula aç giden çocuklar olduğunun altını çizen Uçar şu değerlendirmelerde bulundu:
“Her şeyden önce eğitim eskiden yoksulluktan çıkmanın, belki biraz sınıf atlamanın, kendinden bir önceki kuşaktan, annelerinden, babalarından daha müreffeh bir hayat yaşamalarının anahtarı gibi görülü gelirdi. Fakat şimdi böyle bir durum maalesef söz konusu değil. Hem her türlü kayırmacılığın olduğu ve liyakatın önüne geçildiği bir düzendeyiz. Hatta son yaşanan diploma iptalleri vs. bu gelişmelerden sonra alınacak olan bir eğitimin de ne kadar geçerli olacağını muhtemelen çocuklar artık sorgulamaya başladılar. Bu onları okuldan iten etkenlerden bir tanesi. Bir diğeri maddi yetersizlikler. Gerek kırtasiyeye erişim için olsun, gerek okula ulaşım açısından olsun, gerekse okulda bir şeyler yiyebilmek açısından olsun çocuklar çok çeşitli ve daha önceki kuşakların yaşamadığı türden artık zorluklarla karşılaşmaya başlıyorlar. Çocukların çok ciddi bir kısmı okula aç gidiyor.
Çocukların okulu bırakışı sadece derslere devam edememeyi değil, aynı zamanda beraberinde akran zorbalığını, çocuk işçiliğini getiriyor. Çocukların sosyal hayata uyamamaları da beraberinde anti sosyalleşmeyi getiriyor. Yani sadece okuldan değil aynı zamanda sosyal hayattan dışlanan bir kuşak maalesef ortaya çıkmaya başlıyor. Çocuk işçiliğinin önlenmesi için öncelikle ilgili yasaların yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Yöneticiler kendi koyduğu kanunlara sadece uysalar dahi bir fark yaratılacaktır. Aynı zamanda belli bir yaşın altında kanunlar çalışmaya izin verse de onların çalışma şartlarının daha güvenli olması doğrultusunda bazı zorunluluklar var. Bunların da sadece takip edilmesi bile çok ciddi farklar getirecektir.”
MESEM TAM BİR ÇOCUK İŞÇİLİĞİDİR
Çocukların eğitim hakkının ellerinden alarak çalışmalarının meşrulaştırıldığının altını çizen Veli-Der İzmir Şube Başkanı Necati Kalafat şu açıklamalarda bulundu:
“Bir ekonomi politikası, milli eğitim politikası var. Çocukların eğitim hakkı anayasa ve uluslararası çocuk sözleşmeleriyle güvence altına alınmış bir süreçtir. Ucuz çocuk işçiliğine izin verenler suç işliyor, kriminal bir vakadır ve gereken ceza ile tedbiri almalıdırlar. Özellikle son 5 yıldır Türkiye'de MESEM uygulamalarıyla Milli Eğitim Bakanlığı şu anda öğrenci sayımızın 9'da 1'i, 10'da 1'i oranında öğrenciyi MESEM'e göndermekle övünüyor. MESEM bizim açımızdan tam bir çocuk işçiliğidir. Yani çocuklar haftanın 6 günü denetimsiz şekilde çeşitli yerlerde sözde eğitim adı altında, mesleki eğitim adı altında ucuz iş gücü olarak kullanılmaktadır. Bunun karşılığında çocuklara 4 ila 5 bin lira arasında para vermektedir.
Çocuklarda toplam öğrenci sayısının 9'da 10'da 1'i orta öğretim kademesinde, lise kademesinde de öğrencilerin neredeyse yarısı, yarısına yakını MESEM'ler üzerinde eğitim almaktadır. MESEM meselesi büyük bir proje olarak tanımlandığında artık çocuk işçilik meselesini konuşamaz hale geliyoruz. Çocuklara yaptırdıkları iş neredeyse asgari ücretli bir insanın yapması gereken iş. Elbette, çocuk işçiliğini meşru hale getiriyorlar. Bizim zaten temel çocuk işçiliği meselesine yaklaşımımız MESEM uygulamalarının durdurulması meselesidir.
HÜKÜMET POLİTİKASI DEĞİŞMELİ
Devlet yetkilileri MESEM uygulamasından vazgeçtiği zaman, ve çocuk işçiliği anlaşmalarında imza attıkları anlaşmalardaki gibi, bir suç olduğunu kabul ettikleri zaman, zaten çocuk işçi çalıştırma cüreti olmayacaktır. Asgari ücreti bile vermeye aciz bir milli eğitim sistemi, çocuklarını sermayeye peşkeş çekiyor. Bir taraftan kamusal eğitimin niteliğini boşaltırken kalitesiz hale getiriliyor. Diğer taraftan çocuklara geleceksizliği sunarken bu geleceksizliği hisseden çocuklar da bir şey olmayacaksa sanayilerde, büyük otellerde, restoranlarda, yarım yamalak desteklerle çalışıyor. Çocuklar güvencesiz ve kontrolsüz ortamda bir eğitim tedbiri olmadan patronların inisiyatifine bırakılan unsurlar haline geliyor. Devlet önce ne yapmak istediğine kendisi karar vermek zorunda. Yani bu ülkede, bu ülkenin geleceğini oluşturacak çocuklarına, gençlerine, aydınlık bir gelecek ve iyi bir eğitim imkanı mı sunmak istiyor, yoksa daha fazla kar elde etmek isteyen sermaye gruplarına, holdinglere ya da küçük işletmecilerine ucuz iş gücü mü oluşturmak istiyor? Çocuk işçiliğini önlemek için hükümet bu sistemden vazgeçmeli. Hükümetin politikasını değiştirmesi gerekiyor”.