Dokuz Eylül TV’nin bugünkü konuğu TÜRK-İŞ İzmir 3’üncü Bölge Başkanı Hayrettin Çakmak oldu. Hayrettin Çakmak, Türkiye’de yer alan sendika ve emek mücadelelerinden bahsetti. Konuşmasına İzmir’de grevde olan çeşitli fabrikaları, Temel Conta, TPI Kompozit fabrikaları gibi, selamlayarak başladı.

TÜRK-İŞ İzmir 3’üncü Bölge Başkanı Hayrettin Çakmak, Dokuz Eylül TV’de yayınlanan Yazı İşleri programına konuk oldu. Programa, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Mehlika Gökmen, Dokuz Eylül Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Serdar Yılmaz, dokuzeylul.com İnternet Haber Sitesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Cem Özer, ve internet haber editörü Kazim Bozkurt katıldı.

Çakmak, son bir yılda İzmir'deki yerel yönetimler ile sendikalar arasında yaşanan gerilimin temel nedeninin, "siyasi aktörlerin işçi sınıfı üzerinden yaptığı rekabet" olduğunu söyledi. Çakmak, "İzmir'de insanlar mutsuzsa Türkiye'de herkes mutsuzdur" diyerek, sendikasızlaştırma ve güvencesiz çalıştırma politikalarına karşı topyekun mücadele çağrısı yaptı.

İKÇÜ’de toplu sözleşme imzalandı: Emekçiler işbaşı yaptı
İKÇÜ’de toplu sözleşme imzalandı: Emekçiler işbaşı yaptı
İçeriği Görüntüle

TÜRK-İŞ İzmir 3’üncü Bölge Başkanı Hayrettin Çakmak, kentteki emek mücadelesinin sembolü haline gelen fabrika direnişlerine selam göndererek sözlerine başladı. Özellikle Temel Conta işçilerinin 304 gündür toplu sözleşme masasına oturmayan işverene karşı sürdürdüğü kararlı duruşa dikkat çeken Çakmak, bu mücadelenin önemini vurguladı. Benzer şekilde Gaziemir Serbest Bölge’deki Digel Tekstil emekçilerinin 230 günü aşkın bir süredir sendikal hakları için direndiğini, TPI Kompozit fabrikasında ise işverenin lokavt ilan edip işletmeyi satmasıyla işçilerin muhatapsız bırakıldığını belirtti. Çakmak, bu fabrikalarda yaşananların, özel sektörde işverenlerin anayasal hak olan sendikalaşmayı engellemek için nasıl direndiğinin en somut örnekleri olduğunu ifade etti. Yaşanan bu süreçlerde, özellikle kadın emekçilerin 17 bin liralık ücrete karşı çıkarak sendikal hak ve toplu sözleşme talebiyle başlattığı grev mücadelesinin altını çizen Çakmak, "Yaz demeden, soğuk demeden, toz demeden kapılardayız. Emek mücadelemizi sürdürüyoruz" diyerek direnişteki işçilere desteğini yineledi.

Siyasi çekişme emekçiyi hedef aldı

İzmir'de son bir buçuk yıldır sendikalar ile yerel yönetimler arasında yaşanan gerilimin kökenlerine inen Hayrettin Çakmak, bu durumun daha önce benzeri görülmemiş bir boyuta ulaştığını söyledi. Çakmak’a göre, sorunun temelinde İzmir’deki siyasi aktörlerin rekabeti yatıyor. "İzmir kentinde siyasi aktörlerin yarışması işçi sınıfının üzerinden oldu" diyen Çakmak, bu süreçte toplu sözleşmelerin bahane edilerek sendikacıların ve işçilerin halkın önüne atıldığını belirtti. Eskiden gruplar arasında denge gözetilerek yapılan toplu sözleşmelerin yerini, herkesin birbirinin maaşını öğrendiği ve karşılaştırıldığı bir çatışma ortamının aldığını ifade etti. Bu durumun, siyasi figürlerin kendi pozisyonlarını güçlendirmek adına emekçileri bir araç olarak kullanmasından kaynaklandığını savunan Çakmak, işçi sınıfı üzerinden yürütülen bu siyasetin hem emekçilere hem de kentin sosyal barışına zarar verdiğini dile getirdi. "Bizi sermaye parçalıyor, siyasi aktörlerin birbirine rekabeti bizi malzeme yaptı.İzmir kentinde siyasi aktörlerin yarışması işçi sınıfının üzerinden oldu. Ondan dolayı böyle oldu. Geçmiş toplu sözleşmeyi, gelecek toplu sözleşmeyi çarpıştırarak ortaya attılar" diyerek tüm taraflara sorumluluk çağrısı yaptı.

Sendikasızlaştırma politikası ve ‘bir tık üstü’ tuzağı

Türkiye genelinde giderek yaygınlaşan sendikasızlaştırma politikalarının tehlikeli bir boyuta ulaştığını belirten Çakmak, işverenlerin işçiyi sendikadan uzak tutmak için her yolu denediğini anlattı. Yetkiye itiraz davaları açarak süreci yıllarca uzatma, işçiler üzerinde psikolojik baskı kurma ve işten atma tehdidi gibi yöntemlerin sistematik hale geldiğini söyledi. Bu durumu İzmir'de "hastalık olmaya başladı" şeklinde tanımlayan Çakmak, Manisa'daki Bitron fabrikasında 500 gündür süren mücadelenin de bu taktiklerin bir sonucu olduğunu belirtti. Asgari ücrete yapılan zamlarla birlikte ortaya çıkan ve "bir tık üstü" olarak adlandırdığı ücret politikasına da değinen Çakmak, işverenlerin asgari ücretin sadece bin lira üzerinde maaş vererek işçileri sendikasız çalışmaya mahkûm ettiğini ifade etti. Ülkede 9 milyonu doğrudan olmak üzere dolaylı olarak 13 milyon çalışanın asgari ücret ve civarında bir gelirle yaşadığını hatırlatan Çakmak, "Bu devasa fabrikalarda asgari ücretli dolu. Biz küçük esnafın yanındakini üye yapalım demiyoruz ki. Açın önümüzü, sanayideki herkesi üye yapalım" diyerek örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini vurguladı.

Hukuk sistemi emekçiyi oyalıyor

Sendikal mücadelenin önündeki en büyük engellerden birinin de ağır işleyen hukuk sistemi olduğunu vurgulayan Hayrettin Çakmak, "Bir yetki davası 5 sene sürer mi?" diyerek tepkisini dile getirdi. Bir fabrikada sendikal çoğunluğu sağladıktan sonra işverenin açtığı bir yetki davası nedeniyle toplu sözleşme sürecinin yıllarca başlayamadığını, bu sürede işverenin baskıyla sendikalı işçi bırakmadığını anlattı. Çakmak, çözüm olarak mahkeme süreci devam ederken toplu sözleşme müzakerelerinin de başlaması gerektiğini, aksi takdirde hukukun işverenin elinde bir oyalama aracına dönüştüğünü belirtti. Sendikalı iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha sıkı uygulandığını hatırlatan Çakmak, Türkiye'de yaşanan iş cinayetleri verilerine dikkat çekti. Ölümlerin en çok yaşandığı tarım, inşaat ve taşıma gibi sektörlerin aynı zamanda en örgütsüz sektörler olduğunu belirterek, "Sendika güvencedir, özgürlüktür. Sendikalı işçi verimli işçidir. Örgütlü yerlerde işçiyi de işvereni de korumayı bilmeliyiz" dedi.

Asgari ücret masasında boykot kararı

Yaklaşan asgari ücret belirleme sürecine de değinen Çakmak, TÜRK-İŞ'in "adil olmadığı" gerekçesiyle Asgari Ücret Tespit Komisyonu masasından çekilme kararını savundu. Aralık ayında toplanacak asgari ücret tespit komisyonunda yer almayacaklarını belirten Çakmak “Adil olmayan masada sendikacı adaleti inşa edemez. Hükümet, işveren bir araya geliyor, bizi ekarte ediyor; kötü adam biz oluyoruz. Görelim bakalım ne yapacaklar?” değerlendirmesinde bulundu.Komisyonun yapısının (5 işveren, 5 hükümet, 5 işçi temsilcisi) adaletsiz olduğunu ve işveren ile hükümet kanadının her zaman çoğunluğu oluşturduğunu belirten Çakmak, "Adil olmayan masada sendikacı adaleti dağıtamaz. Bu sefer de en kötü adam biz oluyoruz" şeklinde konuştu. Bu boykot kararının işçiyi ateş hattına atmayacağını, aksine "ateşleyip" sendikal mücadeleye yönelteceğini savundu. Çakmak, "Eğer 2026'da bu durum devam ederse, işçi arayış içine girecek ve bize gelecek. Kapılarımıza dayanması lazım" dedi. Önümüzdeki günlerde 150 bin işçiyi kapsayan metal sektörü toplu sözleşme görüşmelerinin başlayacağını da duyuran Çakmak, bu sürecin Türkiye'deki tüm emekçiler için bir gösterge olacağını ve başarıyla sonuçlanacağına inandığını sözlerine ekledi.

Kaynak: HABER MERKEZİ